yedi

3.5K 322 168
                                    

"Soru soruyorum mesela sallamıyor beni. Asabımı bozuyor yani." Bilge, Barış'ın kucağında iyice yayılıp Sinem hakkında şikayetlenmeye devam etti. "Bazen ansızın bir şey söylüyor. Diyorum ki dost musun, düşman mı? Kavgada söylenmez. Ama o böyle çok normalmiş gibi, ağzına geleni söylüyor."

"Patavatsızdır belki sadece. Hiç rahatsız olduğunu söyledin mi?"

"Söyledim, söylüyorum da. Ama anlamıyor ki Barış. Ben de kendimi anlatmaktan çok yoruldum. Konuşmuyoruz neredeyse artık. Arada o bir şeyler söylüyor. Arada ben. Bazen laf da sokuyoruz. Sonra yine duymamazlıktan geliyoruz."

  Bilge, burnunu bir kez daha silmek için peçeteye uzandı. "Bırak aksın. Tahriş edeceksin sile sile." Dedi Barış onu durdurarak."Sümüklü."

"Babandır sümüklü," diye ağzının içinde mırıldandı kız. Ama Barış'ın kolunun altında uzanmaya devam etti. "Sana da bulaşacak."

"Erkek adamım ben, bana hiçbir şey olmaz."

"Valla dikkat et kendine. Ben seni özel hastaneye götüremem. Sürünürsün acilin kırmızı alanında."

  Barış, kızın saçlarını karıştırdı. Bilge de onunla temasını kesmeden telefonuna uzandı. Dün öğlenden beri evde olmamasına ve hasta olduğunu bilmesine rağmen Sinem ne aramıştı ne de mesaj atmıştı. İyiden sıkıldı canı. Neyi yanlış yapmıştı ki?

"Yarın maç var. Akşam evde olmayacağım. Sen istersen takıl burada."

"Maçtan sonra gelmeyecek misin?"

  Ahu'ya söz vermişti adam. Derbiyi kazandıkları takdirde kızın evine gidecek, eğlenecek ve sevişerek kutlayacaklardı galibiyeti. Zaten özlemişti de. Sadece 2 gündür görmüyor olsa bile Ahu kendisine öyle bağlamıştı ki Barış'ı adam onsuz uyumak istemiyordu artık.

"Hastayken yalnız kalmayı hiç sevmiyorum. Sinem'i de göresim yok. Gel işte maçtan sonra."

  Barış rahatsızca kıpırdandı. Kalmak istemiyordu ki. Ama nasıl söyleyecekti Bilge'ye? "Sen kal işte. Ben yorgun olurum zaten."

  Bilge, artık Barış'ı ne zaman yalan söylediğini anlayacak kadar tanıyordu. "Gideyim o zaman ben de." Aniden ayaklandı. Hatta toparlanmaya başladı. Eşek değildi. Anlamıştı sevgilisi her kimse Barış onun yanına gidecekti.

  Ne işi vardı ki burada? Ne diye tepesine biniyordu adamın? Her fırsatta arıyor, bir şeyler istiyor, evinde kalıyordu?

  Barış onun bu fevriliğine şaşırdı. "Saçmalama. İyileşene kadar kalacaksın demedik mi?" Barış onu kolundan tutup tekrar koltuğa çekti. Ama Bilge yine kalktı yerinden.

"Sen yokken ne anlamı var ki burada kalmamın? Eve gidip yatarım, aynı şey."

"Sinem'i görmek istemiyorum dedin. Ya Bilge inat etme, kal işte."

"İnat falan etmiyorum!" Kızın sesi istemsiz yükseldi. "Sen burada değilken evinde kalmak istemiyorum sadece. Yani yalnız kalmak istemiyorum. Hastayım zaten, Sinem de olsa biri olsun istiyorum."

  Barış sıkıntıyla nefes verdi. "İyi tamam, geleceğim gece."

  Bilge'nin ilaçlarını toparlayan eli yavaşladı ama durmadı. "Tamam dedim ya! Hey Allahım. Vallahi geleceğim."

