Otuz Dördüncü Bölüm

23.8K 2.8K 1.1K
                                    


Bağıran Demir'di. Sınıfımıza bu sene katılan sessiz ve sakin çocuk... Tam anlamıyla iki sene önceki halimdi tek bir farkla o benden  cesurdu. Ben onun gibi olamamıştım.

''Sen kim oluyorsun lan böcek'' dedi Mustafa.

Soğuk kanlı bir şekilde cevapladı Demir:

''Adım Demir ve sen bunu biliyorsun.''

''Benim için bir böceksin sen.''

''Sen de benim için bir ayısın o zaman'' demesiyle birlikte;

Mustafa iri vücuduyla üzerine atladı Demir'in. Ben olup biteni anlayana kadar herkes çocuğun üzerine çullanmıştı. Bütün sınıf birbine girmişti. Hepsi bir olup çocuğu parçalayacaklardı neredeyse... Onları ayırmaya gücüm yetmiyordu. Karahan da sınıfa gelince, Demir'i ellerinden aldık. Üstü başı paramparçaydı. Ders Adil hocanındı ve o da tam kavga biter bitmez gelmişti... Demir'i yakasından tutup,

''Ulan daha dün bir bugün iki, bu neyin kavgası bu ne hâl'' diyerek tıplı bana yaptığı gibi Demir'i de yakasından tutup çöp kutusunun oraya doğru itti. 

''Kimle kavga ettin lan?''

''Kimseyle hocam.''

''Bu ne hâl o zaman?''

''Bütün sınıf üzerime çullandılar hocam.''

''Demek hepsi üzerine çullandı.''

''Hayır hocam, Eray ile Karahan bir şey yapmadı onlar kurtardı beni.''

''Anlaşıldı tüm pislikler birbirini bulduk demek.''

Karahan söze karıştı.

''Ne yapsaydık hocam? Biz de mi Demir'in üzerine çullansaydık?''

''Çıkın ulan siz de tahtaya.''

Karahan, Demir ve ben tahtaya çıkmıştık. Demir, Adil hoca'ya:

''Hocam Mustafa ile kavga ettim ben, arkadaşların suçu yok. Onu da tahtaya çıkarın.''

''Sen bana işimi mi öğreteceksin ulan'' deyip önce Demir'e sonra Karahan'a ve bana birer tokat attı ardından bu sefer benden başlayarak diğer yanaklarımıza da tokat atmaya başladı. Adil hoca artık gözümde tam bir pisliğe dönüşmüştü. İlk defa bir insan midemi bulandırıyordu. 

İnin ulan idareye, savunmanızı yazın göreüşeceğim hepinizle...

İdareye indiğimizde Hasan hoca, 

''Karahan ne oldu evladım?'' dedi.

''Bir şey yok hocam. Demir ile Mustafa kavga etmiş. Adil hoca bizleri de savunma yazmamız için yanınıza gönderdi.''

''Olur mu oğlum öyle şey ne savunması. Siz çıkın sınıfa Eray ile... Demir sen yaz hemen savunmanı.''

''Hocam Demir savunma yazacaksa Mustafa da yazsın.''

''Karahan sen bu kadarına karışma.''

''Hocam az önce biz saçmsasapan bir şeyden dolayı yukarıda tokat yedik. Mustafa da buraya gelecek yoksa velilerimiz toplansın.''

''Evladım babanı rahatsız etmeyelim şimdi. Mustafa'yı ben uyarırım.''

''Demir savunma yazmayacak hocam.''

''Peki bu seferlik öyle yapalım. Hadi çıkın sınıfınıza...''


Bu konuşmalar bittiği sırada Adil hoca geldi. 

''Hocam bu itlerin savunmasını alalım. Düzeni bozuyorlar.''

''Bozmamışlardır hocam.''

''Hocam ben biraz patakladım. Uzaklaştırma verelim.''

''Adil hoca biz biraz konuşalım. Çocuklar sınıfa çıksın.''

Üçümüz sınıfa çıktık. Sınıfa girdiğimizde;

''Ulan tombiş seni raptiyelerin üzerine oturtmazsam benim de adım Karahan değil.''

''Seninle işim yok benim ama o Demir görecek.''

''Sen akıllanmazsın ama ben seni adam edeceğim.''

''Görüşürüz.''


Adil hoca sınıfa çıkıp Karahan'dan özür diledi.

''Karahan evladım bir an boş bulundum senin olayla ilgin yokmuş.''

''Eray ile Demir'in de ilgisi yoktu hocam. Onlardan da özür dilemelisiniz.''

''Kusura bakmayın çocuklar... Velilerimizi bu tatsız olaydan haberdar etmeyelim. şimdi dersimize dönelim...''

İnsanlar bir anda yüz seksen derece dönebiliyorlardı. Adil hoca'dan da kurtulmuştuk. Biz artık üç kişi olmuştuk. Karahan, Demir ve ben. Üçümüz bir olacaktık. Yalnızlığım artıyordu ancak aynı zamanda kalabalıklaşıyorduk. Üç kişilik bir arkadaş grubunuz varsa üç kişilik de dertleriniz oluyordu. 

Demir'in hikâyesi hayatımıza yeni bir soluk katmaya başlamıştı. 


^^ Yorumların hepsini okuyorum, arkadaşlığınız için çok teşekkür ederim ^^

Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin