iki

998 196 38
                                    

"Kitabı okumayacağını biliyordum." Bilge, en son 2 gün önce ziyarete gelen adama 2 hafta önce hediye ettiği kitabı hatırlattı. Dükkanın arka odasındaki küçük tezgahta yaptığı türk kahvesini karton bardaklara doldurdu. Birini Barış Alper'in eline tutuşturdu. Beraberce kör noktaya geçtiler.

"Okumamak deme. Okudum biraz deplasmana giderken. Ama anlamıyorum, napim?"

"Alper ne var anlamayacak? Kısa kısa hikayelerin yazıldığı gercekten basit bir kitap. Sanki eline bin sayfalık Rus klasiği tutuşturdum." Memurlar, kitabından bahsediyorlardı.

"Yarısına kadar geldim işte." Barış biraz küskünlükle yere çöküp sırtını raflara yasladı. Ayaklarını da tıpkı kendi gibi oturan Bilge'ye doğru uzattı. "Tamam, söz, bitireceğim."

  Gülüştüler. Arkadaşlıkları fena gitmiyordu adam için. Bu dükkana gelip tüm dünyadan kopmuş bir şekilde sohbet etmek ona çok iyi geliyordu. Günlük kaygılarından uzaklaşıyor, dahası kim olduğunu unutuyordu.

"Neyseki okuma biliyorsun." Bilge için de keyifliydi adamla sohbet etmek. Sadece onun ünlü olduğunu, Barış Alper olduğunu unutmak epey zor oluyordu. Özellikle kız onun, yakından daha bir yakışıklı ve etkileyici olduğunu düşünüyordu. Ekranda başkaydı. Ama şimdi, bu mesafeden, kahvesini içmeden önce hafifçe üfleyip alık gözlerle kendisine bakarken, bambaşka...

"En son ne zaman kitap okuduğumu hatırlamıyorum."

"Hatırlamadığına göre epey oldu."

"Şeker Portakalını okumuştum, ta 5.sınıftayken falan. Psikolojimi bozmuştu. Babam ağladığımı görünce bir daha okuma ne gerek var, dedi." Güldü kız. Hatta kahkaha attı. Zira gözünde canlanıyordu.

"Benim babam kitap okumayı çok sever." Barış'ın kaşları hayretle kalktı. "Bakma sen öyle fabrikada  alelade bir işçi olduğuna. Benden çok kitap okumuştur. Zaten evdeki kitaplığı da o dizdi. Yani dizmiş. Ben kendimi bildim bileli var. Her Mersin'e gidişimde ben de bir tane kitap seçip götürüyorum. İnanılmaz mutlu oluyor. Kerem gibi o da. Ev araba alsan dönüp bakmaz."

"Babanla anlaşıyorsun belli ki." Kendi babası da epey yumuşak huylu bir adamdı. Ama yine de evdeki her şeyi en son o duyardı.

"Baba, evde otoriteyi temsil ediyor çoğunlukla. Ama bizde pek öyle değil. Sert olan, her şeye karışan annem. Biraz da memnuniyetsiz bir kadın. Ama onu da anlayabiliyorum." Kadın o kadar uzun süre yokluk çekmişti ki ister istemez artık mevcut sinirini kızından ve kocasından çıkarıyorum.

"Benim annem de baldır. Tabiri caizse. Yani hiç karışmaz. Ne bana ne kardeşlerime. Babam da karışmaz pek gerçi. Bir tek arada bana şöyle bir ayar çekiyor."

"Ayar çekmek?"

"Bazen bunalıyorum. Geçen sezon 70 maça çıktım. Çok fazla bir sayı. Haliyle bu sezona başlarken birkaç antrenman ektim. Bir de bir iki eğlenmeye çıkınca başladi tabii spekülatif haberler. Geldi yanıma, bir ay falan beraber kaldık. Öyle bir ayar çekmek."

  Kız dudak büzdü. Kendi babası asla yapmazdı. "Benim babam herhalde bırak işi falan derdi. Bana kızma ama doğru olan tepki de bu açıkçası. Sonuçta bir sezonda çıkman gerekenden daha fazla maça çıktıysan demek ki seni sömürüyorlar."

"Yaani..." Düşündü Barış. Euro'dan döndükten sonra Okan Hoca'dan fazladan 1 hafta tatil istemişti ancak hoca izin vermek bir yana, 2 gün erken çağırmıştı onu. O dönem yorgunluğu barizdi, kulüp doktoru da uyarmıştı ama nafile. Şimdi düşününce evet, sömürülmüştü. "Bizim meslekte biraz farklı. Aldığın para belli sonuçta. Milyonlar veriyor adamlar sana. Maça çıkmak istemiyorum, diyemiyorsun. Ancak sakatlık falan."

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin