Atların solukları kesilene kadar yol aldılar. Arkalarına bakmadan, sadece ufku gözleyerek. Aspen'in onlara yetişeceğinden korkarak değil, sonunda aradığını bulacakları umudu ile. Özgürlük, sorularının cevapları, annesi... Daha fazla boşa umut yoktu artık. Gerçekler ve istedikleri vardı. Ve onlar için her şeyden vazgeçebilirdi.
Geceyi geçirmek için durmaya karar verdiklerinde denizin kıyısına kadar gelmişlerdi. Meltem rüzgarları saçlarını uçuruyordu. Yakınlarda kandil ışıkları uzak bir yıldız gibi görünen bir şehir vardı ama Orenda gitmek istemedi. Denize yakın olmak istiyordu. Çoktan dışarıda uyumaya da alışmıştı zaten. Hatta sevmişti bile. Her gece yaktıkları ateşin odunları çıtırdatarak yakması hoşuna gidiyordu.
Uyuyacakları yeri ararken deniz dalgalarının sesini duyacak kadar yaklaştılar denize. Kuma vardıklarında Orenda attan inip ayakkabılarını çıkardı ve gece olmasına rağmen sıcak olan kumlara ayaklarını soktu. İlk defa kuma ayak basıyordu. Adım atarken ayaklarının altında kayan kum rahatlatıcıydı. Gecenin karanlığında deniz simsiyah bir boşluk gibi görünüyordu. Sonsuz, içine alanı geri vermeyen bir delik. Ama korkutucu değildi. Aksine huzur veriyordu.
Orenda asıl mucizeyle başını göğe kaldırınca karşılaştı. Denizin karanlığından bile karanlık bir geceyi süsleyen onlarca yıldız ve yusyuvarlak bir ay. Gece tüm mükemmeliğiyle göğe yerleşmişti. Ay tüm çıplaklığı ile başköşeyedeydi. Yıldızlar ona kendini beğendirmek için birbirleriyle yarışıyordu sanki. Orada insanların davet edilmediği muhteşem bir davet vardı. Orenda rüzgar onu soğuktan titretene kadar dikildi orada. Yıldızlara uzanan sonsuz basamaklı bir merdiven olsaydı önünde tereddütsüz tırmanırdı ona. Ulaşamayacağını bilse bile denerdi, onlara daha yakın olabilmek için. Böylece içindeki ağırlıklardan da kurtulmuş olurdu belki.
O gökyüzünü izlerken Tara ve Rem yakınlarda bir ağaçlık bulup atlarını bağlamışlar, ateş yakıp o gün kısa bir süre durdukları kasabadan aldıkları eti pişiriyorlardı. Arada birbirlerine şaka yapıp gülüşüyor, eskisi gibi sohbet ediyorlardı. Hatta eskisinden de samimi. Rem Tara'yı izlerken gözlerini onun dudaklarından ayıramazken, Tara da Rem'in yaptığı şakalara her zamankinden daha fazla gülüyordu. Orenda onların seslerini duyunca tekrar yaşayanların dünyasına döndü. Olduğu yerden biraz da onları seyretti. İkisinin aralarındaki buzları eritmesine sevinmişti. Ve o da fark etmişti aralarındaki değişen havayı. Bilmiş bilmiş gülümsedi. Günün birinde bunun olacağını hep düşünmüştü zaten. Sadece Rem'in daha önceki tavırlarının Tara'yı kıskandığı için olduğu aklına gelmemişti. Bu mutlu aile tablosunu tamamlamak için onlara yürüdü. Evinin aslında her zaman onunla beraber olduğunu fark etti.
Orenda ateşin başına gidip oturunca ne kadar üşüdüğünü fark etti. Parmaklarını hissetmiyordu bile. Ellerini uzatıp ısınmaya çalıştı. Tara'nın uzattığı eti de yiyince kendine gelmişti, tatlı bir uyku çökmüştü üstüne. Uzun zamandan sonra huzurlu hissediyordu. Yüzünde bir gülümsemeyle kilo alığ almadığını tartışan ailesine döndü. Sanki başka hiç dertleri yokmuş gibi dünyanın en önemsiz konusu hakkında çene yoruyorlardı. Orenda onları izlerken gülmeden edemedi. Kendiyle beraber taşıdığı karanlığın tam zıttıydı onlar. Büyük ihtimalle onlar olmasaydı şimdiye kadar o karanlıkta boğulurdu.
"...Hayır o öyle değil bir kere. Orendaya soralım da o söylesin. Orenda, sen ne diyorsun bu konuda?"
"..."
"Orenda?"
"Ha, efendim?"
"Rem bana at kullanamayacağımı söylüyor. Oysa bir küçükken at çifliğimiz vardı. Sen ne diyorsun?"
Orenda dalıp gitmişken konunun değiştiğini fark etmemişti.
"Şey... yarın atı sen sürmeye ne dersin? Böylece kim daha iyi at sürüyormuş görürüz."
Tara'nın yüzü parladı.
"İyi fikir!" dedi homurdanan Rem'in yüzüne. Sonra yeniden tartışmaya başladılar. Ama ikisi de gülüyordu.
Bu seferki çok uzun sürmedi. Onlar da tartışmaktan yorulmuş halde sustular ve hep beraber yanan ateşi izlediler. Sessizliğe dayanamayan yine Tara'ydı.
"Şimdi ne yapacağız peki?"
"Annemi bulacağız."
"Orada olduğundan emin misin?" dedi Rem.
"Öyle umuyorum. Eğer değilse de daha fazla aramaya devam eder miyim bilmiyorum. Zaten elimdeki tek ipucu da bu."
"Eğer orada bulamazsak aramaya devam ederiz." dedi Tara. "Anneni bulana kadar."
Onun bu kendinden emin tavrı Orenda'yı gülümsetti.
"Biliyor musun Tara, annem benim için önemli evet ama bu yolculukta bir şey öğrendim. Yanımda olan insanları beni terk edenler için bırakmayacağım. Eğer annemi bulamazsak daha fazla onu aramak istemiyorum. En azından bir süre. Siz benim yanımdasınız ya. Gider beyendiğimiz bir yerde ev buluruz, çalışırız, küçük bir bahçemiz olur. Sonunda hayatımızı yaşarız."
Konuşurken o manzaralar bir bir gözlerinin önünden geçiyordu.
"Bakarsın hayvanlarımız da olur. Kedi, köpek, kuzu... Komşularımız olur. Başka arkadaşlar ediniriz. Sonun da biz de yaşarız kendi hayatlarımızı."
Hepsinin yüzünüde bir gülümseme çiçeklendi. Bunlar artık uzak bir hayal değildi.
"Günün birinde..." dedi Tara. "Ama önce anneni bulacağız."
"Evet."diye onu destekledi Rem. "Önce ona sensiz neler kaçırdığını göstermeliyiz."
Orenda yerinden kalkıp ikisinin arasına oturdu. Kollarını onların omuzlarına doladı.
"İyi ki hayatımdasınız, biliyorsunuz değil mi?"
Tara ona sıkıca sarıldı. Rem de gülüyordu.
"Evet, biz olmasak canın çok sıkılırdı."
"Aynen öyle Tara. Ve muhtemelen daha kötü şeyler de..."
"Siz kızlar çok duygusalsınız."
İkisi birden Rem'e baktı.
"Sen de gülüyorsun ama!"
"Çünkü komiksiniz."
"Eminim o yüzden gülüyorsundur sert çocuk."
Rem cevap vermese de genişleyen gülümsemesi yanıt olarak yeterliydi.Orenda yerinden kalkıp üstüne bulaşan kumları silkeledi.
"Hadi yatalım. Yarın erken kalakacağız. Akşama şelaleye varmak istiyorum."
Herkez onunla hem fikirdi. Bu yüzden yine şakalar eşliğinde kalkıp yataklarını hazırladılar. Ve kimse Aspen'in çoktan enselerinde olabileceği korkusu hakkında hiçbir şey söylemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?