Ahu'nun tavırlarındaki sahte sevecenlik Barış'ı delirtiyordu. Çünkü kız arkadaşını, kendi evinde düzenlediği ufak çaplı partiye neden Berkan ve Bilge'yi aynı anda çağırdığını anlayacak kadar tanıyordu.
"Berkan'ın ağzı yırtılacak gülmekten." Dedi Ahu, Barış'ın kulağına. 2 metre ötede kendisine bir bira daha alan Bilge'nin götünün dibindeydi Berkan. Kıza sürekli bir şeyler söyleyip kaşlarının çatılmasına sebep oluyordu. Barış da ikisini göz hapsine almıştı.
"Sen hayal görüyorsun bence." Dedi Barış huysuzca. O Bilge'yi Berkan'dan ve onun gevşekliklerinden uzak tutmaya çalıştıkça bir şekilde aynı ortamda denk düşüyorlardı.
"Sen aşktan hiç anlamıyorsun sevgilim." Ahu, Barış'ın beline sarılıp boynuna minicik bir öpücük bıraktı. "Berkan baya baya ilgileniyor Bilge ile."
Barış sakinleşmek için derin nefesler alıyordu. Diyelim ki Berkan ilgileniyordu, ee? İlgilensin? İlgilenemezdi de hadi ilgilensin? Bunun Bilge ile ne alakası vardı. Kız en son bıraktığında nefret ediyordu Berkan'dan. Öyle kalması gerekiyordu. Kendi akıl sağlığı için Bilge, Berkan'dan uzak durmalıydı. O zaman kız neden az önce gülümsemişti Berkan'ın söylediklerine.
Elindeki birasıni hışımla sehpaya bırakıp Ahu'nun kollarından kurtularak yanlarına vardı.
"Ne konuşuyorsunuz?" Bir elini uyarır gibi Berkan'ın omzuna attı, sıktı.
"Bilge'ye son maçta yaptıklarımı anlatıyordum."
Hiçbir sikimde yapmamıştı son maçta, neyi anlatıyorsa? "Dinlemek istemediğimi söyledim ama kurtulamadım." Bilge birasıyla birlikte Yelda'ya doğru adımladı. İki arkadaşı yalnız bıraktı.
"Naz yapıyor abi." Dedi Berkan.
Barış çileden çıkmak üzereydi. Berkan'ın omzunu daha da sıktı. "Hayırdır?" Diye sordu arkadaşı.
"Ben seni uyarmaya gerek görmedim ama sen herhalde tam anlamadın kardeşim? Bilge'nin canını sıkma."
Berkan'ın surat ifadesi ciddileşti. Kolunu silkeleyerek kurtuldu Barış'ın elinden. "Sıkmıyorum, merak etme. Güldürüyorum."
"Güldürme de, uzak dur Beko."
"Noluyor oğlum sana? Ne alaka?"
Barış yüzünü sıvazladı. Ne alakaydı? Bilmiyordu ki. Bilge'nin o akşamki üzüntüsu ve hayalkırıklığı çıkmıyordu aklından. Dolayısıyla kıza tekrar aynı şeyi hissettirmemek için elinden geleni yapıyordu. Berkan'dan uzak tutmak da bunlardan biriydi.
"Yelda'yı nasıl görüyorsan Bilge'yi de öyle gör. Benim kardeşim gibi. Tamam mı? Bak son uyarım."
Berkan'ın canı sıkıldı. Bilge, Barış'ın kardeşi değildi. Ne diye uzak durmak mecburiyetindeydi? Özürünu dilemişti de, ne zoru vardı şimdi arkadaşının?
Tartışmak istemedi. "İyi." Dedi sadece.
Partinin geri kalanında da Bilge'ye yaklaşmayarak Barış'ı memnun etti. Ancak bu sefer de Ahu, olanlara anlam veremeyerek sıkışırmaya başladı adamı.
Misafirler dağıldıktan sonra, sadece Barış ve kendisi salonda otururken açtı konuyu. "Ne diye korkutuyorsun Berkan'ı?"
Barış afalladı. Böyle bir soru beklemiyordu. Ahu'nun ne ima ettiğini anlamaya çalıştı. Ama kızın yüzü tekdüze, ifadesizdi.
"Tanıyorum da ondan. Ayrıca hoş mu? Bilge benim kardeşim gibi."
"Ama değil," diye sözünü kesti Ahu onun. "O da biliyor öyle olmadığını da, neyse."
"O ne demek Ahu?"
"Barış sana hiç kelime oyunu yapmayacağım. Ne anladıysan o demek!"
