Yüreğinde tarif edilemez bir acı vardı. Hayatında ilk defa böyle canının yandığını hissediyordu. Yıllar önce öldüğü sandığı babasının aslında yaşıyor olduğunu öğrendiğinde hissettiği o iğrenç acıyı bir daha hiçbir zaman hissedemeyeceğini sanırdı lakin şu an hissettiği acının yanında o acının lafı bile edilemezdi.
Gitmesini istememişti fakat onu durdurmaması gerektiğinin de farkındaydı. Onlar için, onların ilişkileri için her şey fazlasıyla ters ve zamansız olmuştu. Üstelik birbirilerinden fazlasıyla farklılardı da. Bu gerçeği kabullenmek istemese de mecburdu. Neşe ile gündüz ve gece kadar birbirine zıt ve farklılardı. Selim tüm bunların farkında olsa da ikisi için bir şansın olabileceğine inandırmıştı kendini hep ama sonra o şansı kendi elleriyle yıkıp dökmüştü. Şu an bu durumda olmalarının sebebi kendisiydi farkındaydı.
Tıpkı onun yüreği gibi fırtınalı olan denize baktı. Bu manzarayı izlemesine olana veren lüks yalı onundu. Onun olan tek şey bu da değildi daha birçok şeyi vardı. Bunların hepsi bir kere bile görmediği babasından ona kalan şeylerdi. Kolundaki pahalı saati çıkararak yere fırlattı. Hızla camın önünden salonun içine doğru ilerledi ve eline geçen her şeyi bir yerlere fırlattı. Kırılan vazoların, sehpaların sesine gelen çalışanları umursamadan canının yangısı geçene kadar, en son kırılacak bir şey kalmayana kadar her şeyi kırıp yıktı ama bir tek resme dokunamadı. Neşe ile evlendikleri gün çekilmiş olduğu o resme dokunamadı. Gözleri acıyla dolarken o resme baktı. Mutlu görünüyorlardı. Keşke mutlu görünmekle kalmayıp mutlu olmayı da becerebilselerdi. Olmamıştı. Kaybetmişti.
1 Ay Sonra
Aynadaki yansımasına baktığında, içi titriyordu adeta. Her geçen saniye hata yaptığını daha iyi anlıyordu. Sonuçta onun oraya gitmesi uygun olmayacaktı. Gitmemeliydi. Ama gitmekte zorundaydı. Kafası allak bullak bir haldeydi. Ne yapacağını bilemiyordu. Tüm bedeni endişe ile titriyordu. Gitmemeliydi. Evet, kesinlikle gitmemeliydi. Tam bu fikrini babasına söylemek için odadan çıkacakken, babası odaya girdi.
"Hazır mısın Neşe?" diye sorduğunda sadece "Baba," diyebilmişti. Daha fazlasını demesine babası izin vermemişti. "Hadi çantanı al gel arabada bekliyorum, geç kalacağız."
Babasının hızla odadan çıkması ile bu gece oraya gitmekten başka bir şansı olmadığının farkındaydı. Normalde sadece babası davet edilse gitmezdi ama Sami onu bizzat telefon ile aramış düğününe davet etmişti. Gitmezse ayıp olacaktı. Giderse de yüreğine ayıp olacaktı. Bir aydır zar zor onu düşünmemeye çalışarak geçirdiği günlere yazık olacaktı. Lakin gitmekten başka şansı yoktu. Hem çok kötü olursa çıkar eve gelirdi. Sonuçta orada çok fazla kalacak diye bir şart yoktu ki.
Son bir kez aynadaki yansımasına baktı. Üzerindeki beyaz ince askılı elbise tüm benini sararken, göğüs kısmındaki dantel detayı ise elbisesine şıklık katıyordu. Kafasını dağıtmak adına dün çıktığı alışveriş sırasında almıştı bu elbiseyi. Sarı saçlarını da sımsıkı topuz yapmıştı ve çok hafifte makyaj yapmakla yetinmişti.
Babasını daha fazla bekletmemek adına aşağı indiğinde hemen arabaya bindi. Babası arabayı çalıştırdığında dışarıda yağan kar yeni dikkatini çekmeye başlamıştı. Gözlerini bu eşsiz manzaradan ayırmayarak içindeki gerginliğin yok olmasını diledi. Fakat bir türlü bu gerginlik yok olmuyor aksine daha fazla artıyordu.
Bir aydır... Tam tamına bir aydır onun ne sesini duymuş ne de onunla görüşmüştü. Boşanma davasını bir türlü açamamış, Selim'in açmasını beklemişti fakat ondan da bir karşılık gelmeyince öyle kalmıştı. Belki de ikisinin de yaralarının biraz daha iyileşmesi gerekti o zaman kaçınılmaz son olan ayrılığa gelecekti sıra elbette.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selim
General Fiction''Taksi şoförlüğünden, şirket CEO'luğuna uzanan bir hayat...'' - Selim babasını çok küçük yaşta kaybettiğini sanıyordu... Bir gün evine gelen takım elbiseli iki adam sayesinde öldüğünü sandığı babasının iki gün öncesine kadar yaşadığını öğrendi. Dah...