Saliha, Hande'yi sıkıca sarılı tutarken, Hande'nin titrek nefes alışlarını hissedebiliyordu. Gözyaşları Saliha'nın omzunu ıslatmıştı. Hande'nin bedeni çok soğuktu; her ne kadar Saliha ısıtmaya çalışsa da bir türlü ısınmıyor gibiydi. Saliha, onun bu hali karşısında çok endişe ediyordu. Bir süre daha sessizlik içinde oturdular. Sonunda Hande, hıçkırıklarını yatıştırıp, Saliha'ya döndü.
"Üzgünüm," dedi Hande, sesi hala titrekken. "Sadece... çok şey oldu ve... kendimi durduramıyorum." Bunları derken başını ellerinin arasına almış, şimdi de yere doğru bakıyordu.
Saliha, Hande'nin sırtına tekrardan elini koydu, onu kendine doğru nazikçe çevirdikten sonra gözlerine baktı; gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu, zaten çekik olan gözleri şimdi daha da çekikleşmişti ama içleri bomboş bakıyordu, yoktu ışıltısı, hiçbir duygu yoktu.
"Ne oldu, Hande? Bana anlat, anlat ki sana yardımcı olayım," dedi nazikçe. Sesi olabildiğince sakin ve yumuşak yapmaya çalışmıştı Saliha.
Hande, Saliha'nın dedikleri ile sanki tekrardan aynı şeyi yaşıyor gibi oldu, kafasında hiçbir şeyi toplayamıyordu.
Hande, titreyen ellerini kendi önünde birleştirdi, gözlerini Saliha'dan kaçırıp, "Babam..." diye sustu, ardından gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Babam... ölmüş."
Saliha, duyduğu şeyle ne tepki vereceğini şaşırmıştı, eli ayağına dolaşmış, boşta olan elleri ile Hande'nin ellerini sıkıca tuttu. Şoku atlatamasa da kekeleyerek konuşmaya başladı.
"Hande... ben, ben ne diyeceğimi bi-" kendi sözünü yarıda bırakıp Hande'yi kendine çekti, sıkıca sarıldı; tek aklına gelen şey buydu, sarılmak. Belki acısını alamazdı ama hafifletirdi belki. Geçen gece öyle demişlerdi birbirlerine, her ne olursa beraber kalkacaklardı altından.
Ne kadar öyle kaldılar bilmiyordu ikisi de ama sonunda Hande sakinleşmişti, ağlaması kesilmiş, nefes alışverişi düzene girmişti. Hande, Saliha'dan ayrıldı ama ondan uzak kalmaya niyeti yoktu. Bir eli hala elindeydi. Gözlerini yıldızlara çevirdi. Hande'nin hareketi ile Saliha da gökyüzüne bakmıştı; gece bulutsuzdu, tüm yıldızları görebiliyorlardı. Hande güldü.
"Biliyor musun, babamla tek güzel hatıram yıldızlar." Yine gözlerini kapattı, sanki bunu yaptığında hep o anlara gidiyor gibiydi Hande. Saliha onu kesmeden dinlemek istiyordu.
"Sadece bir kere beni abimle yaşadıkları eve çağırdı. Çocuktum, 7 belki de 8 yaşımdaydım, ilk defa babamla vakit geçireceğim, nasıl seviniyorum ama görmen lazım," Saliha gülümsedi. Düşünebiliyordu, sevimli heyecanlı küçük Hande gözünün önünde canlanmıştı.
"Annem söyleniyordu tabii, ona güvenme, etme, onun hakkında ne kadar hakaret varsa söylemişti beni ona bırakana kadar. Haksız değildi söylediklerinde ama işte çocuktum, bilmiyordum."
Yüzündeki hafif gülümseme yerini donuk ama kırgın bir ifadeye bırakmıştı.
"Neyse işte, o gece ben uyuyamadım, zaten güzel de geçmemişti gün, abim sürekli benimle uğraşınca babam ikimize de kızıp yemeği yarıda kesti, ardından da..." Yine susmuştu, Saliha çok olanları tahmin ediyordu. Ölen babası yaşıyor olsa şu an onu dövebilirdi, belki de öldürebilirdi. Hande, Saliha'nın sinirlendiğini anlamıştı, nefes alıp verişinden.
"He yok, bana bir şey yapmadı, sadece çok bağırmıştı. Öyle hatırlıyorum," Saliha'ya bakıp gülümsedi Hande.
"Gerçekten bak, daha sonra o gece uyuyamadım işte, balkona çıkmıştım, çok geçmeden babam da geldi, sesime uyandı herhalde. Kızacak diye ödüm kopmuştu, hala o anı düşününce kalbim hızlı atıyor bak,"
Hande elini tuttuğu eli kalbine götürdü. Gerçekten de çok hızlı atıyordu. Saliha sadece gülümsedi. Şu an onu öpmek, her şeyiyle onu sevmek istiyordu.
"Ama korktuğum gibi olmadı, babam çok sakindi. Yanıma oturup bana yıldızları anlatmaya başladı, hepsini tek tek söyledi," Hande eliyle gökyüzünü işaret ederken,
"Bak şunu gördün mü, bu Büyük Ayı," daha sonra parmağını farklı yöne çevirdi, "bu da... Küçük," yine gözleri solmuştu son sözü söylerken, sesi titremişti.
"Küçük Ayı ile Büyük Ayı aslında bir baba ile yavrusuymuş ama onları ayırmışlar, bana öyle demişti, aynı senle ben gibi demişti hatta."
Hande, Saliha'ya döndü, gözlerinin içine baktı. "Saliha, ilk defa ama ilk defa beni sevdiğini hissetmiştim, mecburiyetten değil, sevdiği için beni kabul etti sanmıştım."
Sonra Hande'nin gözündeki ışık yine söndü.
"Ama öyle değilmiş, beni hiç sevmemiş, hep benden nefret edermiş." Tekrar önüne dönüştü bunları söylerken sırtını banka tam yaslamıştı, gözlerini yine kapattı ama bu sefer açmadı, o anıyı canlı tutmak istiyor gibiydi.
"Eczacıda ilk A takıma çıktığımda maça gelir sanmıştım, gelmedi. Ama maç sonunda gelmişti, çok sevinmiştim ama meğersem benden... utandığını söylemek için gelmiş."
Saliha sinirden ne yapacağını bilmiyordu, tek yaptığı Hande'yi dinlemekti.
"Sarhoştu geldiğinde, bana benim yüzümden bu halde olduğunu, tüm hayatını benim mahvettiğimi söyledi."
Tekrar açtı gözlerini Hande. "Ya işte Saliha, böyle ciğeri beş para etmez bir herif yüzünden bu haldeyim. Hiç sevmediğim, nefret ettiğim bu adam yüzünden bu haldeyim. Neden o kadar ağladım, neden böyle oldum hala anlamıyorum, sinir oluyorum kendime."
Saliha sonunda konuşması gerektiğini anlamıştı, Hande artık ondan bir şey bekliyordu.
"Hande," kendine tamamen çevirmişti Saliha Hande'yi,
"Babanı sevmiyordun ama o yine de senin babandı. Evet, şerefsizdi. İğrenç bir insanmış, seni üzen bir herifmiş, evet ama senin hayalindeki baba öyle değildi ki." Saliha bu duyguyu biliyordu, çok yakın bir zamanda yaşamıştı. Babası ona hem inanmamış hem de onun ölmesini dilemişti.
"Senin hayalindeki babanın artık yaşama imkanının olmayışına ağladın, ona bu kadar dağıldın."
Saliha Hande'ye biraz daha yaklaştı. "Hande, baban ne derse desin, ne söylemiş olursa olsun, sen dünyanın en güzel kalpli insanısın. Onlar senin sevgini hak etmemiş ki, onu hiç almamışlar ki, ama ben aldım Hande ve," Saliha elini Hande'nin kalbinin üzerine koydu,
"Ve burada yaşamak var ya, burada olduğunu bilmek o kadar huzurlu ki, hiç evim olmasın, ailem olmasın ama bu kalpte yerim olduğunu bileyim, hepsine ama hepsine değer." Saliha da ağlıyordu.
"O yüzden yasını yaşa ama bil, sen o adam için değil, kalbinde yaşattığın adam için üzülüyorsun, onun için ağlıyorsun, onun bir gün gelip o küçük Hande'ye güldüğü gün için ağlıyorsun, sakın kızma kendine, sakın."
Hande daha fazla dayanamadı, bıraktı yine sevdiği kadının kollarına kendini. Çok seviyordu onu, ama çok, tekrar ayrıldı ondan.
"Sen nerden çıktın ya?"
"Bilmem, biri barın kapısının önünde kafamı kırdı, ondan sonrası yok bende." Bunu söylediğinde ikisi de gülmeye başladı. Hande huzur dolmuştu içi, yine her şeye rağmen.
"Gidecek misin cenazeye?"
"Hayır, zaten cenaze olmuş, abimin anca aklına gelmişim, bir hafta olmuş nerdeyse."
"Anladım, içeri geçelim mi artık, çok üşüdün burada, hasta olacaksın."
"Biraz daha kalsak, hava çok iyi geliyor."
Hande'ye gerçekten de hava iyi geliyordu ama üşüyordu da. Saliha üzerindeki kazağı çıkartıp Hande'ye uzattı, zaten içinde tişörtü vardı, hem onun kadar da üşümüyordu, o alışkındı soğuğa.
Hande başta itiraz edecek gibi oldu.
"Hande, giymezsen içeri zorla sürüklerim seni."
"Tamammm."
"He, şöyle."
Hande kazağı giydikten sonra kendini Saliha'nın omzuna bıraktı. Kafasını omzuna yasladı. Saliha da onun vücudunu koluyla sarmalamıştı. Bütün geceyi orada geçirecek olsalar, gıkaları çıkmazdı ikisinin de, öyle huzurluydular.