İstanbul - 2016
Üzerine hızla rastgele bir tişört geçirirken bir yandan da kendine arşivindeki en edepsiz küfürleri savurmakla meşguldü. Gözleri ise ona ihanet edercesine duvarda ki saate kayıp duruyordu. Ne diye bakıyorsa! Geç kalmıştı işe, farkındaydı ama gözünün ona ihanet edip her saniye saate bakmasına da gerek yoktu.
İki katlı ahşap evlerinin merdivenlerinden uçarcasına indiğinde son anda annesine çarpmaktan kurtuldu.
"Oğlum yavaş..."
"Geç kaldım Elif Sultan! Beni niye uyandırmadın?"
"Bende uyanamadım oğlum... Gel kahvaltı yapalım."
"Anne geç kaldım geç! Hadi akşama görüşürüz fıstığım," diyerek annesinin yanağından, onu bir genç kız gibi kıkırdatan makas alarak evden çıktı. Taksisine çapkın bir gülüş atarak kaportasına vurdu.
"Günaydın yavrum," diyerek arabasına atladı. Her insanın bir tutkusu vardı, Selim'in tutkusu da arabasıydı. Aslında arabalardı fakat gücü şu an sadece bu arabaya yetiyordu. Tabii, bu arabanın daha ödenmemiş borçlarını düşündüğünde biraz nefesi daralır gibi oluyordu ama Allahtan ümit kesilmeyen diyenlerdendi o.
Selim hıza âşık bir adamdı. En ufak bahanede hız yapıyordu. Bugün ki bahanesi de işe geç kalmasıydı. Altında ki araba istediği hızı yapmasına pek izin vermese de sınırları zorluyordu. Ne de olsa sınırları zorlamak onun işiydi!
Taksi durağının önüne arabayı park ederek hızla içeri girdi. Taksi durağının sahibi Rasim babası onu öfkeli gözlerle süzüyordu.
"Dinliyorum Selim."
"Uyanamadım baba."
Adamın şüpheci bakışları üzerine inandırıcı olmaya çalıştığı bir ses tonuyla "Dün gece biraz rahatsızdım da..." diye bir yalan savurdu. Rasim babasına hatunla geziyordum, eve geç kaldım, bundan dolayı da uyanamadım diyemezdi ya.
"Bu hastalıkların arttı gibi... Bir doktora görün evladım."
"Tabii, baba..." diyerek çay ocağına doğru ilerledi. Bu adama aslında yalan söylemek istemiyordu. Çocukluğundan beri ona babalık yapmıştı. Her sıkıntısında yanında olmuştu... Ama gerçekleri de söyleyemezdi, zira şefkatli bir kalbe sahip olan bu yaşlı kurt felaket bir öfkeye de sahipti.
Çayını alarak sandalyelerden birine oturdu. Karnı fena açtı ama acele ettiği için yiyecek bir şey almamıştı ki Rasim babasının sesi ile ona doğru döndü.
"Oğul," diyen Rasim oturduğu yerden kalkarak masasının üzerinde ki küçük poşeti Selim'in önünde ki masaya bıraktıktan sonra elini, omuzuna koydu. Nasihat vermek istercesine şefkat dolu gözlerle baktı. "Gençsin... Kanın deli akıyor... Ama sakın evladım hiçbir kızın günahına girme... Yoksa seni kendi ellerimle öldürürüm. Şimdi kahvaltını yap."
Selim bir an ne diyeceğini bilemez bir halde baba dediği adama baktı. Elleri öpülesi bu adamın nasihatleri onun için çok önemliydi. Diyecek bir şey bulamadığı için başını sallamakla yetinerek simit ve çaydan oluşan kahvaltısını yaptı.
❉ ❉ ❉
Rasim Baba'nın verdiği adrese doğru ilerlerken bir yandan da açılmaya çalışıyordu. Bir türlü üzerinden atamıyordu sersemliğini bugün. Dün gece Nur onu ruhen fazlasıyla daraltmıştı. Nur iyi kızdı, güzeldi de hani... Fakat eksik olan bir şeyler vardı, ne olduğunu bilmiyordu ama hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selim
General Fiction''Taksi şoförlüğünden, şirket CEO'luğuna uzanan bir hayat...'' - Selim babasını çok küçük yaşta kaybettiğini sanıyordu... Bir gün evine gelen takım elbiseli iki adam sayesinde öldüğünü sandığı babasının iki gün öncesine kadar yaşadığını öğrendi. Dah...