Yağmurun dilinden:
Bugün yine Ateşle görüşmüşdük. Gitmesine çok az kalmıştı. Ama ben onu şimdiden özlüyordum bile. Artık ona çok alışmıştım. Keşke hep burada kalsaydı. Bu kadar az bir sürede Ateşle çok yakın olmuştuk. Sanki onu kaç yıldır tanıyormuşum gibi hissediyordum. Ateş bana kendimi değerli hissetiriyodu. Kendimi onun yanında çok rahat ve güvende hissediyordum. Bir gün ilişkimizin kesilebilme ihtimali bile beni çok korkutuyor.
Düşüncelerimi telefonuma gelen arama bölmüştü.
-Efendim, canım.
-Yağmur, nasılsın?
-İyiyim, İlayda, sen?
-Bende iyiyim. Ne yapıyorsun?
-Hiç, oturuyorum. Birşey mi oldu?
-Yok, birşey olmadı. Öylesine aradım. Evde misin?
-Evet, evdeyim.
-Tamam, canım. Yarın evdesin değil mi?
-Evet, evdeyim. Geliceksin değil mi?
-Tabiki, arkadaşımı doğum gününde yalnız mı bırakıcam?
-Yaa, teşekkürler.
Evet doğru yarın benim doğum günümdü ve bu doğum günümde yanımda olmasını istediğim bir kişi daha vardı: Ateş. Acaba doğum günü mü hatırlıyor muydu? Derken telefonum yine çalmıştı. Bu sefer arayan Ateşdi. Kalbim her defa olduğu gibi hızla atmaya başlamıştı. Tam onu düşünürken araması çok güzeldi.
-Alo, Yağmur.
-Efendim, Ateş.
-Yağmur, beni bugün işten çağırdılar. Gitmek istemesemde mecburum. Habersiz gitmek istemedim. Kendine iyi bak olur mu?
Ne? Gidiyormuydu yani? Nasıl olurdu ya? Doğum günüme sadece saatler var. Ve o gitmek zorunda. Allahım neden ya? Gözlerim dolmuştu. Konuşursam sesimden belli ola bilirdi.
-Yağmur?
Kendimi toparlamaya çalışıp cevap verdim.
-Anladım, Ateş. İyi yolculuklar.
-Teşekkürler, Yağmur.
Telefonu kapatmışdı bile. Artık doğum günüme 4 saat kalmıştı. Ve artık qram heyecanım kalmamıştı.
Işıkları kapatıp yatmak için odama geçtim. Ama bir türlü uyku tutmuyordu. Neden hep böyle oluyor ki? Neden benim yüzüm gülmüyor? İşe bir gün geç gitse dünya mi yıkılırdı sanki? Ne saçmalıyorum ben ya? Neyisin kızım sen onun? Kardeşinin üvey kardeşi sadece.
Ne zaman uyuya kaldığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Telefon çalıyor uykulu halde onu bulmaya çalışıyordum. Hah bulmuştum. Ama gözlerim kimin aradığını bulanık görüyordu. Telefonu açıp kulağıma yaklaştırdım.
-Alo.
-Yağmur, uyuyormuydun?
Bu ses Ateşin sesiydi. Ama beni bu saatde niye arıyordu ki. Hemen yatağimdan doğrulup oturmuştum. Uykum da kaçmıştı zaten.
-Şey, evet. Ne oldu?
-Özür dilerim uyandırdığım için. Ama sana işim düştü.
Saate baktım 12 ye az kalıyordu. Bu saatde ne işi ola bilirdi ki?
-Evet dinliyorum.
-Benim kargom gelecekti. Ama ben yolda olduğum için alamayacağım. Bende sana gelmesini söyledim. Geç söylediğim için bu saatde geliyor. Sana sorun olur mu onu alırsan? Şimdi kapıdadır belki de.
-Tabiki alırım. İniyorum.
-Teşekkür ederim.
-Bişey değil.
-Telefonu kapatma bişeye ihtiyacın ola bilir.
-Tamam - deyip kapıya çıktım.
-Kimse yok daha, Ateş.
-Şimdi bak, görüyor musun?
-Hayr. - dediğim gibi gökyüzünde uçan balonlar görmüştüm.
-Ateş, çok güzel birşey gördüm.
-Ne?
-Havada uçan balonlar var. Hemde rengarenk. Çok güzeller.
-Kargocu peki?
Dediği gibi bir tane başında kaskı olan biri kapıya yaklaşmıştı.
-Evet geldi.
Ama ben hala uçan balonları seyrediyordum. Bu saaatde kim bunları gökyüzüne salmış ola bilir ki?
Kargocu yaklaşıp elindekini bana uzatmıştı. Ona bişey söylememe rağmen susması garibime gitmişti.
Ateşde artık telefonda konuşmuyordu. Seslenmeme rağmen ses yoktu.
Kafamı kaldırdığımda çocuğun kafasında kask yoktu artık.
-Ateşş? - heyecandan zorla çıkarmıştım ağzımdan.
-Efendim, doğum günü prensesi?
-Ne? Gitmedin mi?
-Doğum gününde hiç gider miyim?
-Nasıl olur? - diyip yere çökmüştüm. Çocuk gibi ağlıyordum resmen. Ateş beni böyle görüp korkmuşa benziyordu.
-Yağmur, iyimisin? Ne oldu? Birşey mi yaptım?
Sakinleşmeye çalışıp başımı hayr şeklinde salladım.
-Ee, ne oldu peki?
-Gittin sandım.
-Ya özür dilerim. Süpriz yapmak istemiştim. Elime yüzüme bulaştırdım.
Havada balonlar hala uçuyordu. Her şey çok güzeldi. O yanımdaydı. Daha ne isteye bilirdim ki?
