Yirmi İkinci Bölüm

26.7K 2.9K 1.4K
                                    


Üç gün boyunca Karahan'la birlikte vakit geçirdik. Bu uzaklaştırmadan ailelerimize  bahsetmedik. Ben Refik abinin yanında üç gün boyunca çalıştım ve ona yapılan bu haksızlığı anlattım. Karahan'da benimle birlikte çalıştı. Çok iyi arkadaş olmuştuk. Karahan özü sözü bir, dili keskin ve lafını esirgemeyen bir insandı. Bu onun için bir eğitilmişlikti. Babası ''Hiçbir zaman doğru bildiğin şeyden çekinme'' demiş ve ona güç vermiş. O da tüm bildiklerini bana öğretiyordu. Ben de ona sabretmeyi öğretiyordum. Evet dünyadaki en zor şey buydu.

''Eray ben senin gibi olamam ki, sabredemem!''

''Neden sabredemiyorsun ki, her şey gelip geçiyor sonuçta.''

''Belki öyle ama ben o Adil hoca ile Müdür yardımcısı Hasan'ın yaptıklarını görmezden gelemem.''

''Görmezden gelemezsen hep onların istediğini yapmış olursun ve bu okuldan atılırız. Tamam sana bir şey olmaz ama bana çok şey olur. Okuyamazsam arkamda durabilecek bir ailem yok. Sen bana göre rahatsın ama ben değilim işte.''

''Seni de anlıyorum ama korkma, ikimiz bir olursak her şeyin üstesinden geliriz. Bu pazartesiden itibaren daha dikkatli olacağım.''

''Sadece sabretmen gerekiyor. Gerisi kolay Karahan. Her şey bir şekilde düzelecek.''

''Tamam Eray bir daha seni zor durumda bırakmayacağım, söz veriyorum.

''Anlaştık o zaman.''


Pazartesi günü okulda yönetmeliğin gerektirdiği tüm kurallara uygun bir şekilde hazır bulunduk. Resmen örnek öğrenci olmuştuk. Kusur bulunabilecek bir yanımız yoktu. Sınıflara girerken Hasan hoca:

''Senin ayakkabının niye boyasız!!'' diyerek kızdı bana. 

''Hocam boyasız değil, oradaki deri kalktığı için boyasam bile siyah durmuyor'' dedim.

''Böyle öğrencilik olmaz. Pırıl pırıl olacaksın.''

''Tamam hocam bugün evde boyarım.''

''Çık sıradangeç kenara.''

Bütün okul sınıflara girmişti bense bahçede okul hizmetlisinden aldığım boya ile ayakkabımı boyuyordum. Hemen boyayıp sınıfıma geçtim. 

''Eray Aydan yoklamayı aldım, yok yazıldın. İstersen geç kağıdı al gel müdür yardımcısından'' 

''Hocam ben geç kalmadım, ayakkabım kirli bulunduğu için Hasan hoca boyamamı söyledi, boyayıp geldim.''

''Tamam geç yerine...''

O sırada Mustafa yine sataştı...

''İki senedir aynı ayakkabıyı giyiyor ezik, gömleği pantolonu da aynı'' dedi.

Karahan da: ''Senin gibi her gün beş kilo almıyor tabii ki aynı gömleği giyecek tombik'' dedi.

Mustafa kızardı ve sustu. İlk defa Mustafa'yı böyle görmüştüm. Bütün sınıfta gülünce iyice çıldırdı. Kesin başıma bir iş açacaktı. Bunun altında kalmazdı. Karahan çenesini tutmuyordu. Tutmayacaktı da...

Artık Hasan hocanın itice gözüne batıyorduk. Ne zaman bizi yanyana görse, 

''Çete mi oldunuz siz, millete sataşıyorsunuz?''

''Kimseye sataşmadık biz hocam.''

''Sus cevap verme, Eray da senin gibiydi bak şimdi sesi kesildi. Senin de sesini kesmesini bilirim ben.''

''Mustafa'nın sesini keserseniz ben kendiliğimden susarım hocam.''

''Ulan it sen neye güveniyorsun da, benimle böyle konuşuyorsun. Mustafa beyle ne alıp veremediğin var?''

''Mustafa bey mi?

''Mustafa da sizin gibi öğrenci burada ama ona sataşırsanız hakkınızd gerekli işlemleri başlatırım.''

''Hocam yalnız Eray hiç konuşmuyor. Bir işlem başlatacaksanız benim hakkımda başlatın.''

''Senin yanında olduğu sürece onun da gözünün yaşına bakmayacağım. Şimdi kaybolun.''

Hasan hoca duracak gibi değildi. Mustafa'ya olan bu köleliğini ise hiç anlayamıyordum. Okul çıkışında Karahan evine gitti bense Refik abinin yanına çalışmaya gittim. Bir kutu ve müşteri adresi verip,

''Eray bunu götür oğlum'' dedi.

Ben de yola çıkıp ürünü teslim etmeye gittim. Dönüş yolunda hava kararmıştı. Parktan yukarı doğru çıkarken. Sırtımdan biri çantayla vurdu ve üzerime çullandılar. 

''İkinizin de sonu böyle olacak. Sana bu okulda rahat yok ezikcan!!''

Bu Mustafa'nın sesiydi. Karahan'a bir şey yapamayınca tüm hınçlarını benden almışlardı. Kemiklerimi kırmadıkları kalmıştı sanki üzerimden kamyon geçmişti. Eve vardığımda annem halimi görünce şaşkına dönmüştü. 

''Bu ne hâl Eray, ne oldu oğlum?''

''Okuldan dönerken birkaç serseri yolumu kesip para istediler, vermeyince de üzerime saldırdılar.''

''Elleri kırılsın onların İnşallah'' dedi annem. Çok üzülmüştü.

Annem yırtılan gömleğimi dikti ve pantolonuma yama yaptı. Ayakkabılarımı da babam boyadı. Elimi kaldıracak halim yoktu. Ertesi gün okula gittiğimde müdür yardımcısı Hasan hoca, kolu alçıda olan Mustafa'nın yanındaydı.

''Kaç gün izin istersin evladım.'' 

''Fark etmez hocam yazın bir şeyler.''

''Şöyle yapalım, sen kendini iyi hissettiğin zaman gelirsin. Gelmediğin günler devamsızlık olarak kayda geçmez.''

''Olur hocam öyle yapalım.''

Okul kapısında, ''Günaydın hocam'' deyip yoluma devam ettim.

''Arkadaşının eli alçıda, bir geçmiş olsun desene saygısız herif'' dedi. 

''Geçmiş olsun hocam görmedim.''

''Geçecek ezikcan, merak etme. Senin de ağzın yüzün dağılmış sana da geçmiş olsun.''

''Boşver oğlum sen onu, Mustafacığım okula gelmene gerek yok evladım, bir telefon açın ben işlemleri hallederim. Babanız beyefendiye hürmetler... Sen de geç sınıfına Eray kalabalık yapma burada.''

Sınıfa geçtiğimde Mustafa'nın evlerindeki merdivenden yuvarlandığını ve kolunun kırıldığını öğrendim. Annemin duasının bu kadar çabuk kabul olması, onun canının benimkinden çok yandığının kanıtıydı. 

Güne bir not bıraktım.

''Kötülük dünyaya yayılmış olsa da, iyilik illa ki kendine bir yer buluyordu.''

^^ Yorumların hepsini okuyorum, arkadaşlığınız için çok teşekkür ederim ^^

Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin