Hava daha bir soğuk, gökyüzü daha bir sisli. Sokaklar daha bir insansız ve kaldırımlar daha bir ıslak. Sokak lambalarının ışıklarının üstüne tozlar konmuş, loş ışıkları daha da kapatıyorlar. Bütün duvarlardan yalnızlık akıyor, tüm caddeler mutsuzluğu yankılıyor. Ay bile sıkılmış bu ülkeden, önüne bulutları çekmiş. İtalya'nın üstünde müthiş bir küskünlük, Felix bu ülkeye çok küs.
Evden çıktığından beri iyi değildi Felix. Ne hale gelmişti? O böyle dayanıksız, hassas biri miydi? Hemen gözleri dolan ve böyle hareketler yapacak biri değildi. Artık çok sıkılmıştı. Nasıl olacaktı bilmiyordu ama bir şekilde eski hayatına dönmek istiyordu. Tekrardan tek derdinin görevleri olmasını istiyordu. Chan'ın tekrardan iyi hissettiren cümlelerini duymak istiyordu, Minho'nun diğerlerine bulaşmasını izlemek istiyordu, Jeongin ile video oyunu oynamak istiyordu, Changbin ile bilek güreşi yapmak istiyordu, Jisung ile internette gördükleri saçma sapan tarifleri denemek istiyordu, Seungmin ile beyzbol maçı yapmak istiyordu.
Tekrardan Hyunjin'e sarılıp saçlarında onun ellerini hissetmek ve onunla geceler boyu sohbet etmek istiyordu.Hepsini tekrardan hayatının merkezinde istiyordu. Tekrar onlarla tesiste saklambaç oynamak istiyordu. Evet, tesiste saklambaç. Sıkıldıklarında hep oynarlardı. Seungmin hep aynı yere saklanır ve hep ilk o yakalanırdı, odasındaki dolabının içi onun hep saklandığı yerdi.
Şimdi yine bir saklambacın içindeydiler. Ebe kimdi? Babasıydı tabii ki de. O çoktan Felix'i sobelemiş ve diğerlerinin peşine düşmüştü. Felix de diğerleri nereye saklanmıştı, bilmiyordu.
Eve gitmek istemiyordu ama gideceği başka bir yerde yoktu. İstediği hiçbir şeyi yapamıyordu. O yüzden mecbur ıslak kirpikler ve uyuşuk adımlarla eve döndü.
Neyseki babası uyumuştu ve eve girdiğinde onunla karşılaşmamıştı. Eğer ağladığını görseydi açıklama yapmak zorunda kalırdı belki, o yüzden bu içini rahatlatmıştı. Odasına çıktı ve hemen sıcak bir duş aldı. Uyumalıydı ama uyuduktan sonra ertesi sabah gözlerini açacağı günün ne olduğunun farkındaydı. Sabah o yalnızlık ile karşılacağını biliyordu. Yarın Hyunjin'in doğum günüydü çünkü.
Bir şekilde uyumalıydı ama. Yatağına uzandı. Aklında o kadar düğüm vardı ki en sonunda bir makasla sağlam olan olmayan bütün ipleri kökten kesecekti, ancak öyle kurtulabilirdi bu fırtınadan.
Gözlerini kapatalı çok olmamıştı ki aklına gelen şeyle hafifçe doğrulup komodinin üzerinde duran telefonuna uzandı.Telefonu sessize aldı.
Artık hiçbir şeyin ona ulaşmasını istemiyordu. Hiçbir mesajın ümitlenmesine sebep olmasını istemiyordu.
Felix kötü anılar ile rahatsız bir uykuya dalsın, biz de size 3 sene önce orada ne olduğunu anlatalım. Görüyoruz ki bunun için fazla heyecanlı ve sabırsızsınız, hatta belki de kızgınsınız. Kim bilir..? Belki de fazla bozduk sinirlerinizi. Fakat unutmayın, piyasada çok olan ve ortada apaçık olan şey gizemli değildir, merak edilmez.
Geriye dönelim, tam 3 sene önceye. Siz en son binadaki bombanın patladığını, hatta onlarla aynı odada olan bir bombanın patladığını biliyorsunuz.
Yanılıyorsunuz.
Felix'in babasının "Önlemimi aldım." derken bahsettiği şey buydu işte, o patlamada Felix'e bir şey olmaması için önlemini almıştı. O bomba aslında onlarla aynı odada, masada değildi. Sadece onlar öyle sansın diye sayaç sesi geliyordu masadan. Onu da küçük bir hoparlör ile halletmek zor olmamıştı. Bomba, binanın yerin altında olan iki katından birindeydi ve aşırı hasar verici güçte değildi. Bu yüzden de aslında onlara bir şey olmamış, sadece bu az katlı binanın duvarları hasar görmüştü. Oradaya yakın gizli üslerde bekleyen Young-chul'un adamları da oradan Felix'i kaçırmıştı. Hepsi baygın yatarken kimsenin de ruhu duymamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret.(Place+Plans)=?
FanfictionGizli yer + gizli planlar. Garip geliyor kulağa. Bizim de bir şeyden haberimiz yok. Sadece 8 çocuk bir araya gelmiş ve birilerinin peşinde koşturuyorlar. Hepsinin iki farklı kişiliği var. Kimseye belli etmemeliler ve görevlerini tamamlamalılar. Peki...