20. Geceme akıp gider mi sonsuz, kalbim yine yorgun.

8.3K 803 849
                                    

Selamlar... bu bölümü nasıl bir kafayla yazdım bilmiyorum ama çok hastayım, dünde bu nedenle bölümü atamadım. Halen çok kötüyüm ama gösterdiğiniz ilginin karşılığını sizi bekletmeden vermeyi istedim.

(Dayanabilirsem hemen diğer bölümü de yazacağım, çünkü istediğim yerde bitiremedim çok uzuyor diye, umarım desteğinizin verdiği muhterem gazla sümüklerimi sile sile yb yazacağım)

Düşüncelerinizi yorumlarda belirtmeyi ve votelemiyi unutmayın.

İyi okumalar :)



...

"Üç tutku yönlendirdi hayatımı: Sevgi açlığı, bilge arayışı ve başkalarının acılarına yönelik dayanılmaz bir merhamet. Aşk ve bilgi göklere yükseltti ama merhamet her seferinde çekip yere indirdi beni."

...


Bölüm 20: Geceme akıp gider mi sonsuz, kalbim yine yorgun.

Dudaklarımın arasında yumuşacık bir baskı vardı. Bunun ilelebet süren ve beni düşüncelerimin mutlak kıyısında intihar ettirecek kadar sıcak bir baskıyı bu. Üşüyen tüm tenim, oradan gelen ıslak bir ifadeyle tarandığında ne yapacağımı bilmiyordum, nerdeyse dudaklarıma ikinci bir ten gibi geçen o pürüzsüzlük varken. Kendi dudaklarımın örtüsünü onunla kırıştırmaya çalışıyordum. Ama beceriksiz her hamlemin sonunda yıldızların parlaklığından daha derin bir bakış, ne olup bittiğini anlamak için aralanmış gözlerimin ifadesinde duraksayarak ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu.

Oysa onun gözlerinin perdesi benim gözlerimin körlüğüne ışık olduğunda, kısa soluklarımı onun dudaklarının üstündeyken veriyordum. Yorulmuş ve dizlerimi yasladığım yerden düşürmek üzereyken, o artık üzerinde taşıdığı şaşkınlık yerine daha ayrı bir ifadeyle bakıyordu. Rahatsız olmuşlar gibi. "Bunu korktuğun için yapıyorsan, yapma," dedi sessiz ama varlığının da ağırlığını hissettirircesine. Dudaklarının üzerine bıraktığım izi diliyle sertçe ezdiğinde, boğazında bir hırıltı vardı. Sertti aldığı o soluk. "Bu onu sakinleştirmeyecek. Aksine daha da sinirlenmesine sebep olacak omega."

Kendimi hafifçe geriye çektiğimde, elimi koyacak bir yer bulamadım. Telaşlandım ve kafam karıştı. "Böyle bir şeyi nasıl isteyeceğimi bile bilmiyorum," derken halen o kafa karışıklığını yaşıyor ve utanmaya başlıyordum. Nasıl oldu da onu öpmüştüm onu bile anlayamamıştım. Sadece dürtü, anlık gaflete düşüren bir dürtü. İstek ve uç olduğunu bile düşünmeden tekrar etme isteği. "Benim ilk sahip olduğum öpücük bile senin dudaklarından ve... bu olması gereken miydi onu da bilmiyorum. Sadece istemedim. Senin o halde olmana sebep olan biri olmayı istemedim."

"Bana sakın acımaya kalkıp merhamet göstermeye çalışma." Dedi o öfkesi basık duran sesiyle. Yanlış anlaşıldım diyordum ama ben bunun aksiyle düşünerek davranıyorsam, yanlış olan en çok bana değil miydi?

Sessizce alıp vermeyi istediğim nefesim göğsüme yetmiyordu şimdi de. Keşke hiç gelmeseydim diyecek oldum. O kadar utandım ki o bana bir karşılık vermedi diye. Kurdunu artık yönlendirebiliyor olmalıydı ama ben, buna hiç gerek yokken öpmek istemiş ve sanırsam kurdunun da bundan hoşnut olacağını sanmıştım. Ama anlatmak istediğim böyle bir şey olduğunda ona razı göstereceğimin bir diğer yolu da bu değil miydi? Fakat kızıyordum işte. Gitmek, yok olmak istiyordum. Gözlerim dolmuştu bu utançla. Dudaklarımı ısırdım. O susarak bana bakıyorken, konuşsun ya da bana gitmemi söylemesini bekledim. Kızmadan ve farklı algılanmadan.

dead butterflyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin