36.Bölüm

144 27 21
                                    

Yaz sıcağı henüz geçmemişti ve asfalt yola vuran güneş ışığı hâlâ parlak bir beyazı yansıtıyordu ama Fang Jianyuan'ın hayatının en unutulmaz yaz tatili sona ermek üzereydi.

Öğleden sonra bakkalda tek başına oturmuş tezgâha bakıyordu. Annesi yeni iyileşmişti ama çoktan yan odada mahjong oynamaya gitmişti. Kimse onunla oynamasa bile, bütün öğleden sonra orada oturmakta ısrar ederdi.

Fang Jianyuan bir kalem aldı ve eski bir gazetenin üzerine gelişigüzel karalamalar yaptı. Tam bu sırada bir kadın geldi ve bu güzel yaz tatilinin önceden bittiğini duyurdu.

Kadın omuz hizasında saçlara sahipti ve yirmi yedi ya da yirmi sekiz yaşlarında görünüyordu. Pek güzel sayılmazdı ama uzun boylu ve zayıftı, şık beyaz bir elbise giymişti ve ruj sürmüştü.

Bakkal tezgâhının önünde durdu ve Fang Jianyuan'a, "Küçük kardeşim, Yu Haiyang burada mı yaşıyor?" diye sordu.

Tezgâhın üzerinde tembelce uzanan Fang Jianyuan yavaş yavaş doğruldu. Ona baktı ve "Ne için buradasın?" diye sordu.

Kadın elinde küçük kırmızı bir çanta ve büyük bir çanta taşıyordu. Dedi ki, "Onu arıyorum. Burada mı yaşıyor?"

Fang Jianyuan titreyen kirpiklerinin farkında olmadan elinde hâlâ bir kalem tutuyordu, "Kimsin sen?"

Kadın gülümsedi, "Ben onun karısıyım."

Fang Jianyuan'ın kulakları çınladı. Kadının sözlerini tam olarak duymadığını düşünerek tekrar ciddi bir şekilde sordu: "Sen kimsin?"

Kadın muhtemelen onun biraz yavaş olduğunu düşündü. Elini kaldırıp omzuna astığı küçük çantayı kavradı, "Ben Yu Haiyang'ın eşiyim. Daha önce verdiği adres burası. Bir oda kiraladığını söylemişti. Burada yaşıyor, değil mi?"

Famg Jianyuan'ın görüntüsü yanındaki cam tezgâha yansıdı. Yanakları ve dudakları bir anda soldu. Vücudundaki tüm teri neyin gizlice sildiğini bilmiyordu ama aniden biraz üşüdüğünü hissetti ve bilinçsizce titredi.

Kendi sesinin şöyle dediğini duydu: "Burada yaşıyor. Üçüncü katta." Ama konuşan kendisi değilmiş gibi geldi.

Kadın poşetleriyle birlikte markete girdi, "O zaman ben odasına çıkayım."

Fang Jianyuan aniden ayağa kalktı ve tezgâhın arkasından çıkarak kadının önünü kesti, "Şu anda burada değil. Peki senin gerçekten onun karısı olduğunu nereden bileceğim?" İnatla bunu kabul etmeyi reddetti ve sesi ağlamak üzereymiş gibi çıksa da kadını içeri almak istemedi.

Kadın ona tuhaf bir bakış attı.

Dışarıdan aceleyle atılan ayak sesleri geldi. Yu Haiyang sanki uzun bir yol koşmuş gibi terden sırılsıklam olmuş bir halde nefes nefese kaldı. Markete girdi ve kadının bileğini yakaladı. "Neden buradasın?"

Kadın, "Sana geleceğimi söylemedim mi?" dedi.

Yu Haiyang nefes nefese Fang Jianyuan'a baktı. Ağzını açtı ama konuşamadı, ardından bir ağız dolusu daha tükürük yuttu, "Xiao Yuan, bu benim karım Xu Jia. Ona Jia jie diyebilirsin."

Karısı Xu Jia'ya dönerek, "Ev sahibinin oğlu Xiao Yuan." dedi.(vay pislik)

Xu Jia gülümsedi ve Fang Jianyuan'a el salladı

Fang Jianyuan cevap vermedi. Doğrudan Yu Haiyang'a baktı, gözlerinin kenarları yavaş yavaş kırmızıya döndü ve gözleri yavaş yavaş cansızlıktan hırçınlığa doğru büyüdü.

Yu Haiyang büyük çantayı Xu Jia'nın elinden aldı, kollarını onun beline doladı ve içeri girmesi için onu teşvik etti, "Önce benim odama git."

Xu Jia onu marketin içinden takip etti ve merdivenlere doğru yürüdü. İkinci kata geldiklerinde Yu Haiyang durdu ve çantayı Xu Jia'ya geri verdi, "Benim odam üçüncü katta. Kapı kilitli değil, o yüzden önce yukarı çık, aşağıda bir şey unuttum."

Xu Jia çantayı aldı ve "Acele et!" dedi.

Yu Haiyang dönüp aşağı indi ve köşeyi döndükten sonra hızlanıp koşmaya başladı. Markete döndüğünde Fang Jianyuan'ın hâlâ aynı yerde durduğunu gördü ve yanına gidip ona sarıldı.

Bir yaz öğleden sonrasında sokakta neredeyse hiç yaya yoktu.

Fang Jianyuan Yu Haiyang'ın kollarında tutuluyordu. İlk başta hareketsizdi, ancak bir süre sonra şiddetle debelenmeye başladı.

Yu Haiyang başını onun omzuna bastırmaya çalışarak sesini alçalttı, "Bebeğim, endişelenme, sana daha sonra açıklayacağım!"

Fang Jianyuan boğazından boğuk bir kükreme çıkararak onu itti. Yu Haiyang'ı itecek kadar güçlü değildi, bu yüzden Yu Haiyang'ın onu tutamaması için yere düştü.

Yu Haiyang sadece kolundan tutup onu geri çekmeye çalışabildi.

Beklenmedik bir şekilde, Fang Jianyuan aniden ağzını açtı ve Yu Haiyang'ın avucunu ısırdı.

Yu Haiyang acı dolu bir inilti çıkardı ama Fang Jianyuan'ı itmedi, Fan Jianyuan'ın onu ısırmasına izin verirken diğer eliyle onu tutmaya devam etti.

Fang Jianyuan'ın dudaklarından kan akana kadar ağzını yavaşça serbest bıraktı.

Yu Haiyang, Fang Jianyuan'ı tek eliyle tutamadı ve yere düşmesine izin verdi. Kanlı ısırılmış avucuna baktı.

Ağzının kenarından sümük ve kanla karışık gözyaşları aktı. Fang Jianyuan'ın tüm yüzü darmadağın olmuştu.

Yu Haiyang acı içinde ağzını açtı ve nefes nefese kaldı. Tezgâhtan yeni bir gazlı bez rulosu aldı, sonra onu açtı ve dikkatsizce kollarına sardı. Ardından çömeldi, kollarını Fang Jianyuan'ın koltuk altlarının altına uzattı ve onu yerden kaldırarak sandalyeye oturmasına yardım etti.

Tezgâhın üzerinde hâlâ kullanılmamış gazlı bez vardı. Yu Haiyang kalan eliyle Fang Jianyuan'ın yüzündeki kan ve gözyaşlarını sildi ve şöyle dedi: "Hastaneye gitmem gerekiyor. Sen kendine iyi bak. Annen fark etmesin."

Bununla birlikte, merdivenlerin başına gitti ve üst kata bakarak bağırdı, "Fabrikada bir şeyler oluyor. Hemen oraya gitmeliyim." Xu Jia'nın cevap vermesini beklemeden aceleyle marketten çıktı, elleri gazlı bezle kaplıydı ve çoktan kana bulanmıştı.

Fang Jianyuan tek kelime etmeden sandalyede oturmaya devam etti.

.
.
.

Bu nasıl film içimize öküz oturdu

The Star Around The Sun[BL Novel]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin