Saliha, Türkiye'ye dönmek için hazırlık yaparken, içindeki karmaşık duygularla valizini topluyordu. Bir yandan Hande'yi düşünürken, diğer yandan Maja'nın sözleri zihninde yankılanıyordu. Maja, odanın kapısında durmuş, gözleriyle Saliha'yı takip ediyordu. Sonunda sessizliği bozdu, sesi endişeli ve yumuşaktı.
"Saliha, ne olur bunu yapma. Kendine biraz acı. Tedavin hala sürüyor ve doktorun seni buraya göndermesinin bir sebebi vardı. Türkiye'ye gitmek sadece seni daha da kötü yapacak, bunu göremiyor musun?"
Saliha, Maja'nın gözlerindeki endişeyi fark etti ama içindeki kararlılık daha ağır basıyordu. Elindeki kıyafetleri valize yerleştirirken, duraksamadan cevap verdi.
"Maja, Hande'ye bakmam gerek. Onun yanında olmam lazım. En azından durumunu görmeliyim. Hem, burada kalıp sadece beklemek bana daha fazla acı veriyor."
Maja, bir adım ileri atıp Saliha'nın elini tuttu. "Lütfen, biraz daha düşün. Senin sağlığın da önemli. Hande güçlü bir kız, bu durumu atlatabilir. Ama sen... Senin iyileşmeye ihtiyacın var."
Saliha, gözlerini kaçırarak derin bir nefes aldı. İçinde Maja'nın haklı olduğunu biliyordu, ama Hande'yi yalnız bırakmak düşüncesi ona daha da ağır geliyordu.
"Maja, anlıyorum ama bunu yapmak zorundayım. Hande benim için önemli. Eğer ona yardım edemezsem, kendimi asla affedemem. Türkiye'ye dönmem gerekiyor. Ama sana söz veriyorum, kendime de dikkat edeceğim."
Maja, Saliha'nın kararlılığını gördü ve bir an sessizce düşündü. Sonunda, onun gitmesine engel olamayacağını kabullenerek, hafifçe başını salladı.
"Peki, ama ne olur dikkatli ol. Ve her şey yolunda gitmezse, hemen geri dön."
Saliha, Maja'ya sarıldı, gözleri dolmuştu. "Teşekkür ederim, Maja. Her şey için..."
***
İstanbul'da, Hande başındaki şiddetli ağrıyla uyandı. Yüzünü yastığa bastırdığında, yüzünün her yerinde zonklayan bir acı hissetti. Yavaşça doğruldu, başı dönüyordu. Aynanın karşısına geçtiğinde, morarmış gözü ve patlamış dudağını gördü. Gözlerinin önünde bir an için gecenin karanlık anıları belirdi.
Dudaklarından istemsizce bir inleme kaçtı. O gece yaşadıklarını hatırlamaya çalışırken, içini kaplayan utançla aynadaki yansımasına bakakaldı.
Tam o sırada kapı aralandı ve Elif içeri girdi. Hande'nin halini görünce, hafif bir gülümsemeyle ona yaklaştı.
"Ooo bizim boksör uyanmış," dedi alaycı bir tonda.
"Bir daha bunu yaparsan, yüreğimiz ağzımıza geldi salak!"
Gözleri doldu, Elif'e yaklaşıp ona sıkıca sarıldı.
"Özür dilerim," diye fısıldadı Hande, sesi titreyerek. "Gerçekten... Çok üzgünüm."
Elif, Hande'nin sırtını sıvazladı, onun üzüntüsünü hafifletmeye çalışırken, şefkat dolu ama aynı zamanda hala hafif bir kızgınlıkla konuştu.
"Tamam, tamam... Ama bir daha böyle saçmalıklar yok, anladın mı? Yoksa seni gerçekten döverim. Bu kadar korkutmaya hakkın yok."
Hande, Elif'in bu sözleriyle biraz rahatladı. İçinde bir sıcaklık hissetti. Elif, her zamanki gibi sert görünmeye çalışsa da, aslında onun için ne kadar endişelendiğini biliyordu.
"Bir daha yapmayacağım, söz veriyorum," dedi Hande, içten bir şekilde.
Elif, başını sallayarak Hande'ye bakmaya devam etti. "İyi, yoksa bu sefer yırtamazsın benden. Ama önce şu suratını toparlayalım, yoksa sokakta seni gören herkes benden şüphelenecek."