5. Ya vur ya da kaç, ama sakın korkma.

8.4K 846 724
                                    

Selam, her gün yb dozu modu açıldı bakalım. Nazara gelmesek bari. :)

uzun bir bölüm oldu... lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin, bu beni yazmak için aşırı teşvik ediyor.

İyi okumalar dilerim.



Bölüm 5: Ya vur ya da kaç, ama sakın korkma.

"En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak... Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey; bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi."


Hiç bilmeden koşuyordum. Ayağımda doğru düzgün diyebileceğim bir ayakkabı yerine çekinerek giydiğim ev terliklerinin olmamasını dilerdim. Ağrıyan ve kanayan bacağım yüzünden aksayarak koşuyor ve aldığım kararımdan artık çok geç olduğunu biliyordum. Bundan ötürü yaşıyor olduğum adrenalin ile acıyı umursamamaya çalışarak kaçmaya çalışıyordum.

Fakat hiç bilmediğim bir yerde, nereye gideceğimi bilmeden hedefini geçtiğim ağaçları atlayarak koşuyordum. Hedefliyor olduğum neydi sahiden de? Bilmiyordum. Sadece Delta'dan ve Delta'nın ayak bastığı yerlerden kaçmak istiyordum. Bu kahredici acınası halimle nefes nefese kaldığımda, elimi iri çam ağaçlarından birinin kavuğuna yasladım. Normal zamanlarda burada böyle tek başıma olduğumun varsayacak olduğumuzda, bu korkudan kalp krizi geçirmeme sebep olurdu. Güçsüz omegam, diğerleri gibi değildi. Ve dışarıdaki tehlikelere karşı koruyacak bir iç güdüye sahip değildi.

Ama şimdi arkamdaki karanlıktan bana her an parlayacak olan Delta'nın bakışları, daha vahşi ve daha korkutucu geliyordu.

Yeteri kadar dinlenemeden arkamdan bir kez daha silah sesi duydum ve çok sonra adımı haykıran Delta'nın sesini. Panikle kaçışmaya başladığımda nefes nefeseydim. Ağlamak ve öylece durup ölmeyi dilemek arasında en azından beni bu sığ ormanın içinden kurtaracak bir tabela arayışındaydım. Ama hiçbir şey yoktu. Beni ifşa etmek isteyen ay ışığından başka hiçbir şey.

Sağı mı solu mu kestiremeden bir kez daha koşmaya başladığımda, o karşımdaydı. Bunu büyük bir sessizlikle nasıl başardığını bile bilmezken zaten nefeslerimin ve kalp atışlarımın kulağıma kadar vurduğundan duymakta zorlanıyordum çoğu şeyi.

Ama onun sesi net ve tüm her şeyden daha baskındı.

"Benden kaçabileceğini mi sandın?" dedi, deliren bir adamın şuh gülüşü varla yok arasındaydı. Karanlık ne kadar aydınlık durursa dursun, onun gözlerinde, özellikle yaralı duran gözüne baktığımda öfkesi çoktan bir el olup boğazıma sarılmıştı bile.

Bunca geldiğim yolu, ondan gelecek zararın korkusuyla yavaş yavaş geriye adımlıyordum. Aciz sesim, "Bırak beni, lütfen," diye yalvarıyordu.

Lakin insaf taşımıyordu. O önümüze geçen dalı siniriyle kırarken, benim ondan uzaklaşmaya çalışan sakin adımlarım onun sürat bulan ayaklarıyla çok yakınıma ulaşıyordu Delta. "Sen artık bana aitsin." Diyordu, burnundan soludu bu cümleyi kullanırken. "Böyle kolay kolay benden uzaklaşabileceğini mi sandın? Ne zavallısın sahiden de."

Ölüm kokan gözleri beni boylu boyunca süzdüğünde, ayaklarım birbirine çelme takmak istercesine birbirine dolanıyordu. Özellikle o beni böylesine tuzağa çekmiş ve benimle alay etmişken üstelik.

"O anahtarı bilerek cebimde bıraktım ve bilerek odanın içinde durmasına izin verdim. Korumalarımı bilerek sen odadan çıktığın anda seni görmemiş gibi yapmalarını istedim. Anla, seni test ettim. Biraz da senin kapana sıkışmış bir fare gibi neler yapabileceğini merak ettim. Kaçabileceğine inanmanı ve asla kaçamayacağını anlamanı istedim. Şimdi anladın mı Jungkook? Benden, ben istemedikçe kurtulamayacağını."

dead butterflyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin