Eğer mutluluk denilen şey şu son bir aydır yaşadığı şeyse bir daha onu bırakmaya hiç niyeti yoktu. Mutluydu. Hiç olmadığı kadar iyi hissediyordu kendini. Ve hiç olmadığı kadar güçlü... Çünkü arkasında onu seven bir kadın olduğunun bilincindeydi artık. Bunu bilmek ise ona hazların en büyüğünü yaşatırken, dünyadaki en büyük hediyeydi.
Onu seven bir kadın yanında annesiyle de arasını düzeltmiş olmanın verdiği huzur ise bambaşkaydı. Artık geçmişin kirli anılarına takılıp kalmayacaktı. Babasının onu neden bırakıp gittiğini bilmiyordu. Merak ediyordu. Deli gibi... Önemli bir sebep arıyor sonra ise bu aptallığı için kendine kızıyordu. Ne olursa olsun bir babanın evladını bırakmasını gerektirecek kadar önemli bir sebep olamayacağını kendine hatırlatıyordu. Zira kendi çocuğu olsa onu bırakmaktansa canını vermeye razı olurdu.
İlk başlarda Neşe'nin bu durumla ilgili bir şeyler bilebileceğini düşünmüştü ama onun değil bu konuyla ilgili bilgisi, Selim'in ve annesinin varlığından bile haberdar olmadığını görmüştü. Daha fazla sorgulamayacaktı. Yaşamına bakacaktı. Belki yaptığı alçaklıktı ama babasının yaptığı yanında bir önemi yoktu. Hem ölmeden önce babalık yapma arzusu ağır basmış olmalıydı ki böyle bir zenginliği ona bırakmıştı.
"Selim Bey..." diyen Sami'nin sesiyle bakışlarını ona yönlendirdi. Karşısındaki adam bunu bir cevap ve aynı zamanda izin olarak nitelendirerek konuşmasına devam etti. "Efendim çayınız soğudu yenisini isteyelim mi?"
Sadece başıyla onaylamakla yetindi. Bugün şirkette çok bunalmıştı. Birkaç toplantıdan sonra ise öğlen yemeği yemek için Sami ile bu restorana gelmişti. Gerçi şu an yanında Sami değil de karısı olsaydı, her şey daha farklı olabilirdi.
"Neşe Hanım nasıl efendim?"
"İyi..." demekle yetindi. Karısı hakkında ki bu evli olan yardımcısı da olsa hiç kimseyle konuşmak istemiyordu.
"Neşe Hanım beni pek sevmese de ben her zaman onu kendime örnek almıştım. Çok başarılıydı işinde."
"Yani?" dedi Selim hafif bir alayla. "Seni işten çıkarıp karımı mı almalıyım? Bunu mu söylüyorsun?"
Karşısında ki adamın bir anda teninin renginin atması ile gülmemek için kendini frenlemek zorunda kaldı. Biraz şapsaldı ama seviyordu bu adamı.
"Hayır, efendim sadece ne kadar harika bir eşiniz olduğunu söylemek istedim."
Harika bir eşi olduğunun kesinlikle farkındaydı. Onun ne kadar eşsiz biri olduğunun da... Ve başkalarının bunun farkında olması hoşuna gitmiyordu.
"Kalkalım mı Selim Bey?" diye soran Sami'nin sesinde ki endişeyi anında anlayarak kaşlarını çatarak ona baktı.
"Neden?"
"Efendim..." diyen adamın yüzü renkten renge giriyordu. Selim en sonunda sabrının sonuna gelerek "Söyle hemen," diye emretti.
"Mehmet Atay ve Ömer Atay geldiler."
İlk başlarda bu isimler ona tanıdık gelmese de çok geçmeden hafızası ona bu isimleri ve kim olduklarını acı bir şekilde hatırlatmıştı. Derin bir nefes alarak "Kalkmamızı gerektirecek bir şey yok," dedi karalı bir ses tonuyla.
"Ömer Bey biraz tehlikeli bir adamdır..."
"Yani?"
"Gelip keyfinizi kaçırabilir."
"Bizde onunkini kaçırırız, sıkıntı yok."
Ömer denilen adamı daha önce bir davette görmüştü. Pek sıkıntılı bir tipe benzemiyordu. Zaten onunla da bir derdi yoktu. Asıl derdi ağabeyi olan Mehmet ileydi. Neşe'nin eski nişanlısı olması o adama karşı büyük bir nefret hissetmesine neden oluyordu. Neşe ona Mehmet'i anlattığında ne araştırmış ne de merak etmişti. Aksine olabildiğince o adamla ilgili hiçbir şey bilmek istememişti. Şimdi ise aynı mekânda olmak bakışlarının o adama kaymasına neden oluyordu. Kendine engel olmak istese de merakına yenik düştü. Sevdiği kadının, karısının daha önce nasıl bir adamla olduğunu merak ederken deli gibi de kıskanıyordu.
Bakışları önce Ömer'i buldu. Ömer ile göz göze geldiğinde Ömer ona bir baş selamı verdi. O an Ömer'in karşısında oturan Mehmet'in de dikkati Selim'e kaymıştı. Selim ve Mehmet çok kısa bir an birbirlerine baktılar. O kadar kısa bir andı ki... Yine de Selim'in kıskanmasına yetmişti. Yakışıklı bir adamdı. Tıpkı Neşe'nin anlattığı gibi her tarafından ben zengin ve köklü bir aileden geliyorum imajı yayılıyordu. Kendini sakinleştirmeye çalıştı. Karısı bu adamı isteseydi evlenirdi zaten ama o istememişti. Üstelik şu an kendisiyle evliydi ve deli gibi de mutluydular. Artık ne bu adamı kıskanmasına gerek vardı ne de geçmişte olup biteni düşünüp kendisine eziyet etmesine.
Telefonundan gelen mesaj sesi ile tüm dikkati dağılmıştı. Ceketinin cebinden telefonunu çıkararak gelen mesaja baktı ve o an karısının üzerinde kısacık bir havluyla kendine attığı resmi görünce nefesi dudaklarında dondu kaldı. Tüm bedeni arzu seline yakalanırken zar zor altındaki mesajı okuyabildi.
"Seni çok özleyen bir kadın var burada."
Dudakları kururken zar zor resimden gözlerini ayırabildi. Elleri hafifçe titrerken zorlukla karısının mesajına cevap yazabildi.
"O kadın için şu an arzudan deliye dönmüş bir adam var burada."
Çok geçmeden karısından da cevap gelmişti.
"O halde bu adamla kadının bence kavuşma zamanı geldi. Seni bekliyorum, odamız da..."
İşte bu davet Selim için yeterliydi. Oturduğu yerden aniden kalkınca, irkilerek kendisine bakan Sami'ye gülümseyerek "Benim acil gitmem gerek. Öğleden sonraki tüm her şeyi iptal et. Bir bahane bul... Ve ölüm kalım olmadığı sürece beni sakın rahatsız etme," diyerek hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledi. Karısı olacak kadın bir gün onun eceli olacaktı ama varsın ölüm onun elinden gelsin. O ölüme gülümseyerek giderdi...
*****
Kesinlikle kötü bir kadındı. Kocasını iş başında ayarttığı için pekiyi sıfatları hak ettiğini düşünmüyordu ama ne yapsın elinde değildi. Çok özlüyordu onu. Elinden gelse hiç bırakmak istemiyordu.
Yatak odasının kapısının açılması ile uzandığı yataktan bir milim bile kıpırdamadı. Gelen kişinin kim olduğunu çok iyi biliyordu. Kocasına mesaj atalı yirmi dakika anca olmuştu ama o anlaşılan ya çok yakınlardaydı ya da kendisi gibi fazlasıyla sabırsızdı.
Dirseklerinin üzerinde hafifçe doğrulurken ceketini bir köşeye fırlatan adama gülümsemeden edemedi. Lakin Selim'in kaşları çatılıydı.
"Beni öldüreceksin kadın... Sonum olacaksın."
Neşe cevap vermeye fırsat bulamadan, kocası yatağa gelerek dudaklarını esir almıştı. Bedeni onun bedeninin sıcaklığı ile sarmalanırken dilleri buluştuğunda Neşe bu eşsiz duygu için her şeyi verebileceğini düşündü.
Nefes nefese birbirlerinden ayrıldıklarında hala kocasının kaşlarının çatılı olması canını sıktı. Elini kaşlarını ortasına koydu. "Gülümser misin? Aksi bir adam olunca hiç yakışıklı olmuyorsun."
"Öyle mi?" diyen kocası boynuna bir ısırık bıraktığında hafifçe gülümsedi. "Arzudan kıvrandır beni sonra kaşlarımı çatmamı isteme."
Neşe'nin yüzünde utangaç bir gülümseme belirmişti. "Çok kötü bir kadınım ben."
Adam kahkaha atarken bir yandan da karısının vücudunu ikinci bir deri gibi saran havluyu çekerek, âşık olduğu bedene arzuyla baktı. "Kesinlikle... Kocasını işteyken ayartan kötü bir kadınsın sen."
"Ama..." demişti ki Selim boynuna öpücükler bırakmaya başlayınca susmak zorunda kaldı.
"Ya toplantı da olsaydım?" diye sordu Selim hafif bir öfkeyle ve doğrularak gömleğini üzerinden hızlıca çıkardı.
"Gelmez miydin?" diye soran Neşe'nin yüzüne hüzün çökmüştü. Bu manzara Selim'i güldürürken tekrar karısının bedenini esareti altına aldı ve kulağını hafifçe emerken "Gelirdim... Sen çağırdıktan sonra iki elim kanda olsa da gelirdim," diye fısıldadı. Bunlar aralarında geçen son konuşma olmuştu. Birbiri için yanan iki beden ve iki kalp arzuyla birbirlerinin olmuştu.
-
İyi akşamlar arkadaşlar... Güzel bir bölüm yazdığımı düşünüyorum ve bu yüzden güzel ve uzun yorumlar bekliyorum sizlerden :) Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin.
İnstagram hesabım : dilektaygun takibi unutmayalım, seviliyorsunuz ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selim
Genel Kurgu''Taksi şoförlüğünden, şirket CEO'luğuna uzanan bir hayat...'' - Selim babasını çok küçük yaşta kaybettiğini sanıyordu... Bir gün evine gelen takım elbiseli iki adam sayesinde öldüğünü sandığı babasının iki gün öncesine kadar yaşadığını öğrendi. Dah...