Karşısında bir yaprak gibi titreyen kadından bakışlarını bir türlü alamıyordu. Eli kadının yanağını hafifçe okşadı. Kokusu tüm ruhunu esir almıştı. Güzel kadındı. Güzel kokan bir kadındı.
"Selim Bey..."
"Neşe Hanım?"
"Siz..." dedi genç kadın sesi titriyordu. "Ne yapıyorsunuz?"
Selim yüzünü kadına daha çok yaklaştırdı. Neşe'nin güzel kokusunun kaynağı olan boynuna bir nefes uzaklığında kaldıktan sonra o muhteşem kokuyu içine çekti. Güzel kokulardan hoşlanırdı. Güzel kokan kadınlardan da hoşlanırdı. Ama Neşeden hoşlanmazdı. Hoşlanmaması gerekirdi.
"Amacınız ne?"
Adam gülümsedi ve zorlukla kadından kendini çok az ayırabildi. Direk gözlerine baktı. Mavileri bulutlanmış bir haldeydi. Heyecanını görebiliyordu.
"Her şeyde bir amaç mı ararsın?"
"Amaçsız yaşamak boşa geçen bir ömür sadece."
Selim'in tak kaşı ukalaca havaya kalkarken, bakışları alayla dolmuştu. "Hissedemiyorsun... Anı yaşayamıyorsun. Ruhun ölmüş senin."
Sözleri karşısında Neşe'nin gerildiğini görebiliyordu ve bu ona zevk veriyordu. Gerginliğine rağmen sakin bir ses tonuyla "Ruhun ölmemesi bir serseri gibi yaşamaksa sağolun... Ben ölmüş bir ruha yazıyım," demesiyle gerilme sırası kendine gelmişti. Bu kadın her defasında onu germeyi başarıyor, sevincini kursağında bırakmayı çok iyi biliyordu.
Kendini kadından uzaklaşttırarak "Gidelim," demekle yetindi sadece. Hala onun ayakakbıları elindeydi. Sahilden çıkana kadar da vermeye niyeti yoktu. Yeni bir burkulma olayı ile uğraşmak istemiyordu.
Sahilden çıktıktalarında ayakabıllarını Neşe'ye geri vererek onu beklemeden otele doğru yürüdü. Birkaç dakika sonra kadın da ona yetişmişti. Asansöre gelene kadar ikisi de konuşmadı. Selim'in aklında bir sürü sorun vardı. Çözmesi gereken önemli sorunlar... Annesi, Nur... Önemli ve özel sorunlardı bunlar ve bir an önce bir açıklık getirmek zorundaydı. Üstelik özlemişti de annesini. Alışkın değildi o annesinden böyle uzak durmaya. Bu yaşına kadar annesinden ayrı kaldığı tek dönem askerlik olmuştu. Onda da her günü annesini aramakla geçmişti.
Asansörün durması ile hızla çıktı ve odanın kapısını açarak içeri geçti. Kendi kaldığı odaya girince üzerinde ki ceketten ve kıravattan hızla kurtuldu. Boğuyordu bunlar onu. Beyaz gömleğinin kollarını dirseklerine kadar özensiz bir şekilde kıvırarak balkon kapısını açtı ve dışarı çıktı. Gömleğinin ilk üç düğmesini açarak, ellerini korkuluklara yasladı. Nefesi kesiliyor gibi hissediyordu. Birkaç kez derin nefes aldı. Buna ihtiyacı vardı. Nefes almaya ihtiyacı vardı.
Hayatının değişimine alışmak zorundaydı, bazen alıştığını da sanıyordu ama sonra... Sonra o sarı cadı bir lafıyla tüm inancını, tüm umudunu yerle bir ediyordu. Onun bu hayata yabancı olduğunu yüzüne vurmaktan hiç çekinmiyor, küçümseyen bakışlarını geriye çekmiyordu hiç.
"Selim Bey."
Neşe'nin sesini duyması ile içinde uyanan öfkeye engel olamadı. Bu kadını tanıdığı günden beri zaten bu öfke silsilesine bir türlü engel olamıyordu ki.
"Çık odadan."
"Bakın..." demişti ki Selim hızla ona doğru döndü ve hemen arkasında duran kadını kollarından sımsıkı tuttu.
"Çık odadan lafından ne anlıyorsun sen?"
"Kollarımı bırakın!"
"Bana emir vermek yerine, verilen emirlere uyarsan bir sorun olmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selim
General Fiction''Taksi şoförlüğünden, şirket CEO'luğuna uzanan bir hayat...'' - Selim babasını çok küçük yaşta kaybettiğini sanıyordu... Bir gün evine gelen takım elbiseli iki adam sayesinde öldüğünü sandığı babasının iki gün öncesine kadar yaşadığını öğrendi. Dah...