Barış, Bilge'nin isteğiyle kızın evinin kapısına vardığında tüm kırgınlıklarını unutmaktan hiç de uzak değildi. Öylesine özlemişti ki kızı, kaç gündür arayıp sormaması, Barış'ı ghostlaması... Hiç mühim değildi. Yeter ki görseydi şimdi.
"Hoşgeldin, gel." Dedi kapıyı açan kız. Sinem, İzmir'deydi. Evde tekti. Bunun rahatlığıyla Barış'ı davet etmişti.
"Sana çok kızgınım." Daha ayakkabılarını çıkarırken konuşmaya başladı adam. "Hem de kırgınım."
"Biliyorum." Bilge onun montunu omuzlarından alıp portmantoya astı. "Kahve falan içmek ister misin?"
Kafa salladı adam. "Sadec konuşmak istiyorum."
"Konuşacağız." Salonun ortasında birbirlerine bakarak dikilirlerken Bilge daha fazla dayanamadı. Atladı boynuna adamın. Sımsıkı sarıldı. Kokusunu içine çekti.
Yanlış mı yapıyordu? Barış'ın hayatında birazcık var olma imkanı varken şimdi onu da kendi elleriyle bitirecekti.
"Özledim seni." Dedi adama. Barış derin bir nefes verdi, o da kollarını Bilge'nin beline sardı.
"Söyle artık noluyor Bilge?"
Koltuğa oturdular. Kız elleriyle oynuyor, söze nereden başlaması gerektiğini düşünüyordu. Mersin'deyken defalarca zihninde canlandırdığı konuşmadan ve rahatlıktan uzaktı şimdi yaşananlar.
"Bana kızgınsın, biliyorum. Anlattıklarımdan sonra daha da kızacaksın. Belki hiç söylememem, seni de huzursuz etmemem gerekiyor ama böylesi de çok ikiyüzlülük gibi geliyor bana artık." Barış anlamıyordu. Ya da anlamamak işine geldiğinden kızın söylediklerini kafasında oturtmamaya çalışıyordu. "Senin bana arkadaş olarak nasıl değer verdiğini biliyorum. Hatta beni Yelda'dan ayırmadığını da biliyorum. Ama... Ama ben sana karşı öyle hissetmiyorum Barış. Hissedemiyorum." Dondu kaldı adam. İşte hep aklını kurcalayan, Ahu'nun ve hatta Berkan'ında ima ettiğini şimdi yaşıyordu. Keşke yaşamasaydı, ama yaşıyordu. "Ben sana aşığım Barış."
Hayatında bu kadar yaşamak istemediği bir an daha olamazdı Barış için. Bilge, gözlerini ellerinden ayırıp Barış'a baktığında adam hemen kafasını çevirdi. Geri alsaydı zamanı, gelmeseydi buraya, duymasaydı bunların hicbirini... Bilge ile arkadaşlığı bozulsun istemiyordu. Bozulmaması için de elinden geleni yapmıştı. Bu konuşmanın yaşanacağını hiç düşünmemişti.
En kötüsü de Ahu haklıydı. Sonuna kadar haklıydı.
"Ben..." dedi adam. Sonra boğazını temizledi. "Ben sana o gözle bakmam, bakamam." Dürüst olmaktan başka çaresi yoktu. "Seni çok seviyorum, değer veriyorum ama arkadaş olarak. Fazlası değil." Bilge elleriyle yüzünu kapattı. Çok utanıyordu. "Ben seni hep arkadaşım olarak gördüm, öyle davrandım. Eğer sana ümit verdiysem, seni ben yanılttıysam özür dilerim."
"Senin davranışlarınla alakasi yok." Dedi Bilge. "En başından böyle hissediyordum zaten."
Kafa salladı Barış. Ne diyecekti şimdi? Bu konuşma nasıl devam edecekti? "Olmaz yani. Senin üzülmene dayanamam. Ama olmaz. Hem Ahu var..."
"Ahu'nun varlığından haberdarım. Olmayacağını da biliyorum. Senden bir şey beklediğimden söylemiyorum bunları. Ben sadece içimde tutmak istemiyorum artık."
"Keşke tutsaydın." Dedi Barış. Bilge'yi kaybediyordu.
"Tutamazdım, canım acıyordu artık."
Konuşmadılar bir süre. Barış onun dolmuş gözlerine baktı. Normalde şimdi sımsıkı sarılır, teselli ederdi. Ağlamamasını söylerdi ama artık yapamazdı işte.
Zavallı Ahu, diyordu adam. .
"Bir daha görüşmesek daha iyi olur o zaman." Dedi Barış. Kalktı koltuktan. "Senin canın acısın istemem." Oysa böyle ağlarken bırakmak da istemiyordu kızı.
"Özür dilerim." Dedi Bilge sadece. "Çok özür dilerim."
Bir şey demedi Barış. Montunu alıp çıktı.
*****
Lansman gecesi, aklı bir karış havada ve canı son derece sıkkın olmasına rağmen Ahu'nun elini daha da sıktı. İlişkilerini ilk defa açık ediyorlardı. Kendi ailesine, arkadaşlarına, basına... Lansmanın girişinde eli Ahu'nun belindeyken güzel bir gülümseme sundu. Kızın kendine sırnaşmasına müsaade etti ve görsel olarak herkesi tatmin edecek pozlar verdi.
İçeri geçtiler. Birkaç ürün tanıtımı, marka temsilciyleriyle demeç derken after party'e geçtiler. Her şey güzeldi. Hatta kusursuz. Ahu ile de araları hiç bu kadar iyi olmamıştı.
Bilge'nin evinden çıktıktan sonra soluğu onun evinde almıştı. Özür dilemiş, kıza haklı olduğunu söylemiş ve bundan sonra onu dinleyeceğine dair yeminler dahi etmişti. Ahu ancak öyle affetmişti Barış'ı. Barış'ın da buna ihtiyacı vardı. Bilge'yi hayatından tamamen çıkarıp başka şeylere odaklanmaya.
Lansman da bu yüzden mutlu etti adamı. Ailesi ve Ahu ile birlikte eve döndüğünde de yüzü gülüyordu. Ta ki Yelda onu mutfakta sıkıştırana kadar.
"Bilge ile konuştun mu?" Diye sordu hiçbir şeyden haberi olmayan kız. Barış ona ters bir bakış atıp cevap vermedi. "Anladım..."
"Neyi anladın?"
"Söylemiş sana seni sevdiğini."
Barış sıkıntıyla nefes verdi. Sonunda öfkesini yönlendireceği kişiyi bulmuştu. "Sen soktun dimi onun aklına bunları!"
"Ne sokacağım be ben onun aklına! Deliye bak! Kız zaten ağzının içine bakıyordu. Sen salaktın, anlamadın."
"Bakıyorsa bakıyor, banane? Benim ne suçum var? Ben ona ümit mi vermişim? Napmışım?"
Yelda abisine yaklaşıp fısıldadı. "Sen onu benim külahıma anlatsana. Birlikte uyudunuz."
"Yelda bak elimde kalırsın! Uyuduysak uyuduk. Ne var bunda? Ben bakar mıyım ona Ahu varken?" Son söylediğinden anında pişman oldu. Sanki Bilge buradaymış da onu duyacakmış gibi... duysa kim bilir ne kadar üzülürdü. Avuç içini alnına vurdu.
"Görüşmeme kararı aldık. Sen de bir daha açma konusunu."
****
Yorumlar çok az ama. Artmasını talep ediyorum.