Kıskanmak... Evet, şu an içinde bulunduğu durumu özetleyebilecek tek kelime buydu. Kıskanıyordu! Deli gibi kıskanıyordu. Neşe kadar güzel bir kadına sahip olmanın verdiği onuru bile geçiyordu bu kıskanma duygusu. Hani fırsatı olsa karısını gözlerden uzak bir yerde tutacaktı. Neşe onun için dünyadaki en paha biçilemez hazineydi ve bu hazineyi herkesin görmesinden rahatsız oluyordu. Belki bencilceydi düşündüğü ama umurunda değildi. Kaba da olabilirdi. Hiç önemi yoktu bunun. O böyleydi.
"Selim..." diyen karısının güzel sesiyle düşüncelerini bir kenara bırakıp ona doğru çevirdi gözlerini. Onun mavi gözlerindeki endişeyi görebiliyordu ama elinde değildi işte kıskanıyordu.
"Bir sorun mu var canım?"
"Yok..." dedi ve karısının elini daha sıkı sardı. Daha içeri yeni girmelerine rağmen sanki herkes Neşe'ye bakıyormuş gibi hissediyordu ve bu daha da fazla gerilmesine neden oluyordu.
"İstersen gidebiliriz."
Duydukları karşısında şaşırdı. Neşe ve böylesine üst düzey bir davetten gitmek istemesi... Bunu duyacağını hiç düşünmezdi.
"İş için burada olmam gerekiyor," demekle yetindi sadece. Lakin karısının bu kadar çabuk pes etmeyeceğini fark edememişti. Neşe olduğu yerde durarak kendilerine bakan davetteki kalabalık grubu umursamadan kocasının yüzünü ellerinin arasına aldı ve dudaklarına sevgisini belli eden kısa ama fazlasıyla ateşli bir öpücük bıraktı.
"Hiçbir şey senden, bizden daha değerli değil."
"Fakir bir hayat..." demişti ki Selim, Neşe'nin gözlerinde şimşekler çaktı ve anında susturdu onu.
"Sen benim bu dünyadaki en büyük zenginliğimsin. Ben sana sahip olduğum sürece dünyanın en zengin kadınıyım."
Selim'in tüm gerginliği bir anda yok olup gitmişti. Gülümsemesine engel olamadı. Karısının ellerini yüzünden çekerken, onu belinden sımsıkı sardı. Herkesin onlara baktığının farkındaydı ama umurunda değildi. Az önce herkes bu kadının ona ait olduğunu görmüşlerdi. "Seni seviyorum," diyerek karısını daha sıkı sardı. O esnada bakışları kalabalık arasındaki Mehmet Atay'ı buldu. Göz göze geldiler. Ne hissedeceğini bilemedi. Adamın bakışlarından hiçbir şey anlaşılmıyordu. Lakin Selim bu hissiyatsız bakışlardan dahi rahatsız olmuştu. Bir zamanlar karısının o adamla nişanlı olduğunu bilmek fena halde gerilmesine neden oluyordu. Eğer Neşe, Mehmet ile evlenseydi hiçbir zaman gerçek sevgiyi öğrenemeyeceğinin farkına varmış olmak delirtiyordu Selim'i.
"Nereye bakıyorsun?" diyen Neşe'nin bakışları da baktığı noktayı bulunca onun gerildiğini fark etti.
"Selim geçmiş geçmişte kaldı."
"Kıskanıyorum."
"Biliyorum fakat ben seninim."
"Biliyorum, başka bir ihtimal de olamaz zaten!"
Daha fazla konuyu uzatmamak adına kendilerine ayrılan masaya geçtiklerinde, masadaki kişilerle iş üzerine konuşmaya başlayınca biraz olsun kafası dağılmaya başlamıştı. Sonuçta ona verilen bir şirket vardı ve bu şirketi en iyi şekilde yönetmesi gerekti. Ne yazık ki bunun için iyi bir eğitimi yoktu ama elinden geleni yapıyor, öğrenmeye çalışıyordu. Neşe'yi en iyi şekilde yaşatmak istiyordu. Evet, artık onun sevgisinden de ondan da emindi ama yine de onu kendi alıştığı hayattan koparmak istemiyordu. Daha doğrusu... Kahretsin! Korkuyordu. Anne ve babasının kaderini yaşamaktan delicesine korkuyordu. Her şeyin kötüye gitmesinden, bu zenginliği kaybettiği takdir de Neşe'nin o hayata alışamayıp onu bırakıp gidebileceğinden o kadar çok korkuyordu ki bu yüzden delicesine çalışmaya başlamıştı. Her şeyle ilgileniyor, öğrenmesi gereken ne varsa elinden geldiğince hızlı bir şekilde öğrenmeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selim
Genel Kurgu''Taksi şoförlüğünden, şirket CEO'luğuna uzanan bir hayat...'' - Selim babasını çok küçük yaşta kaybettiğini sanıyordu... Bir gün evine gelen takım elbiseli iki adam sayesinde öldüğünü sandığı babasının iki gün öncesine kadar yaşadığını öğrendi. Dah...