Tüm yol boyunca Aslan'ın ağzını açıp tek bir kelime dahi etmemesi Bilge'yi endişelendiriyordu. O bir seyler söylemek istiyor ama aynı zamanda arabayı kullanan adamı kışkırtarak her şeyi daha da zora sokmaktan çekiniyordu.
"Ben..."
"Rahat ol," dedi Aslan. Zaten kendisi de rahat görünüyordu. "Buna cesaret edemeyeceğini biliyorum."
Öfkesinin midesinden boğazına doğru yükseldiğini hissetti. Şu direksiyona atsa elini, arbede çıkarsa, kaza yapsalar, ikisi de geberip gitse... Ne güzel olurdu.
"Barış'ı niye burnumun dibine soktun?"
"Canını yakmak için, neyden olacak? Görsün senin kimin karısı olduğunu, kafayı yesin istedim."
"Hiç mi korkumuyorsun?" Bilge hafifçe yan döndü. "Onun kollarına koşarım diye." Yapabildiği tek sey buydu. Çenesiyle Aslan'ı çileden çıkarmak. Başkasına gücü yetmiyordu zaten.
"Seni kollarına alacağına eminsin yani?"
Aslan ile tartışmak yapacağı en ahmakça şey olurdu. Sustu, eve gidene kadar sesini çıkarmadı. Zaten hiç hali yoktu. Bunca zaman sonra Barış'ı görmek, ona yakından bakmak Bilge'nin kalbini tahmin ettiğinden çok daha fazla zorlamıştı. Yaşanılan güzel anıları gözünün önüne getirmiş ve her şeyi berbat etmeden önce nasıl birbirlerini sevdiklerini hatırlamıştı. Barış... 40 yıl sonra da böyle heyecanlandıracak mıydı kızı? Ne zaman geçecekti Bilge'nin obsesyonu? Adamı ne zaman unutacaktı.
"Cuma günü film ekibi ile yemek yiyeceğiz. Sen de geleceksin." dedi Aslan. "Tabii Ahu Hanım ve nişanlısı da, yani Barış."
Neyi? Yanlış mı duymuştu? Ne nişanından bahsediyordu bu ahmak herif? Gerçi neye şaşırıyordu tam olarak kendi de bilmiyordu. Barış'a ondan nefret ettiğini söyleyip yanından yollamıştı. Onun Ahu'ya dönmesinden daha doğal bir şey olamazdı herhalde. Zaten... Seviyordu adam Ahu'yu, Bilge hissediyordu. Belki Bilge'yi sevdiği kadar değil ama Ahu'ya karşı zaafı da hayranlığı da o kadar belirgindi ki. Görmek canını acıtıyordu. Garipti, adı gibi bildiği gerçekleri bilmek ve görmek çok farklıydı. Muhakkak bilmek de acıtırdı ama görmek... İkisini yan yana gördüğünce yıllar önce Barış'ın doğum gününde hissettiği şeyleri aynı şiddetle tekrar hissetti.
"Aslan benden ne istiyorsun?" diye sordu kız. "Seninle evliyim, beni esir aldın. Onları burnumun dibine sokunca eline ne geçecek?"
"Keyifli." dedi adam sadece. Bilge'ye karşı acımasız olmak onu mutlu ediyordu. Kızın kendini reddettiği, Barış'ı üzerine salarak dövdürdüğü anların intikamını hala alamamış gibi hissediyordu.
"Gelmeyeceğim." dedi Bilge sert bir sesle.
"Geleceksin."
"Gelmeyeceğim. Kendin çal kendin oyna."
"Geleceksin, yoksa ne olacağını biliyorsun."
Yetmişti, artık gerçekten yetmişti. "Ne yaparsan yap!" Ayağa fırlayıp avazı çıktığı kadar bağırırken olacakları düşünecek halde değildi. Aslan şaşırdı. Aklını çoktan yitirmişti ama bu delilik hali yeniydi. "Bıktım! Yap, ne yapacaksan yap. Ben de kendimi geberteyim, sonsuza kadar mutlu ol."
Çantasını aldı, arabasının anahtarını, bir de montunu. "Nereye?" diye sordu Aslan. Onun blöf yaptığını düşünüyordu ancak hayır, Bilge gerçekten bir cinnet halindeydi. Bundan önce olanlar da bundan sonra olacaklar da umrunda değildi. ,
Barış, Ahu ile nişanlıydı. Onun 4 senedir yediği ekmek içtiği su zehirken Barış eski sevgilisine dönmüş ve nişanlanmıştı.
Çıkıp gitti evden. Nereye gideceği hakkında bir fikri yoktu. Ahmet'i aramak istedi önce. Ama sonra vazgeçti. Ahmet onun bir nebze olsun sevgi bulduğu, kendini ufak da olsa rahat hissedebildiği tek yerdi. Belki de onu Barış'ın yerine koymaya çalışıyor, Barış ile yaşadıklarını Barış'ta hissettiklerini hissetmeye çabalıyordu. Ama hiçbir zaman ucundan kıyısından bile yaklaşabilmiş değildi. Şimdi Barış geri dönmüşken onu aramak istemedi.
Aklına tek bir kişi geliyordu. Yıllardır aramadığı yüzünü görmediği Sinem'in numarasını rehberinin derinliklerinde buldu.
*****
"Biraz daha su ister misin?" diye sordu Sinem onu rahatlatabilmek adına. Ama Bilge, Sinem'in evine vardığında yüzleştiği gerçekle küçük dilini yutacak gibi olduğundan hala tek gelime edememişti.
Sinem tam olarak ne zaman Berkan ile tanışmış ve ilişkiye başlamıştı? Bundan neden hiç Bilge'nin haberi olmamıştı? Magazine de mi düşmemişlerdi.
"Babanın cenazesinden sonra İstanbul'a döndükten iki gün sonra geldi Berkan. Sana ulaşamamış, haberi alınca da ne yapacağını bilememiş, çareyi eve gelmekte bulmuş." Doğru, Berkan onu defalarca aramıştı ama Bilge hiç konuşmamıştı adamla. Mesajına cevap verdiğini hayal meyal hatırlıyordu. "Sonra ben de eve buyur ettim, konuştuk. Kızacaksın belki ama olanları anlattım ona. Seni merak etti, numaramı verdim haber vermek için. Sonra, bir satır iki satır derken konuşmaya başladık." Sinem neden utanıyordu bunları atlatırken? Oysa Bilge'ye neydi ki? "Kızdın mı bana?" diye sordu Sinem.
Kafasını iki yana salladı Bilge. "Hayır," dedi hemen. "Şaşırdım sadece."
Elinde sıcak çaylarla Berkan girdi salona. Bilge'ye bakmadan Sinem'in yanına oturdu. Kız ile göz göze gelmemek için elinden geleni yapıyordu. Garipti, sanki Barış'tan daha öfkeliydi kıza.
"Sen neden bu haldesin?" diye sordu Sinem. "İyi misin?"
Olanları, her şeyi Sinem'e anlatmak istiyordu ama gözü Berkan'a kaydı. Onun yanında konuşmak istediğini açıkça belli etti. Berkan da anladı. "Öyle bir şey yok," diyerek karşı çıktı kıza. "Bu zamana kadar her şeyi zaten sakladın, şimdi anlatacaksın."
"Berkan..." Sinem araya girmeye çalıştı.
"Yok Berkan falan. Barış'ı ne hale getirdiğini biliyor mu acaba Bilge Hanım? Ne bakıyorsun suratıma, bilmiyor musun? Alkolik oldu adam senin yüzünden. Ne zaman görsem ya ağlıyordu ya ağlamamak için kendini sıkıyordu." Berkan'ın sesi yükseldikçe yükseliyordu. "Ne için? Kendisini terk edip kendini taciz ettiğini söylediği adamla evlenen kadın için!" Berkan bunu öyle imalı bir şekilde söyledi ki Bilge titredi olduğu yerde.
"Sen..." Titrek sesini toparlamaya çalıştı. "Sen benim yalan söylediğimi mi düşünüyorsun?"
"Doğru söylesen ne diye o adamla evlenirsin?"
"Berkan ben hayatımda sadece bir kere yalan söyledim," Sesi titriyordu, gözleri yaşlanmıştı. Ama konuşmaya devam etti. "Barış'a ondan nefret ettiğimi söylemiştim. Sadece bu. Başka hiç yalan söylemedim."
"Ulan ne diye evlendin o zaman!" Evi inletecek kadar bağırdı adam.
"Öyle gerekti!"
"Öyle gerekmiş! Duydun mu Sinem, öyle gerekmiş."
"Berkan," Kız bir kez daha uyardı sevgilisini. "Bilge'yi yargılamaya değil derdini dinlemeye çağırdık."
"Tamam, peki," Alayla döndü kıza. "Anlat Bilge'cim ne derdin var? Ulti zengin kocan sana ne aldı da beğenmedin? O da mı yetmiyor sana? Barış'ı bırakıp daha zenginini buldun, şimdi Aslan'ı bırakıp daha zenginini mi bulacaksın?"
"Berkan!" Sinem hırsla döndü adama. "Düzgün konuş."
"Düzgün falan konuşmuyorum. Bu kız bugün ya her şeyi anlatacak özür dileyecek, ya da edebiyle kocasının yanında oturacak. Gelip insanların hayatını karartmayacak,"
"Berkan, diyorum."
"Haklı," diye araya girdi Bilge. "Özür dilerim, gelmemeliydim. Bilseydim gelmezdim. Ne seni ne de Barış'ı daha fazla zorlamaya niyetim yok." Ayaklandı.
"Bilge, lütfen." Sinem onun arkasından gidip vazgeçirmeye çalışırken Berkan'a dönüp "Allah seni bildiği gibi yapsın!" demeyi de ihmal etmedi.
Bilge, kapıya ulaştı. Açıp gitmekti niyeti. Başka hiçbir şeyi düşünmedi. Ama kapının öteki tarafında Berkan'ın bir saat önce haber verdiği Barış da onu bekliyordu.
"Konuşacağız," dedi adam kapı açılır açılmaz. "Konuşacağız Bilge."
****
50 Final olur diye düşünüyorum ama belki bir bölüm daha uzayabilir.