Selam...
içimden bir şey yazmak gelmedi bu sefer, dilerim beğenirsiniz, iyi okumalar.
...
"Kesin konuşmak gerekirse, yüzümüz bir maskedir. Gerçek insan, tenin altındakidir."
...
Bölüm 43: Uykudan mı uyandırır bu bakışlar yoksa bakışlar mıdır bizi bir uykuya yatıran? Her ne ise, kalbin, kalbimin mezarı olsun artık.
Yazarın Ağzından
Kapının tokmağından çarpan eller güçlü ve sert çenesinde görünen o diklik, vakurdu. Bir sağlam yürüyordu, bir sağlam basıyordu cilalı zemine doğru Hoseok. Giydiği o takım elbisesinde yakasını açık bırakırken, zincirlerindeki o ince düşünürlük kendi gösterişini sunuyordu aslında. Neticesinde o, çok tehlikeli ve güçlü bir adamdı. Gücün asla ötekileştirmeye cesaret etmeyeceği biriydi.
İlahın ve silahın çarpıştığı nadide adam.
Ancak o şeytanın koridoruna doğru renk saçarak, şatafatlı görünen süngülü kapısından geçiyorken, yüzündeki o iz bilakis dudaklarında var olan o korkunç tebessüm karşılaştığı adama neredeyse benzer bir kıvamdaydı. Düşman ama bir o kadar kısas içeren anlaşmalar, konu menfaat veya paraya dönünce insanın yüzünde her daim bu şekilde şekilsiz bir ifade bırakıyordu.
"Uzun zaman oldu dostum," demişti onu karşılayan adam. İki şeytani demde birbirlerini demleyip birbirlerine zehir olacak iki insan. Yüzleri parıl parıl lakin içlerinde bir kokuşmuşluk, bir entrikayı bin olaya evirecek potansiyel de vardı. Samimiyet altında birbirine dokunan eller sıkı, baskın duruyordu. Aslında araların da bile bir güç ukdesi vardı.
"Sahiden de öyle oldu. Ama hayatın düzenbazlığı yine bizi içine çekiyor. Tanrı her defasında biz kuralları yeniden yazalım diye bir araya getiriyor öyle değil mi?"
Çapkın gülüşünü bir kenara bıraktı uzun boylu adam. Güçlü omuzlarıyla, bir ayağı onu sıkıntıya sokarak ilerledi ama bunu asla gün yüzüne çıkarmadan, sarıya doğru açılan saçlarını ellerinin arasında taradı serserice. Yanına gelen adam onu hemen yan tarafından takip ederek, yönlendiriyor olduğu karşılıklı koltukların olduğu geniş salona doğru geçiyorlardı.
Hoseok düzgünce sıralanmış ve çoğu kişinin aklını bu yönde bulandıracak bir şekilde sırıtıyorken, koltuğa geçerken geriniyordu. "Seninle her daim kuralları kusursuzca çizdiğimizi biliyorsun, Namjoon," diyor ve zamanında abisinden arakladıkları paralarla döşeyip, inşa ettirdiği kalesinde duran pahalı koltukların rahatlığının keyfine bakıyordu. Kendisinin de bu tür lüks zevkleri vardı ancak devletin ağzındayken göze batmamak için daha mütevazi bir yaşam hayatı varmış gibi takılıyor, içini sıcacık eden gülüşüyle karşı tarafa güven veren poker suratıyla çok tehlikeli, yırtıcı, avcı oluyordu.
Karşılıklı şekilde oturduklarında, Namjoon misafirine içki ikram etti.
Dudaklardan hoşnutluk mırıltıları çıktıktan sonra, söze Namjoon girdi. Her daim pasif gibi görünen, arka perde de kıskanç olduğundan ortalığı karıştıran gibi dursa da aslında bir Alfa olmasına rağmen, bir Delta'nın boy ölçüşemez gücü kadar büyük bir zekaya sahipti.
Ve kendisi zaten abisi tarafından aranırken, Hoseok'un son dönemde şüphe çekmeye başlayan suikastlar dolanırken etrafta, bir anda dikkatleri üzerine çekecekleri bu buluşmayı neden ayarlamak istediğini bilmek istiyordu.
"Pek ortalıkta gözükmek istemediğini sanıyordum Hoseok... Malum son zamanlarda ülkeler arası durumlar kızışıyor. Burada önemli rolünün olduğunu bilsem de şaşırdım. Nasıl oldu da buraya kadar gelebildin. Oysa yapacaklarımızdan ötürü bir gizlilik istiyordun. Bununla beni ele mi vermek istiyorsun." Demişti alaycı bir kinaye ile. Kendinden bir tık bile güçsüz olana bu şekil ukala yaklaşmayı severdi Namjoon.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dead butterfly
FanfictionJungkook, kardeşinin sevdiği adama kavuşabilmesi için düğün günü onun yerine geçmiş ve kaçması için ona zaman kazandırmıştı. Oysa bilmiyordu ki; Delta Kim Taehyung'un artık eşinin o olacağını ve ölümden beter bir hayatı onunla yaşayacağını. For; Tae...