Bilge, hala haklı olduğunu düşünüyor olsa da bu sefer alttan alması gerekenin kendisi olduğunun farkındaydı. Bu yüzden tartışmalarından iki gün sonra Barış'a geldi. Adam hala suratsız ve alıngandı. Yemek yerken de, televizyon izlerken de Bilge ona kendi elleriyle kahve yaptığında da. Saat 11 olunca ayaklandı, "Ben duş alıp uyuyacağım." dedi kıza. Bilge iç geçirerek kafa salladı.
Adam duştayken uzun uzun düşündü. Hem Barış'a güvendiğini söylüyor hem adamın hayatını kısıtlıyordu. Bilge'nin kafasının dağılması için yaptığı planı mahvetmişti. Zorluyordu adamı, farkındaydı. Dilemesi gereken bir özür vardı. Su sesi kesilince girdi yatak odasına. Altında sadece havlu olan Barış, dolaptan kıyafetlerini alıyordu. Enfes bir manzaraydı. Barış'ın vücudu, Bilge'nin hayal edebileceğinin ötesinde arzuladığı her şeyi barındırıyordu. Odaya girdiğini fark etmesine rağmen sesini çıkarmayan adama arkadan sarıldı. Sırtında, omurgalarının arasına bastırdı dudaklarını. Aslında niyeti dokunup ayrılmaktı. Ama sonrasında öyle tatlı geldi ki birkaç öpücük daha bıraktı. Barış'ın dolabı kurcalayan elleri durdu. Kafasını geriye atıp derin bir nefes aldı. Sonra kıza döndü. "Küs müyüz? diye sordu Bilge. Barış kafasını iki yana salladı. İki gece önce söylemediği her şey dilinin ucundaydı.
"Beni çok üzüyorsun Bilge." dedi kıza. Kızı biraz daha fazla görmek için evini taşımıştı. Ne derse yapıyordu, ikiletmiyordu. Sınav haftası boyunca kızı alttan almış, hatta iki kişi yaşadıkları evin işlerini de tek başına yapmıştı. Başına kakmıyordu da... o bu kadar çabalarken Bilge'nin her seferinde bir kalemde silip atacakmış gibi konuşması, bir güleryüzü adama çok görmesi, temas etmekten kaçınması... Bir de bu vardı. Bilge onu o kadar az öpüyordu ki kızın kendisinden tiksindiğini düşünmeye başlamıştı. Salonda otururken, mutfakta, yatak odasında, nerede olursa olsun Barış kıza bir sırnaşmaya kalksa hemen kalkıp gidiyordu. Kırıcıydı, rencide ediciydi. Ve o kadar sık tekrarlanıyordu ki Bilge'nin şimdi gelip onu böyle öpmesi de adamı heyecanlandırmıyordu artık.
"Unutalım olanları, sert çıkıştım sana. Özür dilerim." Ne de çok özür diliyordu kız. Ama dayanamıyordu da. Uzatmak istemedi. Yine alttan aldı. Eğildi, kızı yanağından öptü. Geri çekilecekti ki Bilge adamı çenesinden tutup öptü. Barış o kadar uzundu ki dudaklarına yetişebilmesi için parmak uçlarında yükseldi. Dengesini sağlayamayınca ellerini ensesinde birleştirdi. Barış'ın elleri, Bilge'nin belini buldu. Önce nazikçe tuttu. Sonra kendi bedenine yasladı Bilge'nin vücudunu. Islak bir öpüşme oldu. Zar zor ayırdı Barış dudaklarını. Biraz nefeslendikten sonra tekrar Bilge öptü adamı. Bu sefer elleri adamın çıplak omuzlarında, boynunda gezindi. En sonunda bir elini adamın göğsünde dinlendirdi. Barış o eli tuttu. Kızı daha sıkı öpmeye ve daha çok yaslamaya başladı kendine. Bilge'nin biraz sonra çekileceğini düşündü. Ama bu sefer kız onu şaşırttı. Öyle uzun öpüştüler ki Bilge uzattığı boynunun ağrıdığını hissetti. Onun bu rahatsızlığını fark eden Barış, kızı kucakladı. Bacaklarını beline dolayarak kolayca kaldırdı kızı.
"Barış..."
"Biliyorum durduracaksın zaten beni... ama biraz daha öpüp koklayayım, lütfen." Lafa salladı Bilge.
Sırtı yatağa değdiğinde Barış da üstüne uzandı. Tam olarak ne kadar ilerleyecekti kız kestiremedi. Ama Barış'ın o istediği zaman duracağını, kendisini asla incitecek bir şey yapmayacağını biliyordu. Barış'ın dudakları boynunu buldu. Yumuşak birkaç öpücük, arada gerdanına değen dili ve kızın bel oyuntusunda gezinen elleri... Ellerini daha da yukarı çıkarıp o iki tepeyi avuçlamayı deli gibi istiyordu ama cesareti yoktu. Bu yüzden Bilge, onun elini tutup kendi göğsünün üstüne çekene kadar elini kızın belinden çekmedi. Ne zaman ki kızın göğüslerini avcunun içinde hissetti o zaman gözleri fal taşı gibi açıldı. "Ciddi mi?" diye sordu. "Dokunayım mı istediğim gibi." Bilge güldü, hatta kıkırdadı. Kafasını salladı. Barış'ın elleri de gezindikçe gezindi. Kazağın altından ilk defa çıplak tenine ulaştı. "Ah..." diye inledi kız. İlk defa... ilk defa böyle duyuyordu kızın sesini. Eninde sonunda durdurulacağını bile bile devam etti. Kazağı çıkarıp attılar. Sütyen çıkmadı. Ama Barış'ın burnu, dudakları, dili tüm açıklıklarda gezindi. Çok sonra, hatta ne kadar sonra tahmin bile edemiyordu, Barış omzunda hissettiği elin baskısının uyarı olduğunu kavrar kavramaz geri çekildi. Nefes nefese kendini yan tarafa attı. Kız yarı çıplak bile sayılmazdı ama onun kalp atışı çoktan hızlanmış, uzvuları yükselmiş, nefes nefese kalmıştı.
"Bilge..." dedi hem güler gibi hem inler gibi. Kollarını alnında birleştirip sakinleşmeye çalıştı. Çıplak gövdesi gerildi, havlu neredeyse düşecek gibi biraz daha aşağı inip adonislerinin üzerinde durdu.
Bu görüntüye baktı Bilge. Barış sakinleşmeye çalışırken, ki anladığı ve gördüğü kadarıyla hiç beceremiyordu, o da uzun uzun izledi adamın vücudunu. Sonra çok ani bir karar aldı. Bacaklarının arasındaki sızıyı yok etmenin şimdilik bir yolu yoktu ama Barış'ın bacakları arasındaki sızıyı yok edebilirdi. Sol eli adamın göğsünde gezindi. "Göğsünü almasan..." dedi birden. "Böyle de güzel ama... diğer türlü de yakışır sana." Barış kollarını başından çekti. Kıza baktı. Ama Bilge ona bakmıyordu. Eli Barış'ın göğsünden alt bölgesine doğru gidiyordu. Havlunun sınırlarında işaret parmağını gezdirdi. Çekip indirmek istiyordu havluyu ama... Daha önce herhangi bir erkek penisi görmüşlüğü yoktu ve içinde anlamsız da bir korku vardı. Derin bir nefes aldı, havluyu indirmedi. Barış'ın dizlerinin üzerine oturdu. Adam heyecanla dirseklerinin üzerinde doğruldu. "Bilge?" diye sordu.
"Sen koy kafanı, gözlerini de kapat."
"Bilge..."
"Barış gözlerini kapatmazsan kalkar giderim."
"Tamam tamam." Hemen kapandı gözleri. Kafası tekrar düştü geriye. Heyecanla beklemeye başladı. Belki de komodinin çekmecesindeki prezervatif paketini açardı bugün.
