Sabah olduğunda Saliha, gözlerini yavaşça açtı. Gözlerini ovuşturarak doğruldu ve yanında uyuyan Hande'ye baktı. Gecenin tüm yorgunluğu üzerine çökmüş gibiydi, ama içi bir nebze olsun rahattı. Yanında Hande'nin oluşu, kendini daha huzurlu hissetmesine sebep oluyordu. Hande de uyanmıştı ve Saliha'ya bakarak gülümsedi.
"Günaaaydınnnn" dedi Hande klasik harfleri uzatarak ve devam etti. "İyi misin?" diye sordu Hande, Saliha'nın yüzündeki ifadeyi inceleyerek.
Saliha derin bir nefes aldı ve yüzünde hafif bir gülümsemeyle, "Evet, iyiyim. Dün gece çok kötü bir kabus gördüm ama sonra birden kabus çok güzel bir rüyaya döndü."
Hande yatakta doğruldu, bakışlarını Saliha'ya kitledi ve merakla, "Ne gördün rüyanda?" diye sordu.
Saliha, rüyasını anlatmaya başladı: "Kabusumda karanlık bir ormanda kaybolmuştum. Her yer sessizdi ve etrafımdaki ağaçlar dev gibi görünüyordu. Adım attıkça ormanın derinliklerine doğru çekiliyordum, sanki biri beni takip ediyordu. Ama sonra birden her şey değişti. Ormanın karanlığı dağıldı ve etrafımda ışıklar belirmeye başladı. Göz alıcı, parıltılı ışıklar. Bu ışıkların arasında küçük bir kız çocuğu vardı, gülerek bana doğru koştu. Sonra kız çocuğu ellerimi tuttu. Kendimi birden o kaybolduğum parkta buldum ama bu sefer yanımda o küçük çocuk vardı, onunla oyun oynadık. Çok tuhaftı ama bir o kadar da huzur vericiydi."
Hande gülümseyerek, Saliha'yı dinliyordu. Elif'in onun yanında olduğunu söylemekle söylememek arasında gidip geldi ama söylemenin iyi olacağına karar verdi. "Belki de bu rüyanın sebebi Elif'tir."
Saliha şaşkın bir şekilde Hande'ye baktı. "Elif mi? Elif ne alaka?"
"Evet," dedi Hande, "Gece kabus gördüğünde seni uyandırmaya çalışmış. İlkinde sen uyanmayınca Elif senin yanına uzanıp ninni söylemeye başlamış ve sen sakinleşip uykuya dalmışsın."
Saliha, Elif'in ona böyle bir şey yaptığını duyunca şaşkınlığını gizleyemedi. "Elif yanıma mı uzandı bir de üstüne ninni mi söyledi?"
"Elif'in annesi, yani ablası, uyuyamadığında bu ninniyi söylermiş. Belki de... sen de o ninniyi hatırladın ve sana huzur verdi."
"Olabilir mi Hande?"
"Neden olmasın?"
"Cidden benim için de söylemiş midir? Benim için endişelendiği geceler olmuş mudur?" Saliha bunları söylerken sanki küçük bir çocuk gibiydi. Hande Saliha'yı kendine çekip onu kollarının arasına aldı.
"Tabii ki endişelenmiştir sevgilim."
Saliha gözlerini sımsıkı yumdu, belki ninniyi duyar, belki bir anı canlanır diye zorladı kendini. Ama çok geçmeden sinirle Hande'nin kollarından ayrılıp yatakta dikildi. "Olmuyor işte, olmuyor!"
"Ne olmuyor sevgilim?"
Saliha omuzlarını düşürüp üzgün bir sesle konuşmaya başladı. "Hiçbir şey hatırlamıyorum. Onlarla alakalı hiçbir şey. Sadece o lanet gün. Onun dışında ne annemle olan bir şeyi hatırlıyorum, ne babam, ne de ablam." Saliha sesini yavaş yavaş yükselterek, "Hatta ablam olduğunu bile unutmuşum. Ben tam bir gerizekalıyım. İnsan her şeyi nasıl unutabilir ya? Nasıl unutabilir, aklım almıyor!" Saliha tam kafasına vuracakken Hande ona sarıldı.
Hande'nin sarılmasıyla Saliha ağlamaya başladı. "Geçti canım, geçti."
"Çok özledim Hande. Ben o çocuk olmayı çok özledim."
Hande, Saliha'yı daha sıkı sararak, "Biliyorum sevgilim, biliyorum. Ama unutmadığın tek şey sevgin. Onu da kimse elinden alamaz."
Saliha, gözyaşları içinde Hande'nin omzuna yaslandı. "Ama sevgim bile yetmiyor Hande. Hatıralarım olmadan ne kadar sevebilirim ki? Onlar beni ne kadar sevebilir" Saliha histerik bir şekilde gülüp devam etti. "Ha doğru ya zaten sevmiyorlar"