onbir

3.4K 325 207
                                    

Berkan, yaslandığı arabadan elinde ders kitaplarıyla ilerleyen kızı gördüğünde doğruldu. Etraftakilerin şaşkın bakışları arasında ilerledi kızın yanına.

"Merhaba," dedi mahcup bir ses tonuyla. "Vaktin varsa biraz konuşalım mı?"

  Bilge kaşlarını kaldırıp hayretle baktı oğlana. "Yüzüme hakaret etmeye geldiysen zahmet etme. Ben o gece duyacağımı duydum."

  Berkan güldü. O gece ne düşünüyorsa onu söylemişti. Kız çirkindi, etrafında onlarca manken gezen ne kendisi ne de arkadaşları dönüp bir kez olsun bakmazdı Bilge'ye. Bu gerçeklikten kızın rahatsız oluşuna da hak veriyordu. Tek pişmanlığı kızın duymuş olmasıydı.

"Özür dilemeye geldim. Lütfen." Arabasını işaret etti. Bilge önce binmek istemedi ama sonra gelip geçenin bakışlarından iyice rahatsız olup ikiletmedi adamı.

  Arabaya bindiklerinde gözlüğünü çıkardı Berkan. Sağ taraftaki morluğu hemen fark etti Bilge.

"Hih!" Ne yaptığını bilmeden adamı çenesinden tutup kendine çevirdi. "Barış mı yaptı?"

  Berkan çenesindeki ele, endişeli ve buğulu gözlere baktı. Kız güzel değildi de... bir şey vardı. "Düştüm kapıya vurdum."

"İnanamıyorum!" Bilge elleriyle ağzını kapattı. "Niye yaptı ya? Başını belaya sokacak. Şikayet etmedin dimi?"

"Yok amınakoyim! Ne şikayeti..." Berkan güldü. "Zaten bana atmadı o yumruğu da... neyse..." Arabayı rahat konuşabilecekleri bir yere doğru sürdü. Bu yer, kampüse neredeyse 20 dakika uzaklıktaki bir çay bahçesiydi.

"Bilge, ben senden özür dilerim geçen akşam için. Niyetim seni kırmak değildi, yani aslında kast ederek de söylemedim onları."

  Bilge gözlerini devirmemek için büyük bir çaba sarf etti. Berkan'ın özrünü de, söylediklerini de samimiyetsiz buluyordu. "Özrünü kabul etmiyorum." Dedi kız önündeki çayı adama bakmadan yudumlarken.

  Berkan sıkıntıyla nefes verdi. Barış ona, Bilge seni affetmeden gözüm görmesin, demişti. Ondan şimdi böyle kıza kendin affettirme çabasındaydı. Yoksa zerre umrunda değildi hiçbir şey. Ama sanki Bilge, Barış ile ağız birliği yapmış gibi özrünü kabul etmediğini söylüyordu.

"Bak..." dedi Berkan bir kez daha. "Biz erkekler... nasıl desem? Böyle konuşurken çok arkasını önünü düşünmeyiz. Pat diye konuşuveririz. Ben gerçekten öyle düşündüğümden söylemedim."

"Anlamadım? Düşündüğünden söylemediysen neyden söyledin?"

"Gevşeğin teki olduğumdan." Dedi Berkan dürüstçe. Kızın sıcak çayı üfleyen biçimli dudakları mıydı dikkatini çeken, yoksa önüne düşen bir tutam perçemin tatlılığı mıydı bilmiyordu ama üzülüyordu kıza. Çok kırılmış, canı çok sıkılmış olmalıydı.

"Öylesin, evet." Dedi Bilge. Sesi yükselmemişti ama keskindi. "Benim vücudumla ilgili yorum yapmak senin haddine değil. Sana bu hakkı da yakınlığı da vermedim."

"Özür diledim ya."

"Hayır, dilemedin. Sadece Barış'ın gönlünü memnun etmeye gelmişsin buraya belli. Ben seni affetmiyorum, bir daha da görmek istemiyorum. Sadece..." Fularını düzeltip çantasını koluna taktı. Biraz sonra kalkacaktı. "Sadece Barış ile aranız benim yüzümden bozulsun istemiyorum. O yüzden affettiğimi söylerim ben ona. Sen de mümkünse bir daha karşıma çıkma."

******

  Barış, Bilge'yi ararken evin içinde bir ileri bir geri yürüyordu. Kız, araya mesafe koymak istediğini açıkça söylemişti ama Barış'ın onu böyle küskün bırakmaya hiç niyeti yoktu. Hele arabada konuşurken dizini titretip dolu gözlerle kendisine baktığı anı unutamıyordu.

"Açmıyor mu hala?" Diye sordu iki kupa kahveyle yanına gelen Ahu. "Ayıp oldu kıza."

"Berkan'ın sik sik işleri işte. Neler dedi kıza."

"Aslında..." ahu, yanına oturan sevgilisini sakinleştirmek için elini tuttu. Başparmağı ile okşadı. "Berkan da düşündüğünü söylemiş. Ne bilsin kızın duyacağını? Fazla abarttı Bilge."

"Abarttı mı?" Barış şaşkınlıkla sordu. "Ağzını açıp tek kelime bile etmedi ki... Öyle küskün küskün gitti."

"Berkan'a yüklenme."

"Nasıl yüklenmeyeyim? Çirkin dedi kıza. Ve kız duydu."

"Yani?" Diye sordu Ahu. "Güzel mi ki?"

  Barış, elindeki kupayı sertçe bıraktı sehpaya. Çevresindeki insanların Bilge'ye karşı acımasızlıkları onu şaşırtıyordu. Berkan'dan sonra şimdi de Ahu söylüyordu aynı şeyi. "Size göre güzellik ne, ben bir anlasam?"

"Yapma Barış ya! Şurada biz bizeyiz. Neresi güzel? Demeyeyim demeyeyim diyorum ama... insanda çekici bir uzvu bile olmaz mı? Tamam, Berkan'ın söyledikleri cok kırıcı. Kız tavır koymakta da haklı. Ama sonuçta Berkan gidip bunu kızın yüzüne, hakaret eder gibi söylemedi ki. Hasbelkader duydu Bilge. Keşke duymasaydı ama napsın yani o da, nereden bilsin?"

  Barış sinirlendi. Hakikaten sinirlendi. Ahu'nun omzunu yoğuran elini ittirip kalktı.

"Nereye?"

"En yakın arkadaşıma hakaret edilmeyen bir yere."

  Ceketini ve anahtarlarını alıp çıktı. Bilge'nin ne hissettiğini tam anlamıyla anlıyordu. Mevzuu, güzellik, çirkinlik mevzuusu değildi. Berkan'ın da Ahu'nun da kendilerinde Bilge hakkında yorum yapma haddini görmesiydi. Kim sormuştu ki onlara kız güzel mi değil mi diye? Onları bilirkişi yapan neydi?

Hem... Çirkin miydi ki kız? Barış öyle düşünmüyordu. Yani daha önce bu konu hakkında düşünmemişti. Ama şimdi düşünmek gerekirse, gayet hoşuna giden bir uzvu vardı. Kafasını direksiyona yaslayıp Bilge'yi gözünün önüne getirdi. Biraz kısaydı boyu. Üst bacakları kalındı. Ama dolgun ve çıkık bir kalçası vardı. Beli inceydi. Göğüsleri hakkında kız hep bol seyler giydiğinden pek bir fikri yoktu. Ama doğum gününde üstündeki kırmızı kazaktan küçük olmadıklarını anlamıştı. Vücudunun tepkileri hoşuna gitmedi, oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Elleri küçüktü, ayakları da... bilekleri incecikti. Sesli bir nefes verdi. Kaldırdı kafasını, arabayı çalıştırdı.

  Bir daha bu konuda düşünmeyi yasakladı kendine.

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin