On Yedinci Bölüm

27K 3K 2K
                                    


Her geçen gün günlüklerim biraz daha kabarıyordu ve hayatımdaki tüm olumsuzluklara rağmen güzel şeylerde oluyordu. 

''Evet çocuklar şimdi biraz geleceğe dair hayalleriniz hakkında konuşalım. Aramızda hayali olmayan biri var mı?''

O an yine düşüncelere kapılmıştım. Benim bir hayalim yoktu. Uzun vadeli şeyler düşünemiyordum. Derslerim iyiydi ve puanıma göre bir bölüm seçecektim. Hiçbir meslek dalı düşünmemiştim. 

'' Eray Aydan, sen ne olmak istersin mesela?''

''Hocam şey... Benim bir hayalim yok gelecekle ilgili.''

''Nasıl hayalin olmaz, okuduğum en iyi kompozisyonları yazan bir çocuğun mu hayali yok şimdi?''

''Hocam aslında bir hayalim var ama herkes için basit bir şey olabilir bu.''

''Basit bile olsa senin hayalin... Neymiş bakalım?''

''Ben ailem için bir şeyler yapmak istiyorum. Onlara bir ev almak isterim, bunun içinde çok çalışacağım.''

''Siz yaşlarda çocukların böyle hayalleri olması çok güzel. Ailenizin değerini bilin çocuklar çünkü onlar sizin için ellerinden geleni yapıyorlar ve hiçbir şey yapmasalar dahi sizin aileniz onlar. Ama başka hayallerinde olmalı Eray. Mesela öykü yarışmalarına katılabilirsin, senin çok iyi bir yazar olabileceğine inancım tam. Harika gözlemlerin ve bunları yazıya aktarışların var. Bu konu üzerine yoğunlaşmalısın.''

''Çok teşekkür ederim hocam''

Birkaç kişinin daha hayalini sorduktan sonra Uğur hoca Mustafa'ya sordu bu soruyu...

''Mustafa Hakalan senin hayalin nedir?''

''Babamın şirketlerinden birinin başına geçeceğim hocam ama bizim ailemizde hayale yer yoktur. Babam: ''Hayaller küçük insanların avuntusudur, büyük insanların ise yaşadıklarıdır.'' der. Benim ne olacağım belli yani...''

Mustafa adeta kibrinde boğuluyordu ama asıl suçlunun kim olduğunu çok daha iyi anlamıştım. O sırada zil çaldı ve benim için o saçma dakikalar başladı.

''Demek annene babana kulübe alacaksın ezik prens.''

''Mustafa kes artık şunu''

''Kesmezsem ne yaparsın ezikcan''

''Yapma işte, ne zevk alıyorsun ki, senin olduğun yerden bile geçmiyorum. Arkadaşlarınla konuşmuyorum. Her gün sınıfta nöbetçi öğrenci beni yapıyorsunuz sesim çıkmıyor. Çöpü döküyorum, tahtayı siliyorum daha ne yapayım. Benimle uğraşma''

''Yapacaksın tabii ezik. Ben mi sileceğim tahtayı? Caner mi yoksa İsmail mi ya da Ayşegül mü? Biz mi sileceğiz. Sen sileceksin. Çöpü de sen dökeceksin. Senden çok iyi bir yazar olurmuş bak. İsmin de çok güzel tam yazar ismi Eray Aydan hahahah.''

Caner de fırsatı bulunca dalga geçmeye başlamıştı. 

''Türkiye'nin önde gelen yazarlarından Eray Aydan'ın imzası tam sekiz saat sürdü puhahahah''

''Ben yazar olmak istemiyorum ki.'' 

''Olamazsın zaten ezik, liseden sonra gel de bizim şirkette iş verelim sana ama bu tiple olmaz. İlk üç ay maaş yok üzerine başına aldıklarımızla ancak insan içine çıkarsın.''

Alay ediyorlardı her fırsatta. Dayanıyordum çünkü dayanmak zorundaydım. Suçlu onlar değildi. Suçlu onları yetiştiren aileleriydi. Ben her zaman ki gibi günlüğümü yazmaya ve hayata olan bağlılığımı artırmaya gayret ediyordum.

Son sayfası gelmişti günlüğümün, artık yeni bir günlük alma vakti gelmişti. Günün cümlesini yazıp günlüğümü, babama da dedemden kalmış olan eski tahta bavulun içine koydum.

''Bu dünyada küçük ya da büyük insan yoktur. İnsan ya da insan sıfatına bürünenler vardır.''


^^ Yorumların hepsini okuyorum, arkadaşlığınız için çok teşekkür ederim ^^

Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin