Hyunjin dünyada bir başına kaldığını sandı. Şu hayatta en çok güvendiği insanlardan birinin karşısına böyle bir kimlikte çıkması atlatabileceği bir şey değildi. Şimdi herkesten ve her şeyden şüphe ediyordu. Korkarak geri adımladı ve sırtı duvara yaslandıktan sonra olduğu yere çöktü. Ne aklının ne de dizlerinin yaşananları taşımaya hali yoktu. Mantıklı düşünemiyor ve buraya kadar bu işlerin nasıl geldiğini soruyordu kendi kendine.
"Hayır... Hayır..." diye sayıklıyordu sadece.
"Gerçekten korktuğunu gözlerinden anladım." dedi Ha-Joon.
Ardından ahşap sehpaya doğru ilerledi ve sakin hareketlerle, sanki bu durum çok normalmiş gibi davranarak deri çantayı açıp içindeki paralara baktı.
Gerçekten de getirmişti o kadar parayı."Sen bunu bana nasıl yapabildin?" diye sordu Hyunjin güçsüz sesiyle.
Ha-Joon şaşkınlıkla ona döndü:
"Neyi?"
"Bunca zamandır kandırdın mı beni? Amacın neydi? Beni arkadaşlarımla tehdit ederken aklından neler geçiyordu? Ben... Ben sana güvenmiştim."
"Hyunjin, sanırım daha tam iyileşemediğin için olayları doğru idrak edemiyorsun."
"Ne diyorsun sen?! Daha neyini idrak edeceğim?!"
"Şöyle anlatayım o zaman; hepiniz buraya geldiğinizde bazı testlere ve eğitimlere tabi tutuldunuz. Bu yüzden şuanki noktadasınız. Fakat hayatınızdaki testler sadece bunlardan ibaret değildi. Siz farkında olun ya da olmayın bugüne dek bu testleri devam ettirdim. Profesyonel olmanız kadar bunu korumanız da önemli. Üzgünüm ve senin bu seferki testin biraz ağır oldu. Fakat asla hayal kırıklığına uğramadım Hyunjin. Sen sadık ve ailesine bağlı birisin."
Hyunjin'e doğru birkaç adım attı.
"İlk günden biliyordum, bana o sözü verdiğin gün biliyordum asla bizden kopmayacağını. Sen ruhunun en ücra noktasına kadar sadakat ve merhamet dolusun Hyunjin. Güvenilirsin. Tam da olmanı istediğim gibi. Karşılığında yıllarca hayalini kurduğun şey olsa bile onları terk etmedin, evini terk etmedin Hyunjin."
Hyunjin duyduklarını doğru algılayıp algılamadığı konusunda emin değildi. Bunların hepsi koca bir test miydi? Fakat hissettiği o korku, vicdan azabı ne olacaktı?
Kafasını aşağı eğip ağlamaya başladı. Ha-Joon da ona doğru yavaşça gelip başına, onun gibi yere, çömeldi.
"Sana bunu yapmak zorunda olduğum için ne kadar parçalandı yüreğim, bilemezsin ama sana güvenmediğim için değildi. Yüzümü kara çıkartmadın."
"Ben... Onlardan bir şey sakladığım için çok kötü hissettim. Benim yüzümden hayatlarından olacaklar diye uyuyamadım geceleri."
"Biliyorum Hyunjin, biliyorum." dedi ve Hyunjin'i kendine çekip sarıldı.
"Aferin oğlum, aferin sana." dedi. Bomboş odaya yayılmıştı bu fısıltı gibi söylenenler.
Ardından, az önce Ha-Joon'un girdiği kapı bir daha açıldı ve içeri bir sürü insan girdi. Hyunjin şaşkınlıkla içeri giren bu resmi kıyafetli insanlara bakıyordu.
Evet, bunlar o gün de burada gördüğü insanlardı.
Lacivert saçlı kadın bile buradaydı.Hepsi ayakta durmuş ve yüzlerinde tatmin olmuş bir ifadeyle onlara bakıyordu. Hyunjin, Ha-Joon'un kollarından iyice sıyrılmıştı ve şaşkınlıkla her birinin yüzüne bakıyordu. Saniyeler sonra hepsi birden alkışlamaya başladı. Hyunjin neden alkışladıklarını anlamamıştı. Zaten şuan aklı çok karışıktı bu yüzden de bazı şeyleri algılamakta zorlanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret.(Place+Plans)=?
FanfictionGizli yer + gizli planlar. Garip geliyor kulağa. Bizim de bir şeyden haberimiz yok. Sadece 8 çocuk bir araya gelmiş ve birilerinin peşinde koşturuyorlar. Hepsinin iki farklı kişiliği var. Kimseye belli etmemeliler ve görevlerini tamamlamalılar. Peki...