Bilge, kendi bildi bileli hep alttan alan, problemleri uzatmayan ve kimseyi yalvartmayan bir insandı. Özürleri çok çabuk kabul eder hatta çoğu zaman bir özür bile beklemezdi. Huzursuzluk onun huyu suyu değildi. Kıyamazdı da zaten arkadaşlarına. Tamam, sorun değil, önemli değil.... Bunlar en çok kullandıkları cümleler oluyordu.
Barış'a bir kez bile olsun söylemediği cümleler.
Belki birkaç gün surat asmak adam için kabul edilebilir bir ceza olabilirdi. Zaten Barış'ın da buna razı olduğunu biliyordu. Ama abartmıştı. Gerçekten abartmıştı Bilge. Çocuğu tabiri caizse süründürüyordu. Hiçbir mesajına veya aramasına dönmemekte ısrarcıydı. Şu bir haftada tek bir cümle dışında hiçbir iletişim kurmamıştı Barış'la.
Barış:
4 gündür hiçbir şey yazmıyorsun
Bari iyi misin onu söyleBilge:
İyiyimBu mesajdan sonra Barış da bir daha yazmadı kıza. Çünkü ne yapması gerektiğini anlayamıyordu artık. Bilge'yi çok seviyordu. Çok çok seviyordu. Ama kız bazen öyle bir tavır içerisine giriyordu ki Barış dünya üzerindeki en zor insan olduğunu düşünüyordu. Ne yapmalıydı mesela şimdi? Ne demeliydi? Gerçekten yazmamalı mıydı kıza? Sinirinin geçmesini mi beklemeliydi? Yoksa daha fazla arayıp üzerine mi düşmeliydi? Bilmiyordu işte, bilmiyordu. Hiçbir şey yapmadı o yüzden. Daha doğrusu, bir şey yapmaya cesaret edemedi. Ama iki haftanın sonunda Bilge'sizlik başına vurdu, soluğu antrenman çıkışı sahafta aldı.
"İnanılmazsın gerçekten! Ben tutup da gelmesem buraya, bitireceksin arkadaşlığımızı!" dedi içeri girer girmez. Şapkasını çıkarıp fırlattı masanın üzerine. Taburelerden birini çekip kızın dibine oturdu. "Aşk olsun sana Bilge. Gerçekten aşk olsun."
Kız küskünce omuz silkti. Barış'sız iki hafta ona sandığının aksine iyi gelmek bir yana, müthiş bir bunalıma sürüklemişti zihnini. "Çok kırıldım sana."
"Haklısın. Ama o zaman kız bana, hatta kafamı kır. Ama böyle konuşmadan etmeden... Gerçekten üzüldüm." Kızın ellerini tuttu. Avuçlarının içine aldı. Dizleri birbirine değerken Barış'ın tek düşündüğü onun gönlünü almaktı. Ama Bilge bu yakınlıkla titredi. Ona çok fazlaydı tüm bu temas.
"Özür dilerim." deyince kız dolu gözleriyle, Barış onu kendine çekip sıkıca sarıldı. Bilge'nin burnu boynuna yaslandı, adamın kokusunu iyice içine çekerken Barış da onun sırtını sıvazlayıp rahatlatmaya çalıştı.
"Ben özür dilerim. Eşek kafam. İkidir aynı şeyi yapıyorum. Kır kafamı rahatlayalım." Kızı geri çekip gözyaşlarını sildi.
"Ben de... ne bileyim, böyle şeyleri sorun etmem aslında ama sanırım kendimi son zamanlarda çok yalnız hissediyorum. Hep yanımda birileri olsun, bana sahip çıksın istiyorum. Çocuk gibiyim aynı. Utanmasam anne diye ağlayacağım."
Barış onu anlıyordu. Galatasaray'a ilk transfer olduğunda sudan çıkmış balığa dönmüş, hayatını bir düzene oturturken oldukça zorlanmıştı. Ne yapsa ne etse eksik kalıyor, eski zihinsel sağlığına ulaşamıyordu. Hala da ulaşabilmiş değildi. Onu rahatlatan birkaç şey vardı. Biri de Bilge'ydi.
"Bir daha olmayacak, seni yalnız bırakmayacağım. Söz veriyorum."
"Olmaz zaten," Bilge geri çekildi, toparlandı. "Bir daha seni ararsam eşekler tepsin beni zaten."
"Bak ya!" Barış hemen çekti kızı tekrardan göğsüne. "Beni aramayacaksın da kimi arayacaksın?"
Bu sorunun cevabını dükkana kapıyı kırar gibi giren Aslan'dan duymayı beklememişti tabii.
"Beni arar, önceden öyle yapıyordu." Aslan, karşısındaki görüntüden sonra derece rahatsızdı ve bunu belli ederken de konuştuğu adamın Barış Alper olması onu etkilememiş gibi görünüyordu.
Bilge, hemen toparlanıp geri çekilirken, hatta ayaklanırken Barış böyle gevşekçe konuşan adam karşısında istifini bozmadı.
"Seni müşteriler konusunda uyardığımı hatırlıyorum." dedi Aslan dükkanın içinde sanki orayı denetlermiş gibi adımlarken. "Hatta özellikle uyardım."
"Ne diyor bu?" Barış ayaklandı. Adamla muhatap olmadı.
"Tamam, dur," Bilge onu sakinleştirmeye çalıştı. "Arkadaşlarımın buraya gelmesinin yasak olduğunu bilmiyordum."
"Pek arkadaş durmuyor."
"Sana mı kaldı tasası?" Barış çileden çıkmak üzereydi. Bilge hareketlenen adamı tekrar tuttu. Stresten midesi bulanıyordu kızın.
"Neyse ne! Bir daha tekrarlanırsa Kirya Eleni'ye anlatırsın derdini." Annesine hitap şekli Bilge de göz devirme isteği uyandırdı. "Arkadaşını uğurla, sonra gel sayım yapacağız." Barış kendisini kovan lavuğa saldırmamak için kendini çok zor tuttu. Bilge'yi zor durumda bırakmamak için kızın da ricasıyla dükkandan çıkarken aklı kızda kaldı. O adam kimdi, mevzuu neydi, bilmiyordu. Ama Bilge'yi onunla tek bırakmak içine sinmediğinden karşıdaki kafelerden birine oturdu. Kız çıkana kadar bekledi.
*****
"O piç seninle hep böyle mi konuşuyor?" Bilge'nin evine doğru sürdüğü arabanın direksiyonunu sıkıyordu konuşurken. Keşke dövseydi o Aslan denilen iti.
"Patronun oğlu işte. Şımarık herifin teki. Takmıyorum ben, sen de takma." Dedi Bilge tekrar Barış'ı sakinleştirmeye çalışırken.
"Nasıl takma ya? Ne biçim konuşuyor? Bir kırsaydım ağzını 3 ay pipetle beslenseydi, bak bakalım ne efendi oluyor!"
"Düşseydin mahpus damlarına sonra."
"İyi bir avukat tanıdığım var." Yandan baktı kıza gülümseyerek. "O çıkarırdı beni içeriden."
"O avukat tanıdığın daha diplomasını almadı. Biraz daha sabret, sonra kırarsın ağzını."
Güldü Barış. Bilge'yi o cübbenin içinde adliye koridorlarında hayal etti. Kız çetin cevizdi esasında ama öyle yumuşak huyluydu ki biriyle 5 dakikadan fazla tartıştığını düşünemiyordu adam.
"Barıştık dimi?" Barış da onun bu yumuşak huyluluğunu sonuna kadar kullanıyordu.
"Küsmemiştim zaten. Kırılmıştım sadece."
"Kırgınlığın geçti mi peki?"
Omuz silkti Bilge. Dik başlılık etmek istemiyordu. Ama dürüst davranmaya karar verdi. "Sana çok değer veriyorum. Bana değer verdiğini de biliyorum. Ama bazen kafam karışıyor."
"Nasıl yani?" Barış ciddileşti, tahmin ettiği şeyi söylememesi için dua etti.
"Benim seni umursadığım kadar umursamıyorsun beni." Adam derin bir nefes verdi. Rahatladı.
"Umursuyorum tabii ki. En yakın arkadaşım sensin Bilge."
Bilge iç geçirdi. Parmaklarıyla oynadı, nasıl devam etmesi gerektiğini düşündü. "Sen de benim. Ama yine de öyle işte. Sen hasta olsaydın, benden yanında durmamı isteseydin ben asla senin yaptığını yapmazdım. Asma suratını, affetmediğimden demiyorum. Sadece durumu anlatıyorum."
"Asmıyorum, devam et." Ama yine de suratı düştü oğlanın.
"Ben senden çok fazla şey bekledim. Hakkım değil o kadarını istemek, farkındayım. Küsmedim o yüzden. Kırgınım. Ne zaman geçer bilmiyorum."
Barış bir sey demedi. Yine aynı tedirginlik ve kafa karışıklığında buldu kendini. Bilge ile konuşmak işte böyle durumlarda çok zor oluyordu.
****
Bol yorum rica edeceğim...