Haksızlık... Büyük bir haksızlıktı. Aylar boyu zaten susmuşlardı bu şeylere, seslerini çıkarmadan katlanmışlardı ayrı kalmaya. Şimdi yine seslerinin duyulmaması gerekiyordu. Bu kadarı da fazla değil miydi?
Adım sesleri uzaklaşmıştı. Felix bunu fark edince hemen gitmesi gerektiğini anladı çünkü koruma her an babasına haber verebilirdi.
Ve bu her şeyi daha da mahvederdi."Hyunjin... Hyunjin şimdi ne yapacağız?" dedi Felix endişeyle. Hala fısıldayarak konuşuyordu.
Hyunjin bir elini onun saçlarının yanına yerleştirdi.
"Ha-Joon amca mutlaka bir şey düşünmüştür. Ayrıca telefonum yanımda, arayıp haber veririz ve korumaları, babanı durdururlar. Sonra da buradan el ele çıkarız beraber, evimize gideriz, mutlu olmaya devam ederiz."
"Beni böyle kolayca bırakmaz." Bu ihtimali bilmek Felix'in sesinin titremesine neden oluyordu.
"Seni yanımda tutmak için kimseden izin almaya ihtiyacım yok. Bırakmak istemeyebilir, ben seni kurtaracağım Felix."
"Sen kendini benden kurtar."
"Sen kalbimden kurtul o zaman ilk önce."
Felix sevgilisinin söylediği bu güven verici sözler karşısında sadece daha fazla gözyaşı döktü. Hyunjin'e ve onun sözlerine asla dayanamıyordu. Bu kadar güzel sözler söylerken nasıl duygulanmazdı ki? Hyunjin... Ona her bir duyguyu aynı anda yaşatıyordu. Felix kimsenin yanında böyle hissetmemişti.
"Şimdi... Ben sessizce Changbin'i arayacağım. Onlar da haber verir buradaki üsse. Dışarıda hazırlıklı olurlar."
"Buradaki üs mü? Bizim tesisin burada da mı üssü var?"
"Aslında bu eyalette yok. Sadece 3 senedir gittiğimiz her yere ekiplerle gidiyoruz belki hiç olmadık bir yerde sana rastlarız diye. Seni bulursak tedbirli olalım diye..."
Son cümlede öyle bir anlamlı bakmıştı ki Hyunjin sevgilisinin gözlerine... Doğruydu, üç senedir her yere ama her yere giderken mutlaka tesisteki diğer ekiplerle gidiyorlardı. Her gittikleri ülkede ya da şehirde ayrı üslere mutlaka hazır olmalarına dair haber gönderiyorlardı.
Bunu sadece Felix için yapmışlardı.
Hiç beklenmedik bir yerde, kader cilvesini kısa süreliğine kestiğinde Felix'e rastlarlarsa diyeydi her şey.İşte bu gece olduğu gibi. Tedbirleri işe yaramıştı.
Hyunjin vakit kaybetmeden telefonunu çıkarıp Changbin'i aradı. Sesini en kısık tonda tutmaya çalışarak telefonda Changbin'e durumu anlatmaya çalışıyordu.
"Hyunjin! Ne diyorsun sen?! İyi misiniz peki? Koruma nerede, anlayabilir misiniz?"
"Az önce kapının önündeydi. Felix'i aramaya gelmişti. Eğer çabuk gelmezseniz buraya gelebilir. Elinizi çabuk tutun."
"Tamam. Sakın endişelenmeyin. Biz burada her şeyin normalmiş gibi gözükmesi için elimizden geleni yapacağız. Ekiplere haber veriyorum. Sakın korkmayın."
Changbin biraz durdu.
"Felix'e onu çok özlediğimizi söyle." diye ekledi.
Hyunjin hissettiği duyguyla gözlerini kapattı sıkıca. Bu cümle gerçekten canını acıtmıştı.
"Söyledim. Defalarca kez daha söyleyeceğim." diye yanıtladı ve sonra telefonu kapattılar.
"Buradan hiçbir yara almadan çıkar mıyız dersin?" dedi Felix, Hyunjin'in göğsüne bapnı yaslerken. Sesi öyle masum ve bir o kadar çaresiz çıkmıştı.
"Beni bilemem ama sana bir şey olmadan seni buradan çıkartmam lazım."
"Neden öyle diyorsun ki? Sana bir şey olsa ben iyi mi olacağım sanki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret.(Place+Plans)=?
FanfictionGizli yer + gizli planlar. Garip geliyor kulağa. Bizim de bir şeyden haberimiz yok. Sadece 8 çocuk bir araya gelmiş ve birilerinin peşinde koşturuyorlar. Hepsinin iki farklı kişiliği var. Kimseye belli etmemeliler ve görevlerini tamamlamalılar. Peki...