Altmışıncı Bölüm

20.9K 2.2K 1.2K
                                    


Sokağın başına geldiğimde ambulans sesinin iyice yükseldiğini işittim. Kulaklığımı attım kulağımdan... Sedye bizim evimizin o dar girişinden çıkıyordu ve üzerinde babam vardı. 

''Ne oldu baba ne oldu sana?''

''İyiyim oğlum korkma...''

''Baba kim yaptı?''

''Ev sahibi ile tartıştık aniden oldu Eray ben de anlayamadım. Küçük bir yara... Endişelenme.''

''Nasıl olur ya, anlamıyorum ki nasıl olur... Off baba off''


Babam ev sahibinin oğluyla münakaşa etmişti oysa babam öyle bir adam değildi. Nereden çıkmıştı şimdi bu... Neyse ki hayati bir tehlikesi yoktu ama bacağındaki kaslar kesildiğinde yürürken zorluk çekebilir dedi doktoru...

O gün her şey ile Seyhan bey ilgilendi. Tüm hastane masraflarını da o ödedi yine ona borçlanmıştık. Ev sahibinin oğlu bulunamıyordu, babamı bıçaklayıp kaçmıştı. Sinirden hastanenin koridorunda ağlıyordum, o sırada hastanenin bahçesine çıkardı beni Seyhan Bey.. Bir kamyon vardı bahçede Merdoğlu gruba ait bir lojistik kamyonu. Seyhan Bey adamlarından birini çağırıp ''açın kasayı'' dedi.

''Gel Eray biz şöyle geçelim.'' 

''Geldim Seyhan Amca''

Kamyonun kasası açıldığında ev sahibinin oğlunu gördüm. Seyhan Bey onu kurbanlık koyun gibi tek bacağından astırmıştı. Gördüğümde kendimi çok kötü hissettim.

''Polis bile bulamıyor siz nasıl yakaladınız Seyhan Bey?''

''Polis önce bana getirdi Eraycığım, istersen cezasını sen ver, sonra da gömsünler bu iti.''

''Yalvarırım Eray abi çocuğum var, ev artık sizin ne kadar isterseniz o kadar oturun. Kemal amcadan da özür dileyeceğim. Yalvarırım affet abi...''

Benden yaklaşık on beş yaş büyük bir adam şimdi bana abi çekiyordu. O gece ilk defa Seyhan beyin gücüne şahit oldum. 

''Eray yaşasın mı oğlum bu it?''

''Suç bunda değil ki Seyhan amca bunun babasında, demek ki yetiştirememiş evladını...''

''Biz de kamyon bitmez Eray, söyleyeyim babasını da paketleyip getirsinler.''

''Yok öyle demek istemedim. Kanuna teslim edelim bunu. Ceza vermek bize düşmez.''

''Öyle tabii öyle ama insanoğlu nasihattan anlamaz. Ben yine de tanışmak isterim bu haddini bilmezle...''

''O nasıl olacak Seyhan amca.''

''Orasını boşver sen evlat, gel biz babanın yanına geçelim...''


Ertesi sabah ev sahibinin oğlunun da bacağın da bıçaklandığını ve polise teslim olduğunu öğrendim. Bunu yapan Seyhan beydi ama neden? Yakalanmıştı işte ceza vermek kanunun işiydi bizim değil ki... Telefona sarılıp Seyhan beyi aradım...

''Seyhan bey, bir şey yapmayacağım demiştiniz?''

''Ne yapmışım Eray?''

''Siz de onu yaralamışsınız.''

''Ben onu yaralamadım Eraycığım. Ben sadece sana söylediğim gibi onunla tanıştım. Bazı dünyalar için böyle tanışmalar gerekir, sen çok takılma böyle şeylere... Şimdi toplantıya giriyorum, konuşuruz.''


Her geçen gün Seyhan bey hakkında yeni bir şeyler öğreniyordum. Artık çok iyi bir olmadığını düşünüyordum ama belki de yapısı böyleydi. Henüz bizlere karşı yaptığı bir kötülüğü de görmemiştim. Onun savaşı kötülere karşıydı. Kötülük yapana asla iyilikle cevap vermiyordu. 

O gün okul çıkışında bir anne oğul gördüm ve aralarındaki konuşmaya uzaktan uzağa şahit oldum.

''Oğlum şimdi spor ayakkabı alamayız, okulun verdiklerini giy biraz, söz alacağım.''

''Anne herkes ayağıma bakıyor onları giyince, lütfen alalım.''

''Oğlum paramız yok, ben istemiyor muyum alayım ama baban öldüğünden beri yetişemiyorum nolur üzme beni...''

''Tamam anne ama o ayakkabıları giymem benim eskilerimi giyerim.''

''Onların giyilecek tarafı mı kaldı be evladım, her yeri yırtık.''

''Anlamıyorsun anne dalga geçiyorlar...''


O an dalıp gitmişim... Mustafa'nın yaptıklarını hatırladım. Ayşegül'ün geçtiği dalgaları, Adil hocanın adaletsizliğini ve Hasan hocanın her fırsatta küfürler ederek beni aşağılayışını... Aklımın içindeki binlerce cümle beni öyle doldurmuştu ki, bir an sesli düşünüp hatta bağıra bağıra...

''Kalkın ayakkabı almaya gidiyoruz'' dedim. 

Aramızdaki mesafeye rağmen duydular sesimi...

''Ablacığım kusura bakma bir an ani bir çıkış yaptım ama kendi okul dönemimi hatırlayınca öyle oldu. Bu genç kardeşime istediği ayakkabıları ben almak isterim.''

''Çok iyisiniz ama bunu kabul edemeyiz.''

''Ben de istemem abi ama teşekkür ederim yine de...''

''Beni kırmayın lütfen'' diyebildim...''

''Siz iş adamı falan mısınız?''

''Yok ben de öğrenciyim ablacığım ama çok şükür kendime yetecek kadar kazanıyorum, bir ayakkabı benden bir şey götürmez. Eğer o ayakkabıyı kabul ederseniz beni çok mutlu etmiş olursunuz. Rahmetli anneme sözüm var.''

''Annenize mi?''

''Evet anneme bir sözüm var ve bu ayakkabıyı almak zorundayım. O bana hep dedi ki; Bir çocuğun üzüldüğünü görüp hiçbir şey yapmazsan beni üzersin Eray.''

''Anneniz için kabul ediyorum bunu...''

''Tamam çok teşekkür ederim sizlere...''


Dünyanın en mutlu bulutuydum. İyilik yapmaktan daha güzel bir şey yoktu bu dünyada... Güzel kardeşime ayakkabılarını verdikten sonra yoluma devam ettim... Kalbimdeki boşluk iyilikle doluyordu ve yanımdan hızla bir araba geçiyordu içinde ilk sevdiğim kadın, dışında yine bir Sezen Aksu şarkısı..

Ah be Seval. 

İnsan sevince unutamıyor 

ama kalbe geçmeyen söz, 

gururu geçip sana da ulaşamıyor. 

Belli ki ben de biraz Sezen gibiyim... 

Acıtmışım canını sevdikçe...



Ah neden korktun! Ah neden korktun!

Bir uyandım ki artık yoktun...

Uzanıp eşsiz hatırandan öptüm...


Meğer nasıl da acı, nasıl da gece

Kanatmışım yaranı sevdikçe...

Meğer nasıl karanlık, ne beyhude

Acıtmışım canını sevdikçe...

^^ Gökkuşağı kalpli okularım burada mı? Yorumlarınızı bekliyorum ^^


Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin