Barış, Ahu'nun üyesi olduğu Kültür ve Sanat Derneğinin etkinliğinde bu tanıdık yüzü görmeyi beklemiyordu. 3 masa ilerisinde, yıllar önceki aynı şeytani ifadeyle ona bakıyordu Aslan. Siyah bir takım elbise giymiş, son zamanlarda iyice büyüttüğü yayınevinin genel müdürü olarak boy gösteriyordu. Barış, gözlerini ondan bir saniye olsun ayırmadan avcunun içindeki bardağı sıktı.
Orospu çocuğu, yaşantısına öyle rahat devam edebiliyordu ki Barış'ın midesi bulanıyordu.
"Bir şey mi oldu?" Ahu, adamın bardağı sıkan ellerine baktı.
"Yok," dedi sadece. Belki de anlatması gerekirdi. Hoş zaten biliyordu da Ahu... Ama yine de Aslan ile ilişkili hiçbir şeyi yanında, yakınında, yöresinde istemiyordu. "Gidelim mi? Ben biraz bunaldım."
"Yayınevinin müdürü ile tanışacağım. Dedim ya sana, film önce kitaptı sonra çekmeye karar verdiler diye. Adam ulaşmış menajerime, o önermiş beni yani. Teşekkür edeceğim."
"Kim bu müdür?"
"Aslan bir şey dediler ama..." Belli ki Ahu, Aslan'ın kim olduğunu tam kavrayamamıştı.
"Olmaz!" Dedi Barış aniden. Kızın kulağına yaklaştı. "Sen o Aslan kim biliyor musun?"
Ahu şaşırdı, kaşlarını çattı. Hafızasını zorladı ama hiçbir sey bulamadı. "Ahu nasıl hatırlamazsın? Adamı gebertiyordum az daha."
Şimdi oturmuştu her şey yerine. Kız şaşkınlıkla ağzını kapattı. Evet, hiç hoş bir durum değildi Barış açısından. Ama onun açısından... O zaten Bilge'ye en başta da inanmamıştı ki. Şimdi de inanmıyordu. "Sonra konuşalım bunu."
"Sonrası falan yok. O tacizci orospu çocuğunu yaklaştırmayacaksın yanına, ne benim yanıma ne kendi yanına. İki masa ileride zaten kalkıp sikicem şimdi belasını."
"Saçmalama!" Ahu çıkıştı adama. "İş yapıyorum ben bu insanlarla."
Barış hayretler içerisinde döndü kadına. "Ben sana anlatamadım herhalde durumu. İş falan yapmayacaksın. Yarın vazgeçtim diyorsun, bitiyor bu konu."
Ahu adama çıkışmak için ağzını açacaktı ki buna hiç gerek kalmadı. Barış'ın kast ettiği iki masa ileride adamın tüm bu söylediklerini boşa çıkaracak bir tablo vardı zira. Gülümseyerek işaret etti, "Ne kadar da tacize uğramış gibi duruyor değil mi?"
Barış gözlerini kızdan çekip işaret ettiği noktaya baktı. Ya yanlış görüyordu ya zihni ona bir oyun oynuyordu ya da çoktan kafayı yemişti. İhtimaller bunlardı. Çünkü karşısında Aslan'ın yanında, Aslan'ın eli belinde duran Bilge'nin gerçek olma ihtimali yoktu.
Çok özlemişti. Bu yüzden zihni ona bir oyun oynuyordu.
Gerçek değildi, imkanı yoktu.
"Parmağında da yüzük var. Ben de adam evli diye duymuştum." Ahu yıllar sonra edindiği zaferin tadını çıkarıyordu.
"Sus." Dedi adam ona sadece. Şu an hiçbir şey duymak istemiyordu.
Çok geçmedi, Bilge'nin gözü de Aslan'ın Ahu'yu işaret etmesi ile Barış ile buluştu. Dondu kaldı. Boğazındaki ip, belindeki el onu daha da sıkarken Barış'ın gözlerindeki öfke ve hayalkırıklığı da içini yaktı, geçti.
Ne kadar değişmişti? Ahu ile birlikte olmak ona yaramış mıydı? Sonunda kendini zehirleyen Bilge'den kurtulup hayatına devam etmek ona iyi gelmis miydi? Hiç mi özlememişti? Bir nebze olsun bile mi?
"Bilerek yaptın." Dedi Aslan'a. Etraftaki kalabalığı umursamadan belindeki ellerden kurtuldu. "Sürprizin buydu değil mi?" Bir insandan ne kadar nefret edebilirse Aslan'dan o kadar nefret ediyordu. Çoğu zaman, özellikle evde yalnız kaldıklarında onu öldürmeye dair çok derin bir arzu hissediyordu. Yıllardır kendisine yönetilen tehditlerden, hakaretlerden geçmişti artık kız. Bilge'nin tek bir isteği vardı. Aslan o videoyu yaymasın, Barış'a zarar gelmesin. Yoksa çoktan kesmişti onun gırtlağını.
"Beğenmedin mi?" Diye sordu arsızca. Barış'ın da Bilge'nin de yüzündeki acı onu sadece mutlu ediyordu.
Bilge ona cevap vermeye tenezzül etmedi. Arkasını döndü, sinirini yatıştırabilmek için kendini en sakin yere, tuvalete attı. Soğuk suyu parmak uçlarıyla ensesine sürerken derin nefesler aldı.
"Neden Aslan ile evlendin?" Gözleri kapalı, elini mermere yaslamışken duydu icini titreten sesi. O kadar uzun zaman olmuştu ki... arkasını dönüp adama bakmaya cesaret edemedi. Sustu, aynadan baktı Barış'ın iyice olgunlaşmış yüzüne.
"Bilge neden Aslan ile evlendin?" Tekrar sordu. Bir cevap istiyordu. Ne olursa, ne derse kadın inanacaktı.
Ama Bilge ağzını açıp tek kelime edemedi. Çıkıp gitmek istedi, Barış izin vermedi. "Bilge bana bir şey söyle."
"Çekil, gideyim." Titriyordu kız. Şu durumda Aslan'ın onları görmesi bile adamın söylediklerini yapmasına, Barış'a ömrü boyunca taşımak zorunda kalacağı bir iftiraya sebebiyet verirdi.
"Bilge," ancak adam beklediğinden de ısrarcı, tanıdık ve ilgiliydi ona karşı. Onca geçen zamana rağmen Barış'ın gözlerinde onu Mersin'den kovduğu gün gördüğü sevgiyi görüyordu. "Bir şey söyle."
"Çekil önümden!" Sırtını dikleşirdi.
"O orospu çocuğunun senin yanında ne işi var? Nasıl dokunur sana? Nasıl katlanırsın. Bak bir şey söyle aklımı yitirecem az kaldı." Birkaç dakika önce Ahu için endişelenirken bir anlığına da olsa ona karşı hislerinin kuvvetlendiğini hissetmişti. Oysa şimdiki korkusunun yanında esamesi bile okunmazdı. "Cevap versene." Kızın kolunu yakaladı. İyice kıskacına aldı.
"Evlendik. Bırak simdi kolumu."
"Evlendin?" Hayretler içinde kaldı. Sinirden alnındaki damarı belirginleşti. "Hangi akla hizmet?" Sakinleşmeye çalıştı. "Bilge bak anlat bana. Noldu, neden? Niye? Söyle bana o piç kurusunu geberteyim." Söylemeyi gerçekten isterdi. Ama mümkün değildi.
"Sen Ahu ile niye birlikteysen o yüzden." Kurtardı kolunu adamdan. Sadece biraz parmak ilerisindeki yüze baktı. Kendi rengine dönmüş kıvırcık saçlarına, bal gözlerine, bir zamanlar öpmeye doyamadığı dudaklarına. "Uzak dur benden." Barış'tan uzaklaşarak kapıyı açtı. Aslan elleri cebinde, rahatça izliyordu ikisini.
*****
Bilge buna neden katlanıyor sorusunun cevabını verebildim sanırım.