17. Gönlümün takviminde bir kahve bereketiydi, zehir aksetti.

8.7K 798 638
                                    

Selam ballarım... bu bölüm 2 parttan oluşuyor, çünkü çok uzadı. Merak etmeyin onu da hemen yazıp atacağım.

Bu bölüme güzel yorumcuklar alayım olur mu?

İyi okumalar :)


....

"Bir anlam aramamalı. Anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur. İnsan akıllı bir görünüşle, en saçma sözleri bırakabilir çevresindeki insanların yarattığı boşluğa."

....


Bölüm 17: Gönlümün takviminde bir kahve bereketiydi, zehir aksetti.

Kelimelerin gücü vardı, sözlerin dağıldığınız düşten sizi uyandırma ihtimali vardı. Yolların sizi sürüklediği dikenli yolları vardı. Bende o taşralı yollardan birindeydim. Şimdi ne aslım vardı ne de bir kimliğim. Bir küçük kalmışım. Sığındığım kollarda.

Sinmiş yaşlarıma bakıyorken, "Ne demek istiyorsun?" diyerek burnumu çektim. Ama halen damağım titriyordu. Güçsüz bedenimin halen ona yaslı olduğunu ya da iki elinin de belimde duruyor olduğunu anlamayacak kadar aklım bulanıktı. Doğru düşünülecek çok şey varken ben hep yanlış şeyleri akıl ediyor ve isyan eden çağrılarımın ardından gözlerinde sicim sicim dolaşan bulutlarımla bakıyordum. Oysa o çoktan bir fırtına olmuş şimşeklerini çaktırıyordu bulutlarımın arasına. O fırtınaya baktım ben. "Bu yine beni mahvetmenin bir diğer yolu mu Delta? Çünkü takatim kalmadı yalanlara, yaralanmalara."

Kollarımdan ayrılsın istemedim bu sefer. Çünkü buradaki insanların arasında en dürüst olanı oydu ve onun canımı yakması, diğer ahlaksızca istekler gibi değildi. Şimdi beni öldürmeyerek, onu öldürmemi isteyen kişilerin maşası olmaya itiyordu.

Ve o diyorduk ki; "Sen karar ver buna. Ya yanımda durursun ya karşımda," ama ben şimdi olduğumla ikisiydim. Boynumda yalanlardan bir al yazma varken, "Gerçek olmayacak bir şey daha," diyordum. Yüzüm boylu boyunca sancıyordu. Her yanımda çaresizlik var ve bu işin sonunda mutlaka birinin canı yanacaktı. Gerçekler bu ağızdan çıkmadığı süre anlaşılıyor ki her daim üzülen ben olacaktım. Ve Delta bana ilahi bir kurtarıcıymış gibi, gerçek diye nitelendirdiği bu sahte evliliğe sandığımın aksine bir gerçeklik katmıyordu. Çünkü, "Evet. Bunu sadece biz bileceğiz," diyordu.

Oysa cümle ağzımda duruyor, oyalanıyor ve karşımdaki insanı anlamaya çalışıyordum. "Neden Delta?" diye soruyordum. Ama o yine bildiğimden öteye olmadığını sundu bana. Benciliyle veya aidiyet duygusunu bana aşılamak istercesine. "Çünkü ben öyle istiyorum."

İlk defa ona acıyarak bakacak oldum. Arkasında biriktirdiği dostunu veya düşmanını. Ne yalnız bir adamdı. Bana güçlüce sarılan bu kollar aslında ne dayanıksızdı. Benim kardeşim her şeyimdi. Ama bu adamın, dünyanın en güçlü tabakasını yaşadığı bu durum nasıl hazmedilecek bir şeydi? Aslında gerçeği öğrenseydi, acır ve kavuşturur muydu? Yoksa bu kör gözler yine beni veya kardeşimi suçlu görürdü?

Gözlerimden ruhum akıyordu. Ki o beni yakalarımdan yakalamadan, "Her şey aslında seninle alakalı zaten Delta," diyordum. "Senin benim yücelik olarak göreceğim yerde bile bir insafın olacağını sanmıyorum. Senin merhametin yok. Belki de bu yüzden... göremiyorsun gerçeği, beni."

İç çekti. Benim umutsuzluğum yıldırıyor muydu onu? Düşünmedim. Sadece sinmek ve bu yangın yeri soğudun da çıkmayı istiyordum dış dünyaya. "Zorla mı olsun istiyorsun? Alıştığın buysa bunu yaparım omega ve inan bana burada bir can borcu dinlemem... Ayrıca, abine dair bir duyum aldım." Bu yüreğimden yutkunmama sebep olduğuyla baktım gözlerinin içine.

dead butterflyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin