Borçlae Hukuku sınavının kağıdını gözetmene teslim edip okulun bahçesine çıktıktan sonra kendini aon derece mutlu, huzurlu ve sakin hissediyordu. Üstelik sınavı iyi geçmiş de sayılmazdı ama mühim olan uzun bir süre aynı stresi tekrar yaşamayacak olmaktı. Bir sonraki sınavlara kadar 2 ayı vardı. Finallere iyi çalışacağını kendine telkin ederek metroya bindi. Barış'a yolda olduğuna dair mesaj attı. Son birkaç gündür Bilge'nin sınavları bitince ne yapacaklarını konuşuyorlardı. Bilge evde kalıp öylesine vakit geçirmek istese de Barış gece dışarı çıkmak konusunda ısrarcıydı. "Yavrum kaç gündür burnunu çıkarmadın. Hem benim de 2 gün iznim var. Bir daha bu fırsat geçmez elimize. Birkaç kadeh içip dans ederiz." Demişti. Bilge istemediğinden değil ama Barış'ın gece kulübünde görüntü vermesinin adam için iyi olmayacağını düşünerek diretiyordu. Barış ise sadece onu mutlu etmek istiyordu. En sonunda Laz inadı avantajıyla bu tartışmayı Barış kazandı. Akşam yemeği yiyecekler, sonra da dokuz gibi Bora'nın mekanına geçeceklerdi.
Bora konusunda Bilge adama pek bir şey demiyordu ama nedense hoşlanmamıştı. İşlettiği mekana sürekli Gizem Kayla'nın gidiyor olmasından belki Barış'ın ona pek yaklaşmasını istemiyordu. Barış'a güveniyordu. Onu tanıdığı kadarıyla aldatmaya meyilli olmadığını biliyordu ama birtakım kafasını kurcalayan sorularla muhataptı kendi içinde. Sonuçta Ahu'yu da seviyordu adam. Her dediğini yapıyordu, aynı bu sekilde bebek gibi davranıyordu. Ama sonra bir anda onunla arasını bozmuş ve Bilge'den aldığı aşk itirafı neticesinde Bilge ile birlikte olmuştu. Ahu'nun başına gelenlerin kendi başına gelmesinden korkuyordu. Evet, belki Ahu, fiziki olarak aldatılmamıştı. Ama tek kalemde silinip atılmıştı.
Eve varıp yemeğin çoktan hazır olduğunu gördüğünde mutlu oldu. Açlıktan ölüyordu. Hızlı bir duştan sonra yediler. Barış, hadi artık hazırlanalım, dediğinde Bilge mızmızlandı.
"Hala evde oturup çay içebiliriz. Bak bir düşün bunu."
"İçin geçmiş senin! İki haftadır oturuyorum ben zaten evde. Hadi kalk." Okulda yaptığı kombinlerden tek farkı kısa mini etek ve çizme olan yeni kombiniyle yola koyuldular. Barış tüm yol boyu kıza mekandan ve Bora'dan bahsetti. Bora, İstanbul'a geldikten sonra tanıştığı bir arkadaşıydı. Aslında babasının Bebek'te güzel bir restorantı vardı. Bu sebeple de geniş bir celebrity çevresi. Gece kulübü işine yeni girmişti. Barış'ın anlattığına göre de efendi bir çocuktu ama Barış'ın efendilik anlayışına pek güvenemedi kız.
Mekan, yüksek tavanlı, iyi dekore edilmiş, geniş pisti olan sadece vip üyelerin girebildiği, ki bunlar Bilge'nin anladığı kadarıyla son zamanların popüler fenomenleri oluyordu, son derece gürültülü bir yerdi. İçerisi durmaksızın çalışan havalandırmaya rağmen duman altıydı.
"Paşa hoşgeldin!" Bora, Barış'ı görür görmez yanlarına gelip selamladı. Kısaca Bilge ile tanıştı. Barış'ı görür görmez yüzü aydınlandı, gülümsedi ama bu gülümseme dostça olmaktan ziyade hınzırca geldi kıza. "Locayı ayırttım sana. İnanılmaz bir bellboy aldık işe. Ne kokteyller yapıyor var ya, aklın uçar. Hemen yollatıyorum."
Oturdukları masa bir an olsun boş kalmadı. Öyle çeşitli ve özenli kokteyl servis edildi ve Bora onlarla öylesine ilgilendi ki kokteylleri denemeye mecbur kaldılar. Bilge biraz midesinin kıpırdandığını hissedince durdu. Sarhoşluğu da alkolü de yakından tanıyordu. Bu ona vücudunun dur uyarısıydı. Ama Bora yine işgüzarlıkla bir şişe viski yollattı onlara. Barış kıza da bir kadeh dolduracakken "Bana yeter bu kadarı." Dedi Bilge. Sonra alınmamış boşları işaret etti. "Sana da yeter hatta."
"Bir şey olmaz bana hayatım. Sen rahat ol." Zaten iki kadeh daha içip bırakacaktı o da.
"Sizi kimle tanıştıracağım." Bora koluna taktığı Gizem ile birlikte yanlarına yaklaşırken Bilge neredeyse küçük dilini tutacaktı.
"Barış'ı tanıyorsundur, arkadaşı, bu da cemiyetimizin prensesi Gizem oluyor." Kız hevesle Barış'a elini uzattı. Barış kısaca sıktı kızın elini. Sonra pek ilgilenmeden Bilge'ye döndü. Kolunu omzuna attı sevgilisinin, kendine çekti. Ama bu bile Bilge'yi sakinleştirmedi. Çünkü Bora bir de yetmezmiş gibi kızla birlikte teklifsizce oturmuşlardı masalarına.
Saçmasapan bir sohbet başladı. Önce biraz futbol konuşuldu. Sonra Premier Lig. Sonra Gizem, Londra anılarından bahsetti. Yeni bir markayla sözleşme imzaladığından. Yurtdışında da defilelere çıktığından. Takipçi sayısından. Bunların hepsiyle övünüp en sonunda Barış'a dönüp ünün onu da yorduğunu söyledi.
Bu muhabbetin de ortamın da katlanılacak bir tarafı yoktu. Bilge tek kelime etmeden suratsızca oturuyor, Barış'ın söylediği iki kelimeden kızın muhabbet yaratmaya çalışmasını izliyordu. Elini Barış'ın bacağına attı. Uyarırcasına sıktı, hatta tırnaklarını geçirdi.
"Sıkıldın mı?" Diye sordu Barış onun kulağına doğru.
"Daha da önemlisi sinirlendim. Kalkalım artık."
Kafa salladı Barış. Apar topar ayaklandılar, hesap ödendi, ayrıldılar mekandan. Arabada tek kelime etmedi Bilge.
"Takılma bu kadar."
"Sana söylemesi kolay."
"Ya gereksiz gereksiz işler. Zaten muhatap bile olmadım. Boşver."
"Ben sana yanına yaklaştırma diye rica etmiştim. Ama senin arkadaşın tutup masamıza oturtuyor Barış. Gerçekten normal mi sence?"
"Ya ben Bora'ya bir şey demedim ki? Nereden bilsin?"
"Sevgilin olduğumu biliyor ama. Ona rağmen tutup gözümüze sokuyor kızı. Utanmasa tepemize oturtacak."
"Bilge haklısın ama gerçekten büyütecek bir şey değil. Yanıma yaklaştırmam bir daha."
"Geçen sefer de öyle demiştin." Barış'ın gözü bir anlığına yoldan ayrılıp kıza döndü.
"Tamam, ne istiyorsun, söyle yapayım."
"Gitme mesela bir daha o mekana. Sen fark etmiyor musun kızı sana yamamaya çalışıyor arkadaşın."
"Yok daha neler! Sıyırdın iyice."
"Barış! Rica ediyorum sinirlendirme beni."
"Asıl sen beni sinirlendiriyorsun. Öyle olsa bile ben ümit mi verdim kıza, flört mü ettim, naptım? Ne gerek var bu kadar abartı tepkiye."
Bana da ümit vermemiştin, demek istedi ama ağzından başka şeyler çıktı. "Ben seni suçlamıyorum zaten. Sadece görüşme bir daha diyorum."
"Kızla ne zaman görüşmüşüm?"
"Bora'yla da görüşme."
Barış sinirlendi. Bu sinir Bilge'nin onun için en özel ve doğru insan olduğunu düşünürken kızın ona kötü bir deja vu yaşatmasınaydı. "Sana sormayacağım!" Dedi. Kestirip attı. Bilge cevap veremedi. Ne dese ne söylese havada kalacaktı.
O da yol boyunca sustu. Eve geldiklerinde üzerini değiştirip misafir odasına geçti. Sabah da erkenden kendi evine döndü.