Dokuzuncu Bölüm

34.3K 3.5K 2.4K
                                    


Bugün bir karar aldım ve güne öyle başladım. Artık etrafımdaki tüm kötü insanları görmezden geleceğim çünkü başka türlü nefes almam mümkün değil. Kimse beni anlamıyor evet hiç kimse anlamıyor. Annem ve babamdan beni anlamalarını bekleyemem ve onlardan bir şey isteyemem. Ben onları tek çocuğuyum hem de evlendiklerinden tam on beş yıl sonra doğan bir çocuk. Annem ve babam benim için on beş yıl beklemişler ve bir yığın tedavi görmüşler. Belki de o yüzden üzerime bu kadar çok titriyorlar. Beni çok sevdiklerine eminim o yüzden onlara hiçbir zamanyaptıklarının yetersiz geldiğini hissettirmek istemiyorum. Ellerinden geleni yapıyorlar ama yetmiyor. 

Dün akşam babam elinde bulutlar kadar beyaz bir gömlek ile geldi. Annemle konuşmuşlar ve bana bu hediyeyi almışlar. Evet bu bir zorunluluk belki okul için ama benim için bir hediye. Artık yeni bir gömleğim var. Bir de okulun süveterini almış babam. Dünyanın en mutlu çocuğu yaptı işte bu beni. Onlar gibi olabildim. Biraz da olsa güzel görünüyorum ve tertemizim. 

Sınıfın kapısından girdiğimde Mustafa konuşmaya başladı.

''Ezik geldi.''

Hiçbir şey demeden en arka sıradaki yerime geçtim. 

''Bundan sonra çıtın çıkmayacak bu sınıfta, hoca soru sorsa bile cevaplamayacaksın, yoksa  yine dayak yersin'' dedi.

Babamın sözleri aklımdaydı ''Kim ne derse dersin, sen derslerine bak, okulunu oku''

Öyle yapacaktım ama buna müsade etmeyeceklerini her seferinde belli ediyorlardı. 

İlk ders sınıfa müdür yardımcısı geldi

''İsmini okuduklarımı spor saloluna gitsin hemen'' dedi.

Tek isim okudu. ''Eray Aydan''

Dersi bırakıp spor salonuna gittim. Orada benim gibi yaklaşık yetmiş seksen öğrenci daha vardı. Okul mont ve kışlık bot dağıtıyordu. Fizikçi Adil hoca beni yanına çağırdı.

''Kaç numara giyiyorsun'' dedi. 

''Benim botum var hocam'' dedim.

''Gurur yapma kaç giyiyorsan söyle''

'' otuz dokuz, kırk''

''Sen al şunları''

''Hocam bunlar kırk iki numara''

''Buldun bunama be oğlum, giy işte''

''Tamam hocam''

''Şu montu da giy bakalım, doğru sınıfa''

Yağıma üç numara büyük botları ve üzerime iki beden büyük montu şeffaf bir poşetin içinde elime tutuşturup, sınıfa gönderdi. Kapıyı çalıp derse girdim. Yerime oturdum.

Gururum her seferinde biraz daha kırılıyordu. Neden ben diye isyan edecek oluyordum ama susuyordum.  ''Allah var ve herkes yaşattığını bir gün yaşayacaktı''

Tenefüste başıma toplandılar. 

''Ne markaymış bu botlar ezik?''

''Montun da tam sana geleceğin gibi siyah''

Zoruma gidiyordu tüm bu yaptıkları ama bilirsiniz bazen çaresizsinizdir. Yanınızda kimse durmaz. Öğretmeler bile zenginin yanında durur. Onlar bile ezer sizi. Tek bir hocamın bile kötü olmasını kaldıramıyordum. Fakirlerin okumaya hakkı yok muydu yani. 

''Çıkışta bir yere kaybolma basketbol oynayacağız''

''Ben bilmiyorum ki Mustafa. Hem işim var benim.''

''Ya bizimle kalırsın ya da bir daha aramıza giremezsin.''

''Tamam oynarız''

Son dersin ardından bahçede toplandık ve basket oynamaya başladık. Ben ilk defa oynuyordum. Onlar gibi beceremiyordum. Attığım toplar potaya yaklaşmıyordu bile çünkü bileklerim çok güçsüzdü. Topu hızlı hızlı sektirip koşmaya başladığım sırada, Caner tüm gücüyle bana öyle bir omuz attı ki  yere kapaklandım. Bilerek yapmıştı. Üzerine yürüdüm.

''Ne oldu lan ezik, beni mi döveceksin?''

''Neden yaptın, bak pantolonum yırtıldı.''

Caner ''Defol git başımdan'' dediği sırada,  soğuktan kızarmış kulağımın üzerine bir tokat indi. Arkamdaki müdür yardımcısı Hasan hocaydı.

''Eşek herif seni, okul sana üstünü başını yırtasın diye mi veriyor bunları''

''Hocam ben bir şey yapmadım''

''Caner oğlum hadi servisleriniz kalkacak, çıkış kapısını oraya geçin''

Hoca beni dinlememişti bile. Görmezden gelmişti. Soğuktan zonklayan kulağım şimdi de yediğim tokatın acısıyla yanıyordu. Sıcak yanağımdan birkaç damla yaş süzüldü. Avuçlarım çizilmişti. ''Aptallığına doyma Eray'' dedim. Her seferinde arkadaş olacağız zannederken yine tek başıma kalıyordum. Şimdi ne yapacaktım. Pantolon mu isteyecektim bir de babamdan. Zonklayan kulağımı bile unutturmuştu bu düşünce. Refik abi beklerdi. Gitmeliydim. 

Yağmur başlamıştı ve tek dileğim bu yağmurun dünyadaki tüm kötülükleri temizlemesiydi. 

Okuldan verilen botu ve montu çöp kutusuna attım. Babamın onuru zedelenmesin diye... Çünkü benim babam bunu hak etmemişti ve onları eve götüremezdim.

O gece defterime bir not yazdım.

''Güvenme çünkü başına gelen her şey güveninden geldi.''

''Sus Eray sus. Sen onlar gibi olamazsın. Senin değerlerin bir mont ve bottan ibaret olamaz. Sus Eray sus, sen insansın ama buluttan... Onlarsa bulutlara bakmaya bile cesaretsiz, sırf kendilerinden yüksek diye...''

^^ Yorumların hepsini okuyorum, arkadaşlığınız için çok teşekkür ederim ^^

Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin