"Felix..."
"Hyunjin..."
İkisi de bir şey diyemiyor sadece aldıkları nefesler boğazlarını keserken birbirlerinin korkuyla titreyen göz bebeklerine bakıyorlardı. Zaman durmuştu ve o anda hiçbir saatin akrep ile yelkovanından ses gelmiyordu. Bedenlerini saran korkudan dolayı hızla çarpan kalplerinin sesi bütün bir odayı doldurmaya yetiyordu zaten.
Felix elini yavaşça kendi bacağına koydu ve ardından yavaşça elini kaldırıp baktığında bütün parmaklarının kan içinde olduğunu gördü. Hala titreyen dudakları ile Hyunjin'e çevirdi irislerini. Şuan kalbinin acısından başka bir şey hissedemiyordu. Sesinin titremesi, yüzünün kireç kesilmesi şuanda yaşadığı korkunun koşarken düşüp dizini yaralayan küçük bir çocuğun hissettiği saf korkudan farksız olduğunu kanıtlıyordu.
Zar zor Hyunjin'in adı döküldü dudaklarından:
"Hyunjin..."
"Felix-"
Hyunjin geri sendeledi. Eli, bel boşluğuna saplanan bıçağın etrafındaydı. Pantolonuna kadar her yeri kandı ve Felix ile sımsıkı sarılıp kenetli durdukları için Felix'in de her yeri kandı.
Felix hızlı davranıp Hyunjin'e sağlanacak olan bıçağın kendine gelmesi için yerlerini değiştirmişti ama tam o sırada adam adamın yaptığı hamleyle dönerlerken Hyunjin'in beline isabet etmişti. Bıçak, eğer bir saniye önce davransaydı Hyunjin'in sırtına; bir saniye sonra davransaydı Felix'in sırtına saplanacaktı.
Hyunjin iki elini birden yarasına bastırdığında güçlükle konuşarak:
"Felix gözlerini kapat."
"Hyunjin çok kan kaybediyorsun!"
"Kan sevmezsin sen, gözlerini kapat, dedim."
Felix bunları derken Hyunjin'e doğru bir adım atmıştı. Eş zamanlı olarak Hyunjin de sendeleyerek bir adım geri atmıştı. Fakat dengesini kuramadığı için daha da gerilemişti ve sırtı sertçe duvara dayanmıştı. Acıyla kaşlarını çattı.
"Felix, gitmeni söylüyorum. Daha fazla bakma yaraya."
"Ne saçmalıyorsun?! Nasıl bırakabilirim seni?!"
Felix yanına gelip yere oturmasına yardım etti Hyunjin'in. Gömleğinin üstünde olan ince yeleğini çıkarttı ve iki eliyle birden yarasına bastırmaya başladı. Bir yandan da diğerlerinin neden gelmediklerini anlamaya çalışıyordu. Korkudan her şeyi unutmuştu. İki saniyede nereye kaybolmuşlardı? Hyunjin'e döndü.
"Sen yapabildiğin kadar yaraya bastır. Hemen şu saklandıkları duvarın arkasına bakıp geleceğim, neredeler diye. Uzun sürmeyecek, dayan tamam mı?"
"Geleceksin, değil mi?" dedi Hyunjin zorla gülümseyerek.
"Geleceğim tabii ki, her zaman geleceğim." dedi Felix de gözyaşları içinde.
Kan içinde olan ellerinden birini Hyunjin'in yanağına götürdü ve hafifçe okşadı. Hyunjin'in yanağına Felix'in elindeki kan bulaşmıştı.
Felix hemen sol taraflarında olan duvara doğru birkaç adım atıp arkasına baktı. Hiçbiri orada değildi.
"Nerede bunlar?!"
Hemen kulağındaki kulaklığa dokunup geri Hyunjin'in yanına geldi. Kulaklığın açıldığına dair bir ses duyduğunda konuşmaya başladı.
"Chan, neredesiniz?!"
"Felix? Asıl sen neredesin? Aşağıda sizi bekliyoruz. Merdivenlerden kaçanların peşine düştük ve sen de Hyunjin'i alacaktın. Neredesiniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret.(Place+Plans)=?
FanfictionGizli yer + gizli planlar. Garip geliyor kulağa. Bizim de bir şeyden haberimiz yok. Sadece 8 çocuk bir araya gelmiş ve birilerinin peşinde koşturuyorlar. Hepsinin iki farklı kişiliği var. Kimseye belli etmemeliler ve görevlerini tamamlamalılar. Peki...