beş

3.5K 321 99
                                    

  Bilge, notlarını eliyle bir kez daha düzeltti. Metronun ortasına saçılırsa bu kalabalıkta hiçbirini toplayamazdı, biliyordu.

  Yarın sabahın sekizinde önemli bir sınavı vardı. Oturup saatlerce ders çalışması gerekiyordu çünkü aslında boşlayabildiği kadar boşlamıştı. Yemek, su, uyku ve hatta yoldan kısıp çalışması gerekiyordu. İşte bu yüzden bu akşamı Barış'ın evinde geçirecekti.
Bir hafta önce Barış ona sınavdan önceki akşam kendisinde kalmasının bir problem olmayacağını söylemişti. Sonrasında pek konuşamadılar ama adamın hala hatırlıyor olduğunu umdu.

  Artık iyiden iyiye onu tanıyan güvenlik Barış'a haber verme gereği duymadan genişçe sitenin dış kapısını açtı. İki katlı, lüks villaların sağ taraftaki en sonuncusuna yürüdü Bilge. Zile bastı. Kapı açılmadı. Bir daha bastı. İçeriden birtakım sesler geldi ama yine açılmadı. Barış müsait değil miydi? Ama ta ne zamandan konuşmuşlardı? Üstelik yarım saat önce mesaj da atmıştı yola çıktığına dair. Belki de unutmuştu adam ve hiç aklında değildi. Keşke gelmeseydi. Bir an kaçmayı düşünse de saniyesinde kapı açıldı.

"Bilge?" Dedi Barış şaşkınlıkla. Üzerinde tişörtü yoktu ve belli ki şortu da aceleyle giyilmişti. Bilge'nin gözü portmantodaki kırmızı kadın kabanına kaydı. Çok yanlış zamanda gelmişti.

"Şey... ben özür dilerim, gelmeden haber vermeliydim." Aslında düşündüğü bu değildi. Barış ona söz vermisti, plan yapmışlardı. Sonra adam unutmuştu. Hayır, bu da önemli değildi. Olabilirdi, unutabilirdi. Önemli olan ve asıl sorun, şu an Bilge'nin midesinin Barış ile vakit geçirdikleri evde başka bir kadının olduğu fikriydi.

"Ben tamamen unutmuşum ya," Barış birkaç adım yaklaştı kıza. Sonra kapıyı hafifçe kapadı. Belli ki içerideki her kimse ne Bilge onu görsün istiyordu ne de kız Bilge'yi. "Napsak ki şimdi?"

  Bilge burnunun ucunun sızladığını hissetti. "Ben gideyim, gerçekten özür dilerim Barış. Rahatsız ettim."

"Yok, özür dileme. Benim hatam. Bekle sana bir taksi çağırayım..." eliyle şortunun cebini yoklayıp telefonu aradı. O sırada Bilge adamın vücuduna tam anlamıyla bakabildi. Evet, çok yanlış bir zamanda gelmişti.

"Gerek yok, ben giderim. Görüşürüz sonra." Kız daha fazla bu rezilliği uzatmamak için koşar adımlarla geldiği yöne doğru ilerledi.

  Ağlayacaktı. Kesinlikle ağlayacaktı. Güvenliği geçtikten sonra neye ağladığını bilmeden, sinirleri boşalırcasına aktı gözyaşları. Çok saçmaydı, çok aptalcaydı. Ağlanacak ne vardı? Arkadaşı biriyle birlikteyse, kendi evinde o kişiyle her ne yapıyorsa Bilge'ye neydi ki sanki? Barış'ın ne sorumluluğu vardı kendisine karşı? Biliyordu. Hepsini biliyordu, farkındaydı. Ama 7 dakikalık koşturma sonucu metro durağına tekrar vardığında bu ağlamasına engel değildi.

  Öte yandan Barış da Bilge gittikten sonra kötü hissetti. Kıza söz verdiğini unutmuştu, bilerek yapmamıştı ama yine de kendi suçlu hissetmekten alıkoyamadı. Bilge şimdi geldiği gibi dönecekti evine. Ta buraya kadar boşu boşuna gelmişti. Üstelik buraya gelme amacı, zaman kaybetmeden sabaha kadar ders çalışabilmekti. Tüm akşamına mal olacaktı belki de.

"Kimdi Barış?" Ahu, yatakta öylece bırakılmasına takılmamaya çalışarak sordu.

"Bir arkadaşım. Söz vermiştim de bugün aklımdan çıkmış." Daha fazla bir şey sormamasını umdu kızın.

Ahu da anladı. "Tamam." Dedi sadece. Sonra adamın elinden tutup yatak odasına çekiştirdi. Önce onu oturttu, sonra da kucağına oturdu.

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin