Otuz Beşinci Bölüm

26.6K 2.9K 1.1K
                                    


Karahan'dan sonra hayatıma bir de Demir katılmıştı. Hayat sizin kendi çizgilerinizi çizip ''Ben bu çemberin içinde yaşayacağım kimse bana dokunmasın'' demek istediğiniz fakat bunu asla başaramadığınız bir yer. Ben de başaramadım. Hayatıma istediğim ya da istemediğim bir çok insan dahil oldu. Size Demir'i anlatayım.

Demir bir seksen boylarında oldukça yakışıklı  ama yakışıklı olduğu kadar da sessiz bir insan. Çekingenliğinden dolayı yalnız belki de bu onun için bir seçim. Karahan da yakışıklı bir adam şimdi bende idare ederim sanırım. Yani son zamanlarda idare etmeye başladım. Okul içerisinde bile bazı kızların beni kestiğini fark edebiliyorum. İki sene önce böyle bir şey yoktu belki de vardı. Ben son birkaç aydır kafamı yerden kaldırabilidim. Kendime güvenimi zaten Karahan sayesinde sağladım. Demir de bu güvenin gelmesindeki önemli bir etken oldu.

Üçümüz çok ilginç bir grup olduk. Karahan ile birbirimize benziyoruz maddi durumlarımız farklı olsa da aile yapılarımız aynı... Ama Demir için aynı şeyi söyleyemem. Demir'İn annesi ve babası yok. Çok küçük yaşlarda kaybetmiş onları. Bu yüzden biraz içine kapanık. Dedesi ve babaannesi ile birlikte yaşıyor ve oldukça varlıklılar. Maddiyatın, aileye sahip olmanın yanında bir hiç olduğunu Demir öğretti bana. 

Aile demişken babam maalesef geceleri eve geç geliyor.  Yılların Kemal Aydan'ı bir hurdalıkta kağıt ve plastik ayırıyor. Peki tüm bu eziyeti neden çekiyor? Sadece benim için! Bu durum beni çok üzse de gerçeği bilmiyormuş gibi yapıyorum. Bu gece çok kötü bir şey yaptım. Okul çıkışında babamın çalıştığı devlet dairesinin kapısında bekledim ve onu takip ettim. Hava karardığı için beni farketmedi. 

Koşar adımlarla yürüyordu. Bir süre sonra epey büyük bir hurdalığa girdi. Kapının dibinden babamı izlemeye başladım.

''Kemal sen çok geç geliyorsun, yevmiyenden keserim bak.''

''İş çıkışında hemen geliyorum böyle anlaşmıştık.''

''Tamam bana laf yetiştirme başla ayıklamaya.''

''Başlıyorum, eldivenler yok burada.''

''Beyimize bak, çalış hadi yahu sıkma canımı benim.''


Beş para etmez o adam babamı azarlıyor ve emirler yağdırıyordu. Olmaz olsun bu dershane dedim. Babamın onurunu zedeleyen hiçbir şey beni mutluluğa götüremezdi. Sürgülü demir kapıdan içeri girdim. Doğru babamın yanına gittim. 

''Hadi baba gidiyoruz.''

''Eray, oğlum.''  

Babam utanmıştı, kızarmış gözlerinden yaşlar düştü.

''Baba gidelim, sen bu işi yapacak adam değilsin.''

''Oğlum sen geç eve, ben de geleceğim anneni yalnız bırakma.''

''Olmaz baba. Beraber gidelim.''


O sırada hurdalığın sahibi geldi yanımıza.

''Oyalanma kardeşim bir sürü çuval var ayıklanacak, para sayıyoruz sana. bu kim?''

''Oğlum.''

''O da başlasın yarım yevmiye de ona veririm.''

''O çalışamaz.''

''İncilerimi dökülür çalışsın işte, iş çok.''

Babamı kolundan tutup çektim.

''Hadi gidiyoruz.'' 

''Dur oğlum üstümü alayım.''

Biz kapıdan çıkarken adam arkamızdan bağırıyordu.

''Bir daha buralara açlıktan ölsen de gelme sana iş yok.''


Duymadık. Babanız, size bakarken hiç utandı mı? Benim babam utandı. Utanması gereken hiçbir şey yapmamışken hem de... 

''Şimdi ne yapacağız be oğlum.''

''Allah büyük be babacığım. Allah büyük..''


Eve gittiğimizde annemin yüzü gülmüştü. Mutlu olmuştu. Günler sonra aynı sofrada buluşmuştuk. Sıcak çorbalarımızı içerken, varlıklarına bir kez daha şükrettim...

Günlüğüme  günün notunu düşüp uyudum:

''Mutlu bir aileniz varsa başka hiçbir şeye ihtiyacınız yoktur.''



^^ Yorumların hepsini okuyorum, arkadaşlığınız için çok teşekkür ederim ^^

Gökkuşağına Aşık Aptal Bir Bulut #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin