*8

496 34 3
                                    


*8

Anne ve babam bir protesto gösterisinin içindeydi, ben ise bir elim annemin, bir elim babamdaydı. Ama bir an için onların ellerini kaybettim ve koca bir kalabalığın içinde yalnız kaldım. Kendime tek aşina olduğum yer olan parkı takip ederek, kaydırakların arasına girdim. Orada saatlerce bekledim ve sonra uyuyakaldım.

Uyandığımda başka bir yerdeydim, bir ev gibiydi ama aynı zamanda bir okul gibiydi. Bir kadın geldi, benim başımda dikiliyordu.

"Adın ne senin?" diye sordu.

Ürkek bir şekilde cevap verdim, "A-a-adım... Sa-li-ha," dedim, sesim titriyordu.

"Senin annen baban nerede, Saliha?" diye sordu kadın.

"B-bi-lmi-yorum, onları kaybettim," diye cevapladım.

Kadın büyükçe gülümsedi, yanındaki adama bakarak, "Saliha, bundan sonra buradasın, tamam mı? Annen baban yok, onlar seni bıraktı," dedi.

Başladım ağlamaya, "Hayır, annem beni bırakmaz," dedim.

"Hayır, bıraktılar. Bundan sonra senin evin burası," dedi kadın.

"Hayır!" diye bağırarak ağlamaya başladım. Yüzüme bir tokat yedim. Saliha bunlar yaşanırken sadece dört yaşındaydım, ama bu anı unutamıyorum.

Günler boyunca, belki de haftalar boyunca, karanlık bir yerde tutuldum. Her gün gelip bana annemin ve babamın beni bıraktığını, artık burada yaşayacağımı söylüyorlardı. Ama her seferinde onlara inatçı bir şekilde cevap verdim. Her seferinde aldığım cevap da tokattan başka bir şey değildi.

Bir süre sonra ağlamayı bıraktım, annemi sormayı bıraktım. Artık buradan çıkışımın olmadığını anladım.

Daha sonra kadın beni o odadan çıkarıp normal bir odaya koydu. Burada birçok çocuk vardı, hepsinin yüzünde aynı ifade vardı: korku ve çaresizlik. Zamanla büyüdüm, buradaki işleyişi yavaş yavaş çözdüm ama çok dik başlıydım. Her ne zaman birine haksız yere bir şey yapılsa, hemen yardım etmek istiyordum, ama sonunda cezayı da ben çekiyordum.

Diğer çocuklara göre daha uzun boyluydum ve daha güzeldim, bundan dolayı "proje çocuklarından" biriydim. Proje çocukları, diğer çocuklara göre daha iyi şartlara sahipti, ama yine de aldıkları cezalar aynıydı. Tek farkı, okula gidebiliyor olmamız ve yasal olarak evlatlık gibi görünmemizdi. Birkaç kez kaçmaya çalıştım, ama her seferinde başarısız oldum.

Yine kaçmaya çalışacaktım, 9 yaşındaydım. Okuldan gelirken yanımdaki adamı aldatıp, ilk gördüğüm polis karakoluna gidecektim. Bunu yaptım, polis karakoluna gittim, her şeyi anlattım. Polis memuru beni bir koltuğa oturttu, bana meyve suyu ve kek bile verdi. Onları yerken çok mutluydum, sonunda kurtulmuştum, ta ki kapıda o iğrenç suratlı kadını görene kadar. Yine olmamıştı, yine becerememiştim.

Polisler de onlarla iş birliği içindeydi, okuldakiler gibi. Kadın memura teşekkür edip, beni arabaya kadar götürdü. Arabaya bindirir bindirmez, yüzüme bir tokat attı ve "Bu sefer kurtulamayacaksın, artık bıktım senden," dedi. Eve varır varmaz beni yine o karanlık odaya kapattı. Öyle çok dövmüştü ki, acılarımdan uyuyamıyordum, ilk kez bu kadar şiddetli olmuştu.

Yerde yatarken dışarıdan sesler geldiğini duydum. "Ne zamana lazım?" diye bir ses sordu. "Bir haftaya ancak olur, çocuk biraz zayıf," diye bir başka ses yanıtladı. "Tamam, bir hafta sonra bitirelim bu işi," dedi ilk ses.

Sızı /HansalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin