Mektup

408 70 94
                                    

Herkes mutlu olmayı hak eder... Ve herkes mutlu olacağı şeyi seçer. Fakat bazen işler bizim seçeneklerimizden daha fazlası olur ve bizim tercihlerimizin dışına çıkar. Bu bizim elimizde değildir ve bu gibi şeyler için üzülmek de gereksizdir. Kontrol edemeyeceğimiz şeyler için ağlamak yerine, gözyaşlarımızı kontrol etmemiz gerekir.

Demesi kolay. Fakat bunlar yaşandığında aynı soğukkanlılık ile davranmak zor olabiliyor. Ayrılıklar ve acılar yaşanıyor, haksızlıklar yapılıyor, öfkenin yeni duvarları kuruluyor, umutlar yıkılıyor ve bunların dışarı yansıması bazen sadece gözden yuvarlanıp düşen birkaç su damlası oluyor.

Onlar da bir şekilde her şeyin üstesinden gelip hayata devam etmeye çalışıyorlardı. Her şeye rağmen onları mutlu eden şeyleri yanlarında tutmaya, güç almaya çalışıyorlardı.

Yine de hayat onlar için çoktan senaryosunu yazmıştı. Finali ne başroller biliyordu ne de senaristler.

-

"Evet, tam olarak öyle olmuş Ha-Joonssi. Bu Felix'in babası olacak adam alarmları devre dışı bırakıp sızmış içeri. Tabii ortalık sakin olduğu için de yapması kolay olmuş. Hem de işi kısa sürdüğü için fark edilmemiş. Fakat tam kamera kayıtlarını silerken adım sesleri duymuş ve aceleyle odadan çıkma derdinde olduğu için bilgisayarı kapatmayı unutmuş." dedi Rosé.

"3S'nin raporunda başka ne yazıyor? Kızlar başka nelere şahit olmuşlar?"

"Bunları, adamlarından birine anlatırken duymuşlar ve onun dışında önemli bir şey olmamış. Bir de o son ortaya çıkan ses kaydı var işte."

Ha-Joon sıkıntılı bir nefes verdi.

"Tabii, bir de o var."

"Bu konuda bir fikriniz var mı?"

"Maalesef yok Rosé. Şansa yaşıyoruz gibi hissediyorum."

"Öyle söylemeyin. Hyunjin, o kadar iyi koruyor ki Felix'i. Bir şey olmayacağına eminim."

"Umarım dediğin gibi hiçbir şey olmaz."

"Felix'i bir süreliğine başka bir yere, yurt dışına göndersek? Bu biraz planlarını aksatır belki."

"Bu aptalca olur. Şuana kadar Felix'e yaklaşamamasının sebebi Felix'in hep dibimizde, yanımızda olması. Eğer onu kendimizden uzaklaştırırsak onu alması daha kolay olur. Onu uzak yere göndermek ve direkt kendi ellerimizle babasına vermek arasında hiçbir fark yok. O vicdansız da bunu istiyor zaten, Felix yalnız kalsın ve onu koruyacak kimse olmasın. Böylece onu yakalaması çocuk oyuncağı olacak."

Rosé sessizce kafasını salladı.

"Haklısınız. Ben ne yapabileceğimizi düşünmeye devam edeceğim. Şuanda da herkes bu durumla ilgileniyor zaten. Aklınız kalmasın."

"Teşekkürler Rosé."

~

"Minho? Bir şey mi oldu?" dedi Jisung.

Akşam olmuştu. Hatta gece yarısına geliyordu saat. Jisung odasında oturuyorken birden kapısı çalınmıştı ve kapıyı açınca da gelenin Minho olduğunu görmüştü. Beraber içeri geçmiş ve koltukta yan yana oturuyorlardı şimdi.

"Ah, hayır aslında... Meşgul müydün?"

"Hayır. Oturuyordum, bir şey yapmıyordum. Sadece gergin görünüyorsun biraz, ondan sordum."

"Hm, anladım. Gergin değilim aslında ama."

"Belki bana öyle gelmiştir. Neyse, içecek bir şeyler ister misin?"

Secret.(Place+Plans)=?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin