yirmibeş

4K 361 179
                                    

  Barış'ın ondan bir cevap beklediğinin farkındaydı. Elleri hala birbirine kenetliyken bir umut bakıyordu adam ona. Sanki hayatı pamuk ipliğine ve o pamuk ipliği de Bilge'ye bağlıymış gibi. Kızın ağzından çıkacak sözler belirleyecekti mutluluğunu, sevincini.

"Ahu'dan daha dün ayrıldın." dedi Bilge. Sesi yumuşamıştı. Barış'tan ziyade kendiyle konuşuyor gibiydi. "Seviyordun onu. Öyle demiştin bana. Ağzının içine bakıyordun. Onu bu kadar çabuk unuttuysan, böyle kolay önüne bakabiliyorsan aynısının benim başıma gelmeyeceğini nereden bilebilirim?"

  Sustu Barış. Kız kaygılarında haklıydı ama düşündükleri yanlıştı. "Sen, Ahu ile kendini bir tutma. Biliyorum bunun doğru bir tarafı yok ama... Bilge, ben Ahu ile birlikteyken de seni ondan önce tutuyordum."

"Arkadaş olarak."

"Hayır," dedi Barış. "Yani ben de öyle sanıyordum ama hayır. Lütfen onunla ilgili konuşmayalım artık. Aramızdaki şey zaten karşılıklı çıkardan başka bir şey değildi."

"Barış..."

"Öyle. Yemin ederim öyle. Tamam, bak, senden şimdi bir cevap istemiyorum ama en azından düşüneceğini söyle."

"Düşünecek bir şey yok Barış. Sen beni sevmiyorsun. Sen sadece yakın arkadaşını kaybettiğin için öfkelisin ve Berkan'ı kıskanıyorsun, bu kadar. Dün geceki söylediklerinden basit bir sarhoşluk ahmaklığı. Başka bir şey değil. O yüzden lütfen, artık bırak ben de önüme döneyim, devam edeyim. Aksi halde beni sadece üzüyorsun."

  Masadan kalkmak için ayaklandı. Barış'ın yanından geçip gidecekti adam onu kolundan tutup kucağına çekti. "Barış..."

"Seni nasıl inandırabilirim seni sevdiğime, arzuladığıma?" Alınlarını yasladı adam. Gözlerini kapatıp bu yakınlığın tadını çıkarmaya çalıştı. Nasıl olsa Bilge biraz sonra onu evden kovacaktı. "İzin ver bana..." Yaklaştı kızın dudaklarına. Öpmedi ama tüy gibi bir dokunuşla değdirdi. Bilge titredi. Baştan aşağı, tüm bedeni Barış'ın uzun zamandır hayal ettiği dudaklarıyla temas etmesiyle sarsıldı. Reçel mi kalmıştı dudağında? Yoksa zaten böyle tatlı mıydı?

  Mantıklı düşünüp karar verip adamı itmesi gerekiyordu ama hiç istemedi bunu. İki eliyle Barış'ın yanaklarını kavradı. Öpüşlerini derinleştirdi. Önce kuvvetle bastırdı, sonra Barış'ın dili kendi dudaklarını aşıp damağına değdi. İrkildi. Daha önce de öpüşmüştü, belki milattan öncesiydi ama bu hatırladığından çok başkaydı. Barış onu belinden kavrayıp daha da kendine çektiğinde adamın neredeyse çıplak olduğunu hatırladı. Altında sadece iç çamaşırı vardı. Kahvaltı boyunca omuzlarında duran havlu da yeri boylamıştı. Bilge, onun bembeyaz teninde dün boyadığı ojeli tırnaklarını gezdirdi. Barış'ın öpüşü sertleştikçe o da adamın tenini eziyor, sıkıştırıyordu. Nefes nefese ayrıldılar. Bilge şok halindeydi, Barış ise ağzı yırtılacakmış gibi gülüyordu.

"Bilge..." dedi inler gibi. "Güzelim." Kızı kucağında biraz daha yükseltip boynunu öptü. Mis gibiydi kokusu, sıcaklığı. Boynunda sıralanmış benlerin üzerinde bir harita çizer gibi geziniyordu dudakları. "Sevgilim, bitanem..."

"Sevgilim?" diye sordu Bilge. Ama adamı itmedi. 

"Bırakır mıyım seni bundan sonra? Bak bakayım bana." Kızı çenesinden tuttu, göz göze geldiler. "Çok seviyorum seni."

  Bilge, sağ elini adamın sol yanağına attı, avuç içiyle okşadı önce. Sonra parmaklarını göz kenarından çene ucuna kadar ilerletti. "Tek bir şansın var Barış."


********

  Yelda'nın ilk tepkisi tabii ki abisinin boynuna atlayarak onu tebrik etmek olmuştu. "Çok sevindim!" dedi olduğu yerde zıplarken. 

"Kandırdı beni." dedi Bilge gülerek. Sonra sarılma sırası ona geldi. 

"Ama çok yakışıklı, bak abime. Nasıl kanmayacaksın ki?" diye sordu Yelda. "Maşallahı var."

"Yakma benim başımı." dedi Barış. "Hadi bir kahve içelim." 

"Yaparsan içeriz." dedi Bilge koltuğa otururken. Buraya esasında gelmek istememişti. Daha düne kadar Ahu girip çıkıyordu en nihayetinde. Ama sonra Barış onu bir şekilde ikna etmişti. Kendi başına geleceklerden habersiz.

"Yapayım güzelim." dedi Barış hemen. Mutfağa yöneldi, ikisini yalnız bıraktı.

"Mum etmişsin resmen." dedi Yelda hemen kızın yanına otururken. "Ama senin yüzün asık Bilge? Neden?"

"Bilmiyorum, yani içim rahat değil. Üzülecekmişim gibi hissediyorum."

"Barış seni gerçekten seviyor. Biraz zaman ver, daha iyi olacaktır aranız."

  Kız kafa salladı, zaten bu konuyu Barış'ın kardeşiyle konuşması saçma olurdu. Belki Sinem'e anlatırdı kız eğer dinlemek isterse.

   Kahveler geldi, içtiler. Yelda ve Bilge sohbet etmeye başladılar. Kız, kendi ayrı eve çıkmak istediğinden bahsetti. Annesinin, babasının, en başta Barış'ın veto ettiği bu isteği Bilge gayet makul buldu.

"Burada kocaman ev var. Ne gerek var başka yere?"

"Öyle düşünme," dedi Bilge. "Bu kız şimdi yalnız yaşayıp sorumluluk almayı öğrenmezse bir daha ne zaman öğrenecek ki? Hem hayatı boyunca siz yanında olmayacaksınız."

"Niye olmayalım? Oluruz."

"Diyelim ki transfer teklifi aldın, yurtdışına gittin. E bu kız ne yapacak, tek kalacak İstanbul'da." Buna itiraz etmedi Barış. 

"Bakarız," dedi sadece. "Babam ne derse o."

  Yelda sıkıntıyla nefes verdi. "Çok bunaltıyorsunuz beni. Gençliğimin baharındayım ama okuldan abim alıyor. Bir salmadınız."

"Napıcaktın ben almasam? Metrobüsle mi gelecektin?"

"Gelsin." dedi Bilge araya girerek. "Ne var yani metrobüse binse?"

"Üstelik metrobüse değil, metroya biniyorum. Yolum hepi topu 15 dakika sürüyor. Kendi gelip alınca bir saatte varıyoruz eve." 

"İyi ya, naparsan yap. Sana iyilik yapan da kabahat."

  Tüm sohbetleri Yelda'nın özgürlük isteği ve Bilge'nin de onu desteklemesiyle yaşandı.  Artık saat gece yarısına vardığında Bilge ayaklandı. "Ben eve gideyim, geç oldu. Metro kalmıyor sonra." dedi gülerek.

"Ne gitmesi?" diye hayretle sordu Barış. "Burada kalacaksın."

"Hayır," dedi Bilge çok net bir ifadeyle. "Evime gideceğim."

"Bilge..." 

"Barış, Ahu'nun yattığı yatakta mı uyuyacağız beraber Allah aşkına?" Çantasını aldı. 

"Bari ben bırakayım, dur." Barış ördek gibi takıldı peşine kızın. 

  Neyse ki Bilge buna itiraz etmedi.

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin