Sabaha kadar ağlamaktan doğru düzgün bir saat bile uyuyamamıştı. Kendini ilk defa bu kadar çaresiz ve güçsüz hissediyordu. Yorulmuştu artık bir şeyler için savaşmaktan, birilerine bir şeyleri ispat etmekten. Elinden gelen buydu. Yapmadığı bir şey için onu yargılayan bir adama daha fazla kendini anlatamaz, gerçeği ispat etmeye uğraşamazdı.
Saatlerdir tek yaptığı yatağında uzanmak ve ağlamaktı. Neşe için fazlasıyla yabancı olan alışkanlıklardı bunlar. O genelde canını sıkanı direk hayatından çıkararak kesin çözüme ulaşırdı fakat bu sefer hiçbir şey onun elinde değildi. Selim ile evlenerek her şeyi kabul etmişti. Şimdide onun hiç düşünmeden söyleyeceklerini yapacağını biliyordu. Aslında umurunda da değildi. İnsanların onun hakkında ne düşündüğünü hiçbir zaman umursamamıştı ama babasının ne düşüneceği umurundaydı. Babasını zor durumda bırakmak istemiyordu ve onun zor durumda kalacak olma ihtimali bile içinin sıkıntıyla kaplanmasına neden oluyordu.
Odanın kapısının açılma sesi ile yüzünü oraya dönmeye gerek bile duymadı. Sabahın altısında bu odaya sadece Selim girebilirdi. Onun giyinme odasına doğru ilerlediğini görse de sesini çıkarmayarak uzanmaya devam etti. Bir suçu yoktu ve buna göre davranacaktı.
Aradan on dakika geçmemişti ki Selim tam yatağın karşısında durdu. Onu görmezden gelmeye çalıştı fakat bir türlü gözlerini ondan çekemiyordu. Daha dün sabaha kadar her şey o kadar güzelken nasıl bir anda böyle berbat bir hal aldığını anlayamıyordu. Yıllardır korktuğu evliliğin aslında korkmadığı gibi Selim'in de düşündüğü gibi değil daha naif ve düşünceli bir adam olduğunu düşünmeye başladığı anda her şey kötü bir kâbusa çevirmişti kendini.
"Dün gece söylediklerimi umarım ciddiye alırsın."
Cevap vermedi. Ne diyecekti ki? Kendini mi savunacaktı bir şey yapmadığına dair? Ya da suçsuz olduğunu mu söyleyecekti? Hiçbirini yapmayacaktı. Daha önce bu imasıyla birkaç kez de yüzleşmişti ve net bir şekilde ona açıklamıştı. Şimdi ona yapacak bir şey kalmamıştı.
"Suçlu olduğun halde kendinden hiç ödün vermeyeceksin değil mi?"
Onu duymazdan gelmek her saniye biraz daha zorlaşıyordu Neşe için. Bu yüzden yataktan kalkarak banyoya doğru yönelmişti ki Selim'in burnunun dibinde durması ile olduğu yerde durmak zorunda kaldı.
"Cevap ver bana!"
Selim'in öfkesi hem canını yakıyor hem de onu güldürüyordu. Neyin hesabını soruyordu ki daha? Kendi kendine ölçüp biçmiş ve kararını vermişti.
"Çekil."
"Neşe..." dedi Selim ve bir eliyle çenesini sıkarak yüzünü yüzüne doğru yaklaştırdı. Neşe'nin canını çenesini tutan elin verdiği acı değil de kocasının gözlerinde gördüğü nefret yakmıştı. "Hiç mi utanmadın?"
Başlamışlardı yine en başa. Çenesini onun elinden kurtardı. Mavi gözleri hüzün bulutları tarafından esir alınmıştı. Gözünden akmak için hâlihazırda bekleyen gözyaşlarını durdurabilmek her geçen saniye biraz daha zorlaşıyordu.
"Ben sana hiçbir şey söylemeyeceğim. Zamanında çok açıkladım... Şimdi neye inanmak istiyorsan ona inanabilirsin."
Selim'in dudaklarının alayla kıvrılmasına görmek midesinin bulanmasına neden oldu. Sözlerinin onun üzerindeki tesiri sadece bu alaycı tepkiden ötesi değildi.
"O yüzden mi hala gitmedin buradasın?"
"Ne?"
"Sen haklı olduğun bir konuda asla geri adım atmazsın! Bunda da kendini haklı görüyor olsaydın şimdiye bu evi çoktan terk etmiş olman gerekirdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selim
Fiksi Umum''Taksi şoförlüğünden, şirket CEO'luğuna uzanan bir hayat...'' - Selim babasını çok küçük yaşta kaybettiğini sanıyordu... Bir gün evine gelen takım elbiseli iki adam sayesinde öldüğünü sandığı babasının iki gün öncesine kadar yaşadığını öğrendi. Dah...