Barış, Ahu'yu şaşırtacak kadar sinirlendi. İçinde kahve bulunan küçük fincanı fırlatırcasına bıraktı sehpaya. Fincan devrildi, içindeki kahve döküldü.
"Beni sinirlendirmek için mi yapıyorsun?" Diye sordu Barış.
"Bilge ile görüşmeni istemiyorum." Çok net, sade ve açık bir cümleydi. Kadın mantıklı davranıyordu.
"Ahu, sen fazla mı içtin bu gece?" Barış bu konuyu hiç mi hiç konuşmak istemiyordu.
"Kız senin ağzının içine bakıyor. Beni her gördüğünde yüzü kirece dönüyor. Göremiyor musun görmemeyi mi tercih ediyorsun?"
Saçmalık, diye düşündü Barış. Tamamen saçmalık. Bilge'nin öyle bir şey hissetmesi mümkün değildi. Kız, arkadaşlıklarına bunu yapmazdı. Üstelik öyle bir şey olsa anlamaz mıydı şimdiye kadar?
"Sen ayılınca konuşuruz." Ceketini alıp çıktı evden.
Ahu'ya verebileceği bir cevabı vardı ama Ahu'yu hala hayatında istediğinden ağzını açıp tek kelime etmedi.
*****
Bilge, artık kendini kontrol altına almayı öğrenmişti. Barış ve Ahu'yu birlikte gördüğünde eskisi gibi delirmiyor, en azından nefes almayı beceriyordu.
Ama bu sefer onu yoran, hayattan bezdiren başka şeyler çıkmıştı ortaya. Bunlardan biri de Barış'ın yokluğunu fırsat bilerek sahafı kendine iyice mesken belleyen Aslan'dı. Sözüm ona her gün, dükkanın durumunu(!) kontrol etmeye geliyor, Bilge'ye rahatsızlık veriyordu. Önceleri birkaç imalı sözle başlamıştı bu rahatsızlık. Sonradan sonraya çalışan-patron denklemini de kullanarak fiziki bir eziyete dönmüştü. Bilge için son nokta dün geceydi.
Çıkış saatine yakın Aslan yine dükkanda belirmiş, aklına takılan bir kitabı Bilge'den bulmasını rica etmişti. Mevzu bahis kitap daha önce hiç bu raflarda bulunmuş muydu Bilge emin değildi. Burada çalışmaya başladığından beri belli 50 kez düzenlemişti her yeri. Ve bir kez olsun görmemişti. Ama Aslan ısrarla kitabın envanterde göründüğünü söyleyerek 3 saat boyunca arattı kitabı kıza.
Gece yarısına gelirken saat kıza bakmasını istediği son rafı işaret etti. Kör noktanın en tepesini.
"Bu merdiven sağlam değil pek." Dedi Bilge adamla daha fazla yalnız kalmamak için. "Yarın ben bir merdiven bulup bakarım."
"Bu akşam lazım." Dedi Aslan sert bi sesle. "Sen çık, ben merdiveni tutarım."
Bilge önceleri Aslan'dan sadece rahatsız olurdu. Ama son 2 haftadir adam onu tedirgin etmeyi de başarmıştı. İşaret ettiği şekilde merdivene çıkması ve o kitabı araması demek bugün giydiğine binlerce kez küfrettiği eteğinin altından kalçasının görünmesi demekti.
Aslan hala ısrarla ona bakarken bağırarak ağlamak istiyordu. Birkaç saniye, dedi kendine sadece. Birkaç saniye bakacağım ve sonra çıkıp gideceğim buradan.
Aslan merdivenleri tutarken birkaç basamak çıkıp uzanmaya çalıştı rafa. Ama boyu yetmedi. Mecburen iki basamak daha çıktı. Dizleri ve elleri titrerken kurcaladı rafı. Koca koca ansiklopedilerin arasinda orada olmayan bir kitabı aradı. Yoktu. Hiçbir şey yoktu işte. Tam inmek için hamle yapacağı sırada kalçasında bir el hissetti.
Dondu, kaldı. Bu kadarına adamın cesaret edebileceğini düşünmemişti. Adamın elini ittirip merdivenlerden inmesi bekli 5 saniye bile sürmemişti.
"Napıyorsun sen?" Diye bağırdı, avazı çıktığı kadar. Dizleri titriyor, öfkeden sanki burnunun ucu yanıyordu.
"Düşeceksin sandım." Dedi Aslan gevşek bir gülüşle.
O an ne yapmalıydı bilmiyordu Bilge. Belki polisi aramalı, şikayetçi olmalı, ya da biraz daha bağırıp çevresindeki esnafı buraya toplamalıydı.
Ama hiçbirini yapamadı bunların. Sadece ağlayarak hızlı adımlarla dükkanı terk etti.