3 yıl sonra
"Tamam, geliyoruz zaten. Yoldayız şimdi. Hayır, orasıyla ben ilgilenmem. Başınızın çaresine bakın." dedi ve telefonu kapattı Felix.
"Yine ne istiyorlar?" dedi yanında oturan babası Young-chul.
"Delilleri yine bize bırakmak istediler."
"Bunu hala neden kabul etmediğini anlamıyorum."
"İstemeden yaptığım şeylerin yüzsüzce izini silmeye çalışmak doğru gelmiyor."
"Bunu eskiden yapıyordun."
Felix tam ağzını açacaktı ki:
"Sakın bana orada daha güvende olduğun gibi boş sözleri sıralamaya kalkma yine. Çevrende olan insanlar sana ihanet etmiş olan insanlar. Şunu bir anlayamadın."
Felix sustu. Diyecek bir şey bulamadı. Sustu ama yüreği hala aynı cümlelerle çarpıyordu.
Şuan neredeler? Neler oldu?
Bunların elbette bir cevabı vardır ama şuan bunlar gerekli mi? Şimdiye odaklanmamız gerekmez mi?
Felix ve babası şuan yeni bir işleri için arabadaydılar ve bir yere gidiyorlardı. Felix asla gitmek istemiyordu. Hatta bu adamın yanında bulunmak bile istemiyordu. Ona yenilmiş olmanın verdiği duygu, onu her gün daha da parçalıyordu. Ne yapıp edip en sonunda kendisini bu işlerine karıştırmıştı. O kadar senedir yapmak istediği şeyi gerçekleştirmişti işte. Şimdi haksız yere insanlara zarar vermek, istemediği halde kanlı ellerini yıkamak zorunda kalıyordu.
Psikolojisi hiç iyi değildi. Her seferinde işleri bitip eve geldiklerinde saatlerce banyoda ağlıyordu. Ellerini tekrar tekrar yıkıyordu. Yine de bir türlü gözlerinin önünden o insanların yüzleri gitmiyor ve ellerinde hala kanlar duruyormuş gibi hissediyordu. Fakat bunu asla babasına belli etmiyordu. Ederse daha kötü şeyler olacağının farkındaydı.
3 senedir... Tam 3 senedir bu kapıları kilitli kaleden çıkmanın bir yolunu arıyordu. 3 senedir kalbinin en derininde bir küçük umut ateşi, sesinin duyulmasını bekliyordu.
Esir değildi; istediği her yere gidiyor, arkadaşlar ediniyor ve dışarıda eğlenebiliyordu. Yüreğindeki bu yükle ne kadar eğlenebiliyorsa tabii...
Evet, arkadaşları vardı. Bir şekilde arkadaş edinmişti ve bu insanlara babasına güvendiğinden daha çok güveniyordu.Babası İtalya sokaklarında bir gölge gibi geziniyordu ve başkalarının gölgelerini yok ediyordu. Mecbur Felix de onu takip etmek zorunda kalıyor ve bu gölgelerin yerinde kalması için dizlerinin üstüne oturup da tutamıyordu onları. Sadece o siyahlıkların solup gitmesini izliyor hatta çoğu zaman dahil oluyordu.
Böyle anlarda bütün bir varlığından nefret ediyordu.
O bu zamana kadar haksız yere asla elini kana bulamamıştı. Şimdi ise eli kandan çıkmıyordu. Dönüştürüldüğü kişiden de nefret ediyordu onu dönüştüren kişiden de.
Daha ne zamana kadar sürerdi bu özgürlük içinde yasaklı hayatı?
Ta İtalya'daydı. Yardım çığlığını buradan duyan olur muydu? Kilometreler değildi takıldığı, burası dışında neresi olursa olsun fark etmezdi.
Hyunjin... Biricik Hyunjin'i...
Ne hallerdeydi?
Ne hallerde olduğunu geç, yaşıyor muydu?
Ya diğerleri?
Olivia?
Onlar neredeydi?
Hayattalar mıydı?
Hayattalarsa neden bu zamana kadar onu bulamadılar?
Aramayı denediler mi?
Mutlaka denemişlerdir, kendisinden o kadar kolay vazgeçmemişlerdir. Mutlaka ondan bir iz bulmaya çalışmışlardır.
Peki 3 senedir hiç mi ona dair bir ipucu bulamadılar?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret.(Place+Plans)=?
FanfictionGizli yer + gizli planlar. Garip geliyor kulağa. Bizim de bir şeyden haberimiz yok. Sadece 8 çocuk bir araya gelmiş ve birilerinin peşinde koşturuyorlar. Hepsinin iki farklı kişiliği var. Kimseye belli etmemeliler ve görevlerini tamamlamalılar. Peki...