Hande duştan çıktı, etrafına bakındı ama Saliha hâlâ gelmemişti ya da gitmiş miydi? Emin olmak için dolabına baktı ama eşyaları hâlâ oradaydı. Soyunma odasında sadece birkaç kişi kalmıştı.
"Kızlar, Saliha'yı gördünüz mü?" diye sordu Hande.
Cansu, elindeki kıyafetleri çantasına koyarken, "Hayır canım, en son salonda İlkin'le konuşuyorlardı," dedi.
Hande kafasını sallamakla yetindi, sadece üzerini hızlıca giyindikten sonra salona doğru adımladı. Etrafına baktı ama Saliha'yı burada da göremiyordu. Biraz daha yaklaştı salona ve tribünlerin olduğu bölüme doğru ilerledi. Saliha, koltukların üzerine yatmış, gözlerini tavana dikmişti; sadece öyle duruyordu ne gözünü kırpıyordu ne de nefes alıyor gibiydi. Hande telaşlandı, hızlı adımlarla Saliha'nın yanına gitti ama Saliha, onun geldiğini bile fark etmemişti. Hande'nin ilk seslenişinde bile duymamıştı onu. Hande daha da endişeleniyordu.
"Saliha... Saliha," diye seslendi sonunda.
"Hande," dedi Saliha, yüzünü Hande'ye döndürdüğünde yüzünde sahte bir gülümseme vardı. Hande, artık onu tanıyordu; bu gülümsemeyi de tanıyordu. Her gün birilerine bu gülümsemeyi sunuyordu ama ona nadiren sunardı bu gülümsemeyi.
"İyi misin canım?" diye sordu Hande.
"İyiyim... süperim," dedi Saliha, yattığı yerden kalkıp Hande'nin yanına geldi ve koluna girdi.
"Hem de çok iyiyim..." Sesini ne kadar saklamaya çalışsa da iyi falan değildi; bir şeyi vardı, belliydi. Ama söylememek için gizlemeye çalışıyordu; Hande onu zorlamak istemedi.
"Öyle olsun aşkım, gidelim mi?" diye sordu Hande.
"Gidelim Hande'm, gidelim," dedi Saliha. Son kelimesini söylerken sanki içinde kalan son bir güçle söylemişti; ardından Hande'nin üzerine verdiği ağırlığı biraz daha arttırmıştı. Hande bunun farkına varınca, bir eliyle de Saliha'nın belinden tutup yürümesine destek oluyordu. Yine olmuştu; Saliha yine gücünü tüketmişti. O kadar yorgun duruyordu ki, Hande onun bu haline ne zaman denk gelse, elinden bir şey gelmediği için kendini sinir oluyordu. Soyunma odasına doğru gidiyorlardı ama Saliha onu durdurdu.
"Hande, eşyalarımı da alsan, hemen otobüse geçsek? Zaten bizi bekliyorlardır," dedi Saliha.
"Ama duş almadın canım, terin üstüne zaten soğuktu, has-" Hande'nin sözünü kesti Saliha.
"Sorun çıkarmayalım Hande," dedi Saliha.
Hande, Saliha'nın sorun yüzünden değil de kendinde o gücü bulamadığını anladı; daha fazla itiraz etmeden içeri geçip bütün eşyalarını toplayıp Saliha'nın yanına geri döndü.
Saliha, Hande'nin elinden kendi çantasını alıp yine Hande'nin koluna girdi. Oradan çıkmak istemiyordu; bir ona yeniliyordu, bir ona bu halini gösteriyordu. Her ne kadar göstermek istemese de, onda evinde gibi hissettiği için hiçbir duygusunu saklayamıyordu.
***
Otobüse gelince Saliha, Hande'nin kolundan çıktı. Kızların konuşmasından korkmuyordu; Zehra ve Elif'in, en çok da Elif'in, Hande'yi üzmesini istemiyordu, hele onun yüzünden canları sıkılsın hiç istemiyordu artık. Ama geç kalmıştı. Elif çoktan onları fark etmişti, bütün bakışlarını önce Hande'nin üzerinde sonra da Saliha'nın üzerinde gezdirmişti. İlkin bunu fark edince, Elif'in dikkatini kendisine vererek biraz olsun onu sakinleştirmişti. İlkin sinir oluyordu, artık bu duruma fazla abartıyordu Elif.
"Elif yeter artık, kızı gözlerinle yedin, rahat bırak," dedi İlkin. "Sen neden sürekli beni ikaz ediyorsun, sinir oluyorum. Ne yapayım, onun Hande'yi en sevdiğim insanlardan birini elimden alması sinirimi bozuyor," dedi Elif. "Elif abartıyorsun, kimse senin malın ya da eşyan değil, elinden alınınca bu kadar büyütmen gerekmez, hem alan da yok, kimsenin senin gibi birilerini yasakladığı yok," dedi İlkin.