Barış sabah uyandığında Bilge'yi yanında bulamayınca garipsemedi. Kızın okulu vardı en neticede, kolay şeyler yaşamamıştı. Belki biraz yalnız kalmak istemişti. Olabilirdi. Ama neden aramalarını açmamış ve mesajlarına tek kelimelik yanıtlar vermişti?
1.haftanın sonunda Barış da artık kıza hiçbir şey yazmak istemiyordu. İletişim kurma çabaları Bilge tarafından itinayla yok sayıldığından haklı olarak kendini kötü hissediyordu.
"Gitmeyecek misin evine?" Diye sordu Yelda. "Merak da mı etmiyorsun?"
"Ediyorum da lütfedip cevap vermiyor ki. Bir hafta oldu, ne zaman bir sey yazsam ağzıma sıçıyor." Mesajları açıp okuması için Yelda'ya uzattı.
Çarşamba
Barış:
Öğlen kalktım gitmişsin iyi misin
Kahvaltı falan yaptın mıBilge:
İyiyimBarış:
Tamam akşam haberleşelim dışarı çıkarıKız bu mesaja cevap vermemişti.
Perşembe
Barış:
Okuldan çıkınca yaz bari
Göreyim seni
Aklım sende kaldıBilge:
İşim var
CumaBarış:
Hallettin mi işini
Görebilir miyim artık seni?
(görüldü)Bilge:
Mersin'deyim benBilge'nin onua tek kelime etmeden kafasına göre, istediğinde cevap vermesi istediğinde çekip gitmesi Barış'ı çok kırdı. Üstelemedi.
Öte taraftan Bilge, vizelerinden sonra yakaladığı boşlukta eve dönmenin kendisine iyi geleceğinin farkındaydı. Nitekim, gecenin bir yarısı otobüsten indikten sonra kendisini terminalde bekleyen babasının kollarına atlarken uzun zaman sonra normal hissetti.
"Oyy prensesim gelmiş benim. Canım kızım, gel öpeyim seni." Yanaklarını öptü Hüseyin Bey kızının. "Nasıldı yolculuğun?"
"Yoruldum biraz." Babasının valizini kaldırmasına izin vermeden az ilerideki eski model arabay kendisi sürükledi.
"Gideriz hemen uyursun. Okulun nasıl gidiyor? Ev arkadaşınla aranız nasıl? Anlat bakayım biraz babana."
Bilge başına gelen hiçbir şeyi anlatmadan yüzeysel cevaplar verdi adama. Ailesini huzursuz etmek isteyeceği son şey bil değildi. Eve vardılar. Hemen odasına çekildi. Pijamalarını giyip ortaokuldan beri kullandığı yatağına uzandı. Derin nefesler aldı, yeni yıkanmış nevresim kokusunu çekti içine. Yıllardır aynı yumuşatıcıyı kullanıyordu annesi. Her seferinde kendini 5 yaşında hissettiren bir kokuydu bu koku.
Sabah onun gelişinin şerefine de Devran Hanım da güzel bir kahvaltı sofrası hazırladı. Seviyor diye patatesli börek yapılmıştı. Alınan reçel vişne reçeliydi. Bir de en sevdiği... biber turşusu... sıcak pide ve örgü peynirden yaptığı dürümün içine koyup yedi. Öyle fazla yedi ki çayından bir yudum bile alamamıştı.
"Sevdin mi annecim? Kaldırayım bunu akşam ısıtır yersin."
"Eline sağlık annem, çok güzel olmuş da... ben yine çok yedim."
"Ye ye, bak yüzün süzülmüş zaten."
"Kızım," hüseyin bey uzun zamandır aklını kurcalayan soruyu yöneltti kızına. "Geçen gün Murat Enişten aradı, bir inşaata başlamışlar. Geceleri bekçi olarak durayım diyorum."
Tüm tadı kaçtı kızın. Annesi babası, kendisine yeteri kasar para yollayamamasıma içerliyorlardı, biliyordu. Hep bahsi geçiyordu bu konunun. Her seferinde Bilge'nin kesin reddiyle sonuçlansa da adam diretmekte ısrarcıydı.
"Ne gerek var babacım?"
"Sana bir şey yollayamıyoruz emekli maaşından. Sen öyle kendi başına..."
"Baba benim param yetiyor bana. Hem çalışıyorum da. Bak lütfen artık bu konuyu açmayın, nolur. Ben çok kırılıyorum. Kendime yetebiliyorum ben." Yalandı, işten de atılmıştı. Burs dışında hiçbir geliri de yoktu. Sinem bu ay kendisini idare edeceğini söylemişti ama onun da hali Bilge'den beterdi. Bir an önce iş bulmalıydı.
"Kızım yazık günah değil mi sana? Ben evde boş boş oturuyorum."
"Baba, oturman gerekiyor çünkü. Kaç sene çalıştın zaten. Bu yaştan sonra evinde oturacaksın. Eşek kadar kızım ben, biliyorum hesabımı kitabımı. Tamam mı?"
Konu böylece tekrae kapandı. Ama Bilge gün boyu telefonunda part time iş aradı kendisine. Bir özel ders ilanı gözüne çarpmıştı ki telefonu çaldı. Yelda'ydı arayan. Ayaklanıp odasına geçti.
"Mersin'e gideceğini söylemediğine çok bozuldu, haberin olsun."
Dudağını ısırdı Bilge. O gün öyle huzurlu, öyle güzel uyumuştu ki sabah uyandığında Barış'ın kolları arasından çıkmak istemedi. Ama bu huzur ona başka bir gerçeği de gösteriyordu. Barış asla onun olmayacaktı. Bilge'ye asla o gözle bakmayacak, Bilge'den o anlamda hiçbir zaman hoşlanmayacaktı. Öyle ki Bilge, adam onun yanına uzandığında tir tir titrerken Barış sanki Yelda ile uyuyormuş gibiydi.
"Başka vaktim yoktu eve gelecek. Ani gelişti."
"Keşke haber verseydin, biz seni bırakırdık havaalanına."
"Otobüsle geldim."
"Terminale bırakırdık o zaman. Bilge niye böyle yapıyorsun? Bak Barış çok üzülüyor. Seni haftaya olacak lansmana davet etmek istiyordu ama sen onunla doğru düzgün konuşmuyorsun bile."
"Yelda... ben ne yapacağım o lansmanda? Ahu ile gitsin."
"Bilge bak... ben seni anlıyorum. Sen belki dillendirmek istemiyorsun ama inan her şeyin farkındayım. Ama bu yaptığım bencilce. Barış'ın bunların hiçbirinden haberi yok çünkü ve yanlış bir şey yaptığını düşünerek kafayı yiyor. Sen de eziyet ediyorsun ona."
Sustu kız. Evet, bencilceydi Barış ile aralarına sırf bu yüzden mesafe koyması ama dayanamıyordu artık. Onun dibinde olup onunla olmamak nasil bir eziyetti, bir fikirleri var mıydı?
"Geldiğimde konuşacağım Barış'la." Dedi sadece. Başka da diyecek bir şeyi yoktu.