Orenda Hâre'nin ardından evden çıktı ve kendini bir anda bambaşka bir dünyada buldu. Bir sokağın iki tarafına dizilmiş tek tip iki katlı ahşap evler temiz ve bakımlıydı. Sokaklarında tek bir çöp yoktu. Etrafta çimler, bazı yerlerde farklı tür çiçekler vardı. Burayı hiç böyle neşeli, sıcak bir yer olarak hayal etmemişti. İnsanlar burada da sefil ve mutsuz yaşıyor sanıyordu ama gerçek bambaşka bir manzaraydı. Burası Orenda'nın kamptan önceki hayatından hatırladığı kadarıyla oyun oynadığı yerlere benziyordu. İçini mazinin nostaljik hissi doldurdu. Yakıcı bir özlem. Neye karşı olduğunu bilmiyordu. Sadece içinden bir şeyler ona bir zamanlar bunlara ve daha fazlasına sahip olduğunu söylüyordu.
Etrafta gezen, gurup halinde evlerin önündeki tahta basamaklara oturup muhabbet eden adamlar vardı. O guruplardan birinden kahkahalar yükselince Orenda onlara baktı. Bu adamları hatırlıyordu. Hepsini gün içinde defalarca görüyordu. O anki tasasız ve rahat halleri kamptaki asıl suratlı ve katı tavırlı hallerine uymuyordu. Orenda onların bu halini kendi gözleri ile görmese onların da gülebilme yetenekleri olduğuna inanmazdı.
Orenda onları izlemeye devam ederken aralarından bir adam üstündeki bakışları fark ederek Orenda'nın tarafına döndü. Onu görür görmez gülüşü kayboldu ve Orenda'nın aşina olduğu o çatık kaşlı hale büründü. Omzuyla yanındakileri de dürtünce onlar da aynı şekilde tepki verdi. Orenda şimdi kampa geri dönmüş gibi hissediyordu. Neyseki bu bakışlara alışıktı. Sadece bir an özgür olmanın o ferah hissini hissettikten sonra aniden kendi gerçeğini hatırlaması onu çarpmıştı. Bakışlarını önüne çevirip Hâre'yi takip etmeye devam etti. Ama çoktan kamptaki herkes onu fark etmiş ve onu izlemeye başlamışlardı. Evin içinde olanlar bile pencereye çıkmıştı. Orenda kendini bir insan değil de ejderha gibi hissetmeye başladı. Böyle dikkatli ve şaşkın ancak öyle hayali bir hayvana bakılırdı zira.
Hare etraftaki bu hareketliliği görünce arkasından gelen Orenda'ya baktı. Başını önüne eğmiş sadece adım attığı yerlere bakıyordu. Etrafındaki bu ilgide en çok böyle kaçabiliyordu. Hare kafasını kaldırıp çocuk gibi davranan adamlara onları ikaz eden bir bakış attı. Kamptaki tek kadın olmasına karşın sözü burada geçerdi. Küçüklüğünden beri onların arasında büyümüş olmanın ve onları beslemenin getirdiği bir avantajdı bu. Ne var ki askerlerin birkaçının evlere geri gitmesi dışında çoğusu izlemeye devam etti. Bu Hâre'nin sözünün geçmeyeceği büyük bir olaydı. İlk defa kampta tutulan bir esir onların alanına geliyordu. Hem de o zavallı haliyle değil, insana benzeyen haliyle. Bu herkes için yeni bir olaydı. Orenda başı yerde olduğu için fark etmemişti ama Hare askerlerden bazılarının ona nefretle bakarken bazılarının da ilgiyle onu süzdüğünü fark etmişti.
Hare adımlarını yavaşlatıp Orenda'nın yanına geçti.
" Rahatsız ediciler değil mi?" dedi Orenda'yı biraz rahatlatmayı umarak.
" Tipik oğlanlar işte. Ne zaman bir kız görseler tek ilgi odağı o oluyor."
" Bunun sadece bir kıza olan basit bir ilgi olmadığının farkındayım. Bana canavarmışım gibi bakıyorlar."
" İtiraz edemeyeceğim, biraz öyle ama güven bana onlar da senin kadar şaşkın. Onları tanısan böyle insanlar olmadıklarını görürdün. Eğlenceli çocuklar, çoğunlukla."
" Ne zamandan beri onlarla birliktesin?"
" Küçücük bir çocukken onların yanında yaşamaya başladım. Babam da bir askerdi. Ben de o nereye giderse peşinden gidiyordum. Hep burada değildim tabi ama yaşadığım her yerde askerler vardı. Beş yıldır buradayım."
" Hımm..." dedi Orenda ne hissettiği anlaşılmayan bir yüz ifadesiyle.
Hare "Ya sen?" diye sorarak muhabbeti devam ettirmeye çalıştı. Bir yandan da neden bu kızla bu kadar ilgilendiğini sorguluyordu. Uzun zamanın üstüne sonunda bir kız bulabildiği için olduğunu düşündü. Olanlarla o kadar haşır neşirdi ki neredeyse kız olduğunu unutacaktı. Tabi sağolsun bazı askerler ona kadınlığını hatırlatacak espriler yapıyordu(!)
" Ben ne zamandır kampta mıyım? Sanırım buraya ilk geldiğimde on yaşındaydım."
"Şimdi kaç yaşındasın?"
" Yirmi sanırım. Yada yirmi bir. Emin değilim."
" Nasıl yani? Kaç yaşında olduğunu bilmiyor musun?"
" Evet." dedi Orenda kendi gibi şaşkın olan kadının yüzüne bakarken. Bir süre birbirleriyle bu şekilde bakıştılar.
" Ne zaman doğduğunu bilmiyor musun?" dedi Hâre yüksek sesle.
" Biliyorum ama kampta doğum günü kutladığımız yok ki. Hem zaten istesem de kutlayamazdım. Hiçbir zaman hangi ayda yada kaçıncı günün de olduğumuzu bilmiyoruz. Sadece mevsim geçişlerinde bir fikrimiz oluyor. Hangi yılda olduğumuzu biliyorum elbette ama hangi aydayız bilmediğim için yirmi mi yoksa yirmi bir mi yaşındayım bilmiyorum."
Hare ona hikayeymiş gibi gelen şeyleri Orenda'nın normal bir şeyden bahsediyor gibi konuşmasına bir kez daha şaşırdı. Yılın en özel günü yılbaşı değildi, ulusal kuruluş günü yada savaşı kazandıkları günü yıl dönümü değildi. Tabiki de doğum günüydü. Çünkü tüm özel şeyler o günden sonra bir anlam kazanmıştı. En azından Hâre için öyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?