******

  Aslında gerçekten de geri dönecekti eve. Maçın sonunda otoparktaki arabasına ilerlerken niyeti buydu. Ama galibiyetini kutlamak için ona birkaç özel fotoğraf atan Ahu, aklını yerinden uçurdu. Hicbir hücresiyle sağlıklı düşünemiyordu. Düşünmesi mümkün değildi. Bilge'yi tamamen unutmuş bir şekilde sürdü Ahu'nun evine.

  Uzun bir gece geçirdiler sevişerek. Kaç kere baştan başladılar, kaç kere nefesleri tükendi sayamadı Barış. Ama ömrünün en güzel gecelerinden biriydi. Hatta ömrünün en güzel gecesiydi. Ahu ile koyun koyuna yatarken tek düşünebildiği oydu. Bilge'ye haber dahi vermediği ancak ertesi gün öğlen uyanınca aklına gelecekti.

  
  Bilge de içten içe biliyordu başına geleceği. Maç bittikten sonraki 3 saatte adamın geleceğine inanıyordu. Ama dördüncü saatin son dakikalarında sol koyundaki uyuşma, boğazındaki yumru ve ağlama isteği ile sabahın en erken saatinde bu güzergahtan geçen otobüslere baktı. Bir tanesi 7'deydi. Eşyalarını topladı, koltukta öylece saatin yedi olmasını bekledi. Arada gözü telefonuna kaysa da Barış'ın onu hatırlar gibi bir hali olmadığını biliyordu.

Zorlanıyordu. Göğsünden beynine yayılan bir sıcaklık vardı Barış'ı her gördüğünde. Önceleri görmezden gelse de şimdi inkar bile etmiyordu. Ne olduğunun, ne hissettiğinin farkındaydı. Kendine iyi gelmediğini biliyordu. Barış'ı görmek, Barış ile konuşmak, Barış'a temas etmek. Tam anlamıyla bir imkansızı düşlüyordu, istiyordu. Çünkü Barış belli ki ona arkadaşı olarak bile o değeri vermiyordu.

  Tüm ev yolunda bu hislerinden nasıl kurtulacağını düşünüp durdu.

  Barış ertesi gün saat 1'e gelirken uyandığında kollarında uyuyan Ahu'ya rağmen, dün gecenin büyüsüne rağmen huzursuzlandı. Başucundaki telefonu alıp önce saate baktı, ardından maçtan 2 saat sonra Bilge'nin yazdığı okudu.

Bilge:

Gelmeyeceksen ben de eve döneceğim, ona göre haber ver.

  Doğruldu. Unutmuştu. Tamamen unutmuştu. Küfürler etti kendine. Bu sefer yüzüne bakmayacaktı kız. Onu arayıp konuşmak için kalktı yataktan, iç çamaşırını giyip salona geçti. Tam 4 kez aradı kızı. İlk ikisinde yanıt alamadı. Sonraki ikide meşgule attı Bilge.

Barış:

Çok yorgundum, tesiste uyuyakalmışım geliyorum hemen
Sen nasıl oldun

  Yazdı kıza.

Bilge:
Gelme
Evdeyim ben

Barış:
Niye gittin eve
Gelip alayım seni kahvaltıya gidelim

  Oysa Ahu'yu da nasıl bırakıp gidecekti bilmiyordu ki.

Bilge:
İstemiyorum

Barış:
Bilge yapma yaaaa
Valla çok yorulmuştum
Çok haklısın, çok özür dilerim

  İstemsizce tırnaklarını yemeye başladı kızdan cevap beklerken. Hatta nabzı yükseldi, ayağı titredi.

Bilge:
İstemiyorum
Okuldayım zaten

Barış:
Çıkınca haber ver o zaman

  Mesajı görüldü ve cevaplanmadı. 1 hafta kız ona hiçbir şey yazmadı.

******

Kısa kısa daha iyi oluyor bence

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin