O sahaftan tabiri caizse kovulmasına değmişti Kerem'in mutluluğu. Arkadaşına sıkıca sarılmış, şimdiye kadar aldığı en güzel hediye olduğunu bağırmıştı kendisi için düzenlenen yemekte. Utanmasa, misafirleri bir kenara bırakıp milyonlarca kez okuduğu kitaba gömülecekti.
Barış da onun mutluluğu ile kendini iyi hissetti. Gecenin sonunda her şeyin yolunda olduğunu düşünecekti ki arabanın yan koltuğunda öylece duran telefon kutusuyla canı sıkıldı. Bu kitabı alabilmek için epey zahmet vermişti ismini bile bilmediği o kıza. Merdiven tepelerinden düşüp belli ki kendisi için epey kıymetli olan telefonunun ekranını da paramparça etmişti. Yetmiyormuş gibi bir de Barış'ın huysuzluklarına maruz kalmıştı. Canı sıkıldı adamın. O öyle nezaketsiz biri değildi esasında, sadece son zamanlarda üzerindeki ilgi onu bunaltıyordu. Bunun hırsını da zavallı kitapçıdan çıkarmıştı.
3 gün sonra antrenmandan çıktıktan sonra telefonun kutusuyla birlikte yine aynı saatte sahafa vardı. Tam da umduğu, beklediği gibi kızı tek başına yakaladı dükkanda.
Bilge kafasını kaldırdı. Adamı fark eder etmez gözlerini devirip tekrar döndü ders kitabına. Kalınca bir Eşya Hukuku'ydu.
"Merhaba." Dedi Barış Alper, kızın dikkatini çekmeyi umarak. Ama kız oralı olmadı bile. "Tamam ben biraz kabalık ettim ama... özür dilemeye geldim." Elindeki kutuyu ne yapacağını bilemeyerek çevirip duruyordu.
"Lüzumu yok." Dedi Bilge. Omuz silkti.
"İçim hiç rahat değil."
Kafasını kaldırıp baktı adama. Maskesi yoktu yüzünde. Şapkasını da dükkana girince çıkarmıştı. Yüzünde hakikaten de mahcup bir ifade vardı.
"Tamam," dedi Bilge. Zaten çok yumuşak huylu bir kızdı. Öyle kin falan da tutamazdı. Hemencecik indirirdi yelkenleri suya. Sadece fevriydi. Saman alevi gibi. "Önemli değil. Unuttum bile." Oysa Barış Alper'i görmenin büyüsünden çıkabilmiş değildi.
"O zaman anlaşmamız geçerli." Kutuyu uzattı kıza doğru.
"O kısım hariç." Bilge kutuyu ittirdi.
"Telefon numaramı da kaydettim içine ama."
Güldü kız istemsizce. Açıkçası adamın numarasını almak için her şeyi yapardı ama bir kere yok demişti. Şimdi gurursuzluk edip dönmek istemedi sözünden. "Kendimkini yaptırdım." Cebinden telefonunu çıkarıp gösterdi. Kredi kartının limitini yükseltmesi gerekmişti bunun için. Ama başkasına borçlu kalmaktansa bankaya borçlanmak daha makul gelmişti.
Barış gülümsedi. "O zaman ona kaydedeyim ben de numaramı." Kızdan böylece özür diliyordu. Yoksa gerçekten de hem tipi değildi hem de bir gram ilgisini çekmemişti. Ama arada yazışır, kızın gönlünü alırdı. Kendini affettirirdi. Sonra da koparırdı bir şekilde iletişimi.
"Borç kapandı sanıyordum."
"Bak şimdi," Barış sahte bir küskünlükle iç geçirdi. "Arkadaşım hediyeyi çok beğendi. Sadece düzgünce teşekkür ederim belki, diye düşündüm."
Bilge aptal değildi. Adamın kendisiyle ilgilenmediğinin, sırf insanlığından böyle davrandığının farkındaydı. Uçuk hayallere dalmadı. Ama böyle bir fırsatı da geri çevirmek istemedi.
"Öyle olsun." Barış'ın uzattığı son model telefona yazdı numarasını.
"Bilge demek ismin! Hoşmuş."
"İsim işte."
Adamın çıkıp gitmesini bekliyordu. Ama Barış, muhabbeti ilerletmeye kararlı bir halde adımladı dükkanın içerisinde. Eskimiş kitaplarla dolu rafları gezdi. Bu yazarlar, kitap isimleri ona çok yabancıydı. Arada duymuş olduğu tek tük romanlar vardı da onları da okumamıştı.