Bilge, adamın gözlerinin kapalı olmasına güvenerek indirdi havluyu. Hayatında ilk defa gördüğü bu insan uzvu ona oldukça garip geldi. Kafasındaki insan anatomisinde daha önce böyle bir şeyi görsel hafızasına kaydetmediğinden bir maymunun kuyruğunu bir insanda görmek gibiydi. Uzunca, bir kuyruk. Normali neydi, bilinmez, ama seksin nasıl yapıldığını bildiğinden büyük geldi. Saçma bir merak duygusuyla tuttu. Barış homurdandı. Evet, ölçtü. Barış görmese de hissetti, güldü. "Yeter o sana güzelim, hiç merak etme." Kıpkırmızı oldu kız. Ufacık bir cimcik attı adamın bacağına. "Bilge..." Yalvarıyordu sanki. Bilge eğildi tuttuğu uzvuya doğru. Sıcak nefesi vuruyordu. Barış'ın ellerini saç diplerinde hissetti. Adamın ne istediği belliydi. "Alamazsın dimi ağzına?" diye sordu. Kafası geride, gözü hala kapalı. Kendi kendine konuşuyor gibiydi. Bilge çok ufak, minicik, belli belirsiz bir öpücük bıraktı tam tepesine. Tiksinip tiksinmeyeceğini test etmek için yapmıştı. Tiksinmedi, aksine, hoşuna gitti. Ama devamına cesareti yoktu. Bu yüzden eliyle ovalamaya başladı ama Barış onu durdurdu.
"Acıyor," dedi kıza. "Elin kuru. Biraz tükürüp ıslat."
"Elimi mi?" Barış dirseklerinde doğruldu. Bilge'nin tehdidine rağmen kızı kendi uzvunu kavramış, ona meraklı ve istekli gözlerle bakarken görmek her şeye bedeldi. "Yok, elini değil." dedi. Bakışlarıyla işaret etti.
"Tamam," dedi Bilge. Adamın gözleri üzerindeyken ağzında biriktirdiği tükürüğü yavaşça boşalttı. Sonra sağ eliyle birkaç kere aşağı yukarı hareketler yaptı. Alıştı avucundakine, eli hızlandı. Ama Barış'a yemedi. Elini, kızının elinin üzerine koydu, gözlerini ayırmadan devam etti. Çok sürmedi, Bilge önce elinde bir ıslaklık hissetti, sonra da avuçlarının içindeki uzvunun gittikçe küçüldüğünü. "Bilgee!" diye bağırdı Barış. Güldü Bilge onun bu haline. Bacaklarının arasındaki sızıyla uzandı adamın yanına. Elini çarşafa silmeyi düşündü. Sonra burnuna götürüp kokladı. Barış hevesle ona bakıyordu. Kızın yutmasını bekledi ancak Bilge bunu düşünse de yapış yapış elini çarşafa sürüp bıraktı.
"İyi misin?" diye sordu Barış'a.
"Hayatımda bu kadar iyi olduğumu hatırlamıyorum." Yan döndü, kıza baktı. "İzin versen de keşke seni de rahatlatsam."
Eli şefkatle kızın saç çizgisinde gezindi. "O kadar hazır hissetmiyorum kendimi." Barış alnını öptü kızın, kolları arasına aldı.
"Sen hazır hissettiğinde, sana hayatındaki en güzel dakikaları yaşatacağım." Kendinden bu kadar emin olması Bilge'yi güldürdü.
"Çok eminsin?"
"Öyle!" dedi Barış. "Ne sandın sen sevgilini?"
"Bu kadar kısa sürecekse ama..."
"Kısa mı? Yuh, daha ne olsun." Tamam, normalde sürdüğünden kısa sürmüştü ama napsındı? Dayanamıyordu ki kıza.
"Bakacağız artık." Güldü Barış. Doya doya öptü kızı. Sanki iki gün önce birbirlerini mahvetmemişler gibi uykuya daldılar.