On Üçüncü Bölüm

30.7K 3.2K 2.1K
                                    


Bugün yeni bir yıla girdik. Tarihler 01.01.2005 i gösteriyor.  Bu yıldan tek temennim bir tane de olsa arkadaşımın olması. Babamın tayininden sonra bu şehirde öyle yalnız kaldım ki anlatamam. Ne konuşacak kimsem var ne de derdimi anlatacağım birileri... Refik abi dışında bir arkadaşım yok. Onun da tam olarak beni anlaması mümkün değil. Ben kendi yaşıtlarımla arkadaş olmak istiyorum ancak onların hiçbiri beni istemiyor. 

''İstenmemek'' bu dünyadaki en kötü şeylerden biri olabilir çünkü istenmiyorsanız yapacak bir şeyiniz yoktur. Dönüp söyleyecek bir sözünüz de... Çaresizliğin tam olarak burada başlar çünkü siz bir şeyler istersiniz ama karşınızdakiler sizinle hiçbir şey paylaşmak istemezler. Bne tam da bu durumdayım ve hayatımın en güzel dönemlerini bu saçmalıkları düşünerek tüketiyorum. Zaman geçiyor ama hiçbir şey değişmiyor. 

Yılbaşından bu yana tam üç hafta geçti bu cuma karneleri alacağız. Çok iyi bir karne getirmek zorundayım çünkü benim ailem bunu hak ediyor. 

''Ezik aidatları ödemeyenlerin karnesini vermiyorlarmış.''

''Fakir kağıdı var onun Mustafa abisi, o aidat ödemiyor.''

Hepsi hâlâ aynıydı, değişen hiçbir şey yoktu ama tek dikkatimi çeken hoşlandığım kızdı. O benimle dalga geçmeyi bırakmıştı ama konuşmuyordu da... Kravatım gömleğimin yakasının dibine kadar sıkı bir şekilde bağlanmıştı. Ceketimin önü hep ilikliydi ve eskimiş kemerimi bu şekilde saklıyordum onlardan. Her defasında dalga geçecek bir şey buluyorlardı ve ben artık bezmiştim. 

Perşembe günü aidat parasının yarısını müdür yardımcısı Hasan hocanın yanına götürdüm. 

''Bu ne?''

''Aidat parası hocam.''

''Tamamını neden getirmedin eksik bu.''

''İkinci dönem diğer yarısını giterecektim hocam''

''Herkes tamamını ödedi, sen de al bunu tamamını getir yoksa karne falan alamazsın yarın''

''Hocam şimdi o kadar param yok, bunu alsanız''

''Al paranı çık dışarı, yarın tamamını getirmezsen karne yok''


O gün yaşadığım çaresizlik ne zaman aklıma gelse üzülür. Okul çıkışında Refik abinin yanına gittim ve yarınki haftalığımı bugün verip veremeyeceğini sordum.

''Niye utanarak istiyorsun oğlum, bu senin hakkın tabii ki veririm.''

''Yanlış anlarsın diye korktum abi, bugüne kadar olanı ver istersen cuma gününün parasını verme''

''O ne demek Eray, ben seni abinim gerekirse bütün haftalıklarını peşin öderim, al şunları bakalım''

''Çok iyisin abi, çok teşekkür ederim, iyi ki varsın:''

''Sen de iyi ki varsın melek yüzlü oğlum''

Cebimdeki defterime günün notunu düştüm.

İnsanlar hep vardır ama bazıları her şeye rağmen ''iyi ki'' vardır.  Onlardan olabilmek dileğiyle...

Heyecan uyuyamazdım bu gece yarın karne alacaktım artık param da vardı. Karnemi mutlaka verirdi Hasan hoca. Hem beni neden sevmediğini bile bilmiyordum. Mustafa'ya karşı geldiğim için bana kızgındı ama bir eğitimcinin böyle olmasına da ben kızıyordum. 

Babamın sözleri her anımda imdadıma yetişiyordu.

''Kemiğin kölesi olan bir köpek, paranın kölesi olan bir insandan daha onurludur çünkü biri karnını doyurmak ister diğeri ise kahpeleşmiş ruhunu...''

Ben, küçük ailem ile mutluydum. Kimsenin kölesi değildik ve sadece onurumuz için yaşıyorduk. 

Yarını kazasız belasız atlatmak için ettiğim dualar ile uyudum o gece...

^^ Yorumların hepsini okuyorum, arkadaşlığınız için çok teşekkür ederim ^^

Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin