yirmidokuz

3.2K 328 105
                                    

  Barış, Bilge ile ilişkisinin başladığı günün akşamına 2 paket prezarvatif almıştı bir ay yeteceğini düşünerek. Eli aslında fazlasına gitmiş ama sonra totem yaparak ne kadar az alırsa o kadar fazla kullanacağını düşünerek almamıştı. Şimdi üçüncü aylarına yeni girmişken bu iki paket de yatak odasındaki komidinde hala açılmamış halde duruyordu.

  Aslında Barış kendinde hiçbir konuda şikayet hakkını görmüyordu. Kızı zamanında üzdüğü, ağlattığı anların kefaretini öder gibi tüm ipleri Bilge'nin eline bırakmıştı. Kadın istediğini yapmakta özgürdü. Barış, o gel diyince geliyor git diyince gidiyordu. İlk başlarda sıkıntı yoktu. Kızı alttan almakta zorlanmıyordu. Ama sonradan sonraya araları her bozulduğunda, her tartıştıklarında arayan soran taraf olmaktan sıkılmıştı.

  Üstelik cinsel hayatı da bitmişti resmen. Bilge'ye saygı duyuyordu, elbette kızı beklemesi gerektiğinin farkındaydı ama eksikliğini de hissetmiyor değildi. Ufak öpüşler, dokunuşlar ve 1 ay önce çekilmiş birkaç kare fotoğraf artık ona yetmiyordu.

"Ara tatilde annemler gelecek İstanbul'a." Dedi kıza. Evlerinin salonunda Bilge ders çalışıyor o da televizyon izliyordu. "Tanışmak ister misin? Birlikte bir akşam yemeği yerdik."

  Bilge istemsizce gerildi. Barış'ı tanıyordu tanımasına da ailesine dair bildiği pek bir şey yoktu. Üstelik adamın ailesiyle tanışmak için de henüz çok çok erkendi. Gereği yoktu. Ama bu düsündüklerini ona söylemedi. "Olur." Dedi sadece.

  Bu yüzden yemek yiyecekleri akşam gelip çattığında da gitmek istememesine rağmen sesini çıkaramadı. Yüksel Bey, tıpkı Barış gibi serinkanlı, konuşkan ve espirili bir adamdı. Emine Hanım ona göre daha ketum kalıyordu. Bilge ilk saniyede kadın için bir yargıya varmak istemedi ama belli ki kendisini ona sevdiremeişti. Nedenini ise anlayamadı.

"Hukuk okuyorsun demek... Eee nasıl bakalım derslerin?" Diye sordu ilgiyle Yüksel Bey. Bilge gülümsedi.

"Biraz zor ama idare ediyorum. Fena değil notlarım."

"Hadi bakalım, bitirdiğini de görürüz inşallah."

  Sohbet genel olarak durgun olsa da rahatlatıcıydı. Ailesiyle ilgili birkaç soruya cevap verdi ama onlar da özel sorular değildi. Barış'ın ailesi nezaketli insanlardı. Bilge'yi bunaltmadılar, kırmadılar, strese sokmadılar. Yemek keyifli geçti. Sonraki kahve faslında da yine benzer şeyler konuşuldu. Arada Yelda araya girmese Bilge sabaha kadar aynı şeyi konuşacaklarını düşünüyordu.

"Geç oldu, ben kalkayım artık." Dedi Bilge saate bakıp. Zaten insanlar da yol yorgunuydu.

"Ben seni bırakayım."

"Gerek yok, yakın zaten. Ben giderim."

"Olmaz öyle şey, bıraksın. Hadi oğlum." Dedi Yüksel Bey, Barış'ı kaldırarak. Barış da zaten Bilge'yi hiç dinlemeye niyetli değildi.

  Onlar Bilge'nin evine doğru yol aladursun, Emine Hanım da tüm akşam içinde tuttuğu soruları mutfakta sıkıştırdığı Yelda'ya yöneltti.

"Abin kız istiyor diye mi ayrı ev açtı?"

"Anne ev açmak ne ya!" Güldü Yelda. "Diğer evde Ahu ile yaşadı ya bir süre. Haliyle kız da girip çıkmak istemiyordu oraya. Abim de burayı tuttu."

"Kız istemiş işte. Hem sen abinle niye yaşamıyorsun da öteki evdesin, sokturtmuyor mu seni buraya?"

"Ay anne nolur saçmalama! Bilge hiç öyle biri değil. Tanısan çok seversin. Melek gibi kızdır."

  Ancak Emine Hanım hiç ikna olacak gibi değildi. "Benim gördüğüm anladığım yeter bana. Zaten o kavgaya da kız yüzünden karışmış, baban ağzından kaçırdı. Ah ah... Benim saf oğlum. Ben ögretemedim buna açıkgözlü olmayı?"

"Kime öğretemedin? Barış'a mı? Anne şeytana pabucunu ters giydirir o. Emin ol."

"Gördük gördük. Pabucunu düz giydirip eve bırakıyordu."

  Yelda ne söylerse söylesin hiçbir şeyin değişmeyeceğini bildiğinden annesi ile daha fazla tartışmadı.

  Barış geri dönünce bu sefer de onu çekti kenara.

"Nereden buldun bu kızı? Anlat bakim."

"Kapının önüne bırakmışlardı. Antrenmandan çıkarken buldum."

"Zevzeklik etme." Barış annesinin yanağını öptü, sırnaştı kadına.

"Niye Sultanım? Beğenmedin mi?"

"Nesini beğeneyim? Tanımıyorum ki! Bir arıyorsun anne ben ayrı ev tuttum. Bir arıyorsun baba ben kavgaya karıştım. Bir bakıyoruz sevgilinden ayrılmışsın. Sonra hop yanında başkası. Oğlum bak biraz aklını başına al, ağır başlı ol. Herkese mavi boncuk dağıtma, kurtulamazsın sonra."

  Barış ofladı, anlatacak açıklayacak çok şey vardı da hali yoktu. Kısa bir özet geçti. "Anne ben seviyorum Bilge'yi. Hem çok iyi bir kız. Biraz tanı, seversin sen de."

"Ben ne bileyim iyiliğini kötülüğünü. Anlattın mı hiç?"

"Anlatayım. Çok çalışkan, ayakları yere sağlam basıyor. Beni de çok seviyor. Bir de çok ahlaklı valla, Allah çarpsın. Tam senin istediğin gibi."

"Dolabındakileri görmesek..."

"Anne!" Barış şaşkınlıkla döndü kadına. "Dolabı niye kurcaladın!"

"Sus, tükürürüm ağzına. Ne kurcalaması, toplayayım dedim. Maşallah yok yok. Dünyanın masrafını etmişsin."

  Barış ağlamak istiyordu. Bilge bir olanları öğrensin, annesinin anladığını fark etsin o çamaşırları ağzına sokardı Barış'ın. Haklıydı da. Şimdi adam yüzünden kız hiç olmadığı biri gibi, annesini endişelendiren kızlardan duruyordu.

"Allah vere de cok uzamasa sizin bu iş. Oğlum bak, sen seviyorsundur, ben ona laf etmem. Ama hep iyi niyetli oldun, saftın biraz. Dikkatli ol. Kız seni kullanıyordur, gönlünü hoş ediyordur sonra bırakır gider, sen üzülürsün."

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin