18. Bana hatıradır hatırlattıkların şimdi, yanarım.

8.3K 806 640
                                    

Selam ballarım... bugün de geldik çok şükür, umarım bu bölüm hoşunuza gider.

Yukarıya bıraktığım şarkı, Tae'nin ilerleyen bölümlerdeki duyguları. Hoş bir spoi olsun istedim. (Ayrıca geçen bölümdeki teorileriniz çok güzel, ama benim kafadakilere neredeyse yaklaşmışlar)

Ve lütfen bölümü votelemeyi, yorum yapmayı unutmayın. :) İyi okumalar...


...

"Kalbe dokunmuş rüzgâr niyetine, tek tek havalanıyor hatıralar..."

...


Bölüm 18: Bana hatıradır hatırlattıkların şimdi, yanarım.

Gözlerimi sıkıca kapatarak kendimi sığındığım yerin gölgesi olmasa da sığıntısı olur diye sakınmaya çalıştım. Hızlanan nefeslerimi, kalbimi ikiye ayıran bu yapmış olduğum zalimliği hazmetmeye çalışıyordum. Ben izin vermiştim. Ben kötülüğün ellerime bulaşmasına izin vermiştim. Tanrım ben bu korkunç vicdan azabıyla nasıl dayanacaktım? Öyle bir kuvvet var mıydı ki bu dünyada?

Sonra o adımı seslendi. Korkuyla açtığımda, kapının dışında duruyordu. Bana seslendiği için çekine çekine gittim. Yüzüne bakamadım. Yüzüne bakamadığım için ne düşündüğünü de seçemiyordum, çünkü benim geldiğimi görmesine rağmen bir şey demeyerek yüzümü inceliyordu. Neden ağladığımı bile sormadı. Sanırım her şeye ağlayacak biri olduğumu düşündüğü için. Oysa ilk kez ben bu evde yaşadıklarımdan dolayı değil birine yaşatacağım acı için göz yaşı döküyordum ve bu beni mahvediyordu. Çünkü bu durumda bir tek kendimi suçlayabiliyordum.

Yine de dayanamayıp, "Omegan yok mu diye ağlıyorsun artık durup dururken," dediğinde sesimi çıkarmadım. Bakışlarına karşılık da veremedim. Benden yana bir zehir düşmüştü kanına. Bunun vicdan azabı vardı içimde. Bu nedenle ona bu konuda cevap veremiyordum. Yalana budandım daha da aşağıya düşmek istemiyordum. Ve o, "Geong Hanım, acele edin," diyerek arkamda neredeyse koşar adımlarla hareket eden kadının daha da hızlanmasına sebep oldu. Kadın nefes nefese kalmış ve elinde tuttuğu uzun süt kahve rengindeki paltoyu bana uzatmıştı. "Buyurunuz Jungkook Bey," demişti.

Uzattığı için aldığımdan halen kadının bu tavrını garipsiyor kendimi kötü hissediyordum. Bir de neden ceket aldığımı anlayamıyordum. O halde bile elimin tersiyle gözlerimi siliyordum. Delta bana, "Sende benimle geliyorsun," demişti. İşte o zaman yüzüne baktım. O derin mavi çukurlar gözlerimdeki yeşilliklerime bakıyordu. "Acele et, fikrimi değiştirmeden önce."

Buna inanamayarak üzerime ceketi hızlıca giydim ve peşinden ilerledim. Onları takip eden korumalarına hızlıca takip etmeyin diye uyardıktan sonra arabasına geçti. Bende karasız kaldığımda, "Hadi," dediğinde hemen onun yanında duran koltuğa oturdum.

Bunu yaparken o arabayı acelesi varmış gibi çalıştırırken gözüm onun üzerindeydi. Her an başına bir şey geleceğini düşünerek gözlerimden ayırmamaya çalışıyordum. Oysa onun kavisleri sert, gözleri yola aitti. Ara sıra aynaları kontrol ediyordu. Halbuki ben uzun zamandır arzuladığım o dış dünyanın içinden geçiyor, soramıyordum da nereye gidiyoruz diye.

Sadece onun nefesini, direksiyonu sıkan parmaklarının kütürdetmesini işitiyordum. En son aracı durduğunda, gözlerimi çektim üzerinden yorgunlukla. Trafiğin içinde olduğumuzdan yanan kırmızı ışığa baktım. Aracın etrafı film şeritleri ile kaplıydı, bu nedenle insanların gülen ve acele eden hallerine bir an hasretle baktım. Keşke şu anda da şuradan geçen biri olsaydım veya işe geç kalacağım diye koşuştursam diye düşledim. Bu ne kadar da huzur veren bir düşünceydi öyle.

dead butterflyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin