Selam... bu bölüm ahey ahey... :)
Bakın, dünkü gibi çok yorum bekliyorum tamam mı? yarın da buradayım ben :)
zaten bu bölüme de yorum yapmazsanız, parmaklarınız kanasın emi dajslkfş
İyi okumalar.
...
"Bu dünyaya gülüp söylemek, rahat etmek için gelmedik. Bazıları için hayat kolay olabilir. Ama hayatı kazananlar acı çekenlerdir, çile çekenlerdir. Acı bir terbiyedir. Ve yaşamak insan olma yolunda verilen zorlu bir kavgadır. Zordur insan olmak."
...
Bölüm 30: Yitti, gitti o günler, bana yetti. Bir çocuk bende tükendi.
Taze kokan sayfaların içindeki mısralara gömülmeye çalışıyordum. Kafamı dağıtmasını, bundan iki üç saat önce geçirmiş olduğum sinir krizini, içimde tutamayarak dışarıya attığım hıncımın öylece geçmesini bekliyordum. Aldığım duş, uzanarak gözlerimde kuruttuğum düşlerle yokluyordum içimde ne var ne yok diye. En sonunda kendimi rafların arasından vaktimi en azından kelimelerin arasından, bir başkasının hayatıyla avutacağım hikayeler bulmanın heyecanını taşıyarak açtım o sayfaları. Uzunca da okudum. İyiydi. Bir yere kadar.
Önüme dizilen şu paragrafa kadar. Çünkü okuduğumla, sakince kenara bıraktım. Kalktım ayağa ve pencereden dışarıyı seyre durdum. Eğer burada duvarların dili olsaydı, bana buradaki yaşama dair birçok sır ve sonuç verecekti. Bu anlamsız düzene, bunca yanlış olmasına rağmen, söylenen dürüstlük kalıplarına rağmen neden bir arada olduklarına dair. Ben bulamıyordum. Ben böyle yanlış bir aile sevgisi görmemiştim. Belki babamdan dolayı az çok anlayabilirdim. Ama Jimin öyle miydi? Değildi. Ben ona sahip olduğum için çok şanslıydım. Keşke hiç öğrenmiş olmasaydı yaşadıklarımı... fakat elbet bir gün öğrenecekti bunu. Delta onunla görüşme ayarladığında öğrenmiş oldu nasıl olsa en gerçeğini.
Dilerim, ona verdirttiğim o sözü tutuyordur. Kendine çok iyi bakıyordur.
Çünkü ben halen okuduğum sözlerin altında eziliyordum. Onu düşünüyordum. Eşim olanı. Bana bir boğaz gibi yapışan, bağlı kaldığım, o istemedikçe bozamadığım bu yemini düşünüyordum. Ne yazık ki bunda bir aile kavramı yoktu. Olmayacaktı da. Sevgi yoktu, güvende. E o zaman geriye ne kaldı ki?
"Sevgi, her biri ayrı büyüklüğe ve biçime sahip taşları bir arada tutan harçtır. Eğer harç yoksa, aynı ocaktan çıkmış olsa da taşlar, bir arada duramazlar. Üst üste, yan yana dizilip anlamlı bir duvar olamazlar; yıkılırlar." Diyorken bu sözler ile evin her yerini görmeye çalışıyorlardı bu gözlerim. "Sevginin olmadığı yerde toplumun en küçük birimi aileyi bir arada tutan nedir? Hep birlikte yaşanılan mutsuzluğa bağımlı olmak mı? Kolektif ızdıraptan keyif almak mı? Cinsel yolla bulaşmış en korkunç hastalık olan akrabalıktan iyileşememek mi? Hangi aşılmaz çaresizlikti bizi aynı hücreye hapseden? Sırf aynı kadının rahmindeki yumurtalardan ve aynı adamın testislerinde üretilen spermlerden can bulmuş olmak kardeşliğe, aile olmaya yeter mi? Bizim evde kimse kimseyi sevmezdi."
Bu evde sevilen sahiden de sevilen biri var mıydı? Hem acıma duygusu yaşıyordum ona karşı hem de büyük bir nefret. Bu ikilemle duruyorken yapabileceğim en iyi şeyi yapmaya çalıştım. Hastanede sağ olsun buna alışmıştım. Yatağın içine kıvrılmadan perdeyi çekmiş, aydınlık girmesin diye siyah fonu da çekmiştim. Daha huzurluydu ve yorganı üzerime çekerken istediğim derin ve düş görmeden bomboş bir uykuydu. Zihnim yeterince düşünmekten dolayı ağrıyordu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dead butterfly
FanfictionJungkook, kardeşinin sevdiği adama kavuşabilmesi için düğün günü onun yerine geçmiş ve kaçması için ona zaman kazandırmıştı. Oysa bilmiyordu ki; Delta Kim Taehyung'un artık eşinin o olacağını ve ölümden beter bir hayatı onunla yaşayacağını. For; Tae...