kırk

2.4K 381 304
                                    

"Bilge hiç konuşmak istemiyorum." Barış, kapı ağzında kendisini bekkeyen kızın her şeyi bildiğinin farkındaydı. Çünkü sağ olsun, işini çok iyi yapan spor muhabirleri Berkan ile aralarındaki kavgayı detaylıca yazmış, Bilge'nin ismini dahi geçirmişlerdi.

  Herkes aynı şeyi konuşuyordu, kimdi bu Bilge? Spor yorumcuları da, taraftarlar da hatta Dursun Başkan da aynı seyi soruyordu. Kızı korkutan, ödünü koparan da buydu. Normalde Yelda ile takipleşiyor olmalarına rağmen olay patlar patlamaz kızı çıkarmıştı hesabından. Berkan ve Barış ile zaten takipleşmemişti hiç. Kimsenin onu bulamayacağını ümit ediyordu. Ama yine de tedirgindi. Bir şekilde bu öfkeli kalabalığın önüne atılmaktan korkuyordu. Barış da bunu gayet anlamış ve sinirlenmişti esasında. Çünkü kendisi zaten öfkeli kalabalığın önündeydi.

"Niye yaptın Barış?"

"Bilge!" İlk defa sesini yükseltti kıza. Bilge onun belirginleşmiş damarlarına ve iyice pörtlettiği gözlerine baktı. "Konuşmak istemiyorum, diyorum."

  Kız iki adım geriledi, sustu. Çenesini kapatması gerektiğinin farkındaydı. Ama Barış duş alıp salona döndüğünde onun sinirlerinin biraz olsun yatıştığını düşünerek tekrar açtı ağzını.

"İyi misin?" Diye sordu daha uysal ve uzlaşmacı bir tavırla. Koltukta oturup iki haftadır sızlayan ayağını dinlendirmeye çalışan adam ona cevap vermedi. Sadece kafasını geriye yaslayıp gözlerini kapattı. "Endişelendim senin için." Elini Barış'ın saçlarına attı. Usul usul gezdirdi parmaklarını. "Berkan ile kavga edecek ne vardı? Niye yapıyorsun bunh kendine?"

  Barış hızla gözlerini açtı. Kızın saçlarındaki elini itekledi. "Ben keyfimden mi kavga ettim?" Bağırıyordu çünkü stattan çıktığından beri canı olabildiğine sıkkındı. "Berkan ile yakınlaşmasaydın, görüşmeseydin bunların hiçbiri olmayacaktı."

"Anlamadım? Hatırlamıyorsan diye söyleyeyim sen bana görüşmeyelim, ben Ahu ile birlikteyim demiştin."

"Koşa koşa Berkan'a mı gitmen gerekiyordu?"

"Barış! Ne diyorsun ya? Bilge bir hışımla ayağa kalkıp karşısına dikildi. "Benimle nasıl bu şekilde konuşursun?"

"Senin bana yaptıklarının yanında hiçbir şey, emin ol."

  Barış kontrolü tamamen yitirmiş bir haldeydi. Ne söylediklerinin ne hissettiklerinin önüne geçemiyordu. Halının altına itelediği her şey koca bir yığın olmuştu. Bilge'nin yüzüne doğru vuruyordu.

"Ben ne yapmışım sana ya? Ne yapmışım? Her şeyi göze alıp seni seviyorum dedim sana. Sen üzülme, kırılma diye kendimle savaşıyorum. Her şey senin istediğin gibi oluyor."

"Al işte!" Barış da sabrının çok sonundaydı. "Bu yüzden iste. Her şey benim isteğimle oluyor. Sen hicbir şey istemiyorsun. Ne öpüşmek ne sevişmek. Sanki tiksiniyorsun benden, sevmiyorsun beni."

"Senin tek sevgi kriterin bu dimi! Sadece sevişmekten anlıyorsun."
 
  Bu sözleri Berkan'ın ona söylediklerini akla getirince daha fazla sinirlendi adam. "Evet lan! Evet. Bana göre öyle. Dokunmuyorsan, öpmüyorsan sevmiyorsun demek ki!"

"Barış!" Zaten ilk gecelerinde yarı sarhoştu. Pişman olmamaya düşünmemeye çalışıyordu ama gün geçtikçe daha da uzaklaşıyordu Barış'tan. "Kendine dokunabileceğin, sevişebileceğin birini bul o zaman."

"Sen benim ne demek istediğimi anladın da anlamamazlıktan geliyorsun."

  Bilge, sinirinin ensesinden başına doğru yayıldığını çok net bir şekilde hissediyordu.